
Trump, Körfez Araplarının alkışları arasında eğlenirken, İsrail Gazze'de çocukları katlediyor
Riyad'dan Abu Dabi'ye, Gazze'deki soykırımı sona erdirmek için değil ama ABD'nin gözüne girmek için birbirlerine üstünlük sağlama yarışı sürüyor.
Sümeyye Gannuşi’nin MEE’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Riyad, Abu Dabi ve Doha turu diplomasi değildir. Bu bir tiyatrodur: altınla sahnelenen, açgözlülükle beslenen ve ihanetle desteklenen bir tiyatro.
Bir soykırımı açıkça silahlandıran bir ABD başkanı kırmızı halılar, el sıkışmalar ve açık çeklerle karşılanıyor. Trilyonlar vaat ediliyor; kişisel hediyeler değiş tokuş ediliyor. Ve Gazze yanmaya devam ediyor.
Körfez rejimlerinin gücü ve zenginliği var. Trump'ın kulağı onlarda. Ancak bunların hiçbirini kullanmıyorlar - ne katliamı durdurmak, ne kuşatmayı hafifletmek ne de haysiyet talep etmek için.
Trump, zenginlikleri ve hürmetleri karşılığında İsrail'e bombalar veriyor ve onu bölgenin üzerine salıyor.
İşte gerçek hikâye bu. Trump'ın dönüşünün temelinde, ilk başkanlığı sırasında başlattığı bir proje yatıyor: Filistin'in silinmesi, otokrasinin yüceltilmesi ve Ortadoğu'nun İsrail'in imajına göre yeniden çizilmesi.
"Bu kalemi görüyor musunuz? Masamın üzerindeki bu harika kalem Orta Doğu, kalemin üst kısmı ise İsrail. Bu iyi değil," demişti bir keresinde gazetecilere ve komşularına kıyasla İsrail'in yüzölçümünden yakınmıştı.
Trump'a göre Orta Doğu bir tarih ya da insanlık bölgesi değil. Bir pazar yeri, bir silah deposu, jeopolitik bir ATM'dir.
Trump'ın dünya görüşü Evanjelik bir gayret ve işlemsel bir içgüdüyle şekillenmiştir. Onun söyleminde Araplar kaosun vücut bulmuş halidir: irrasyonel, şiddet yanlısı, kontrol edilmesi gereken. Sadece İsrail medeni, demokratik ve ilahi olarak seçilmiş olarak çerçevelenmiştir. Bu ikili tesadüfî değildir. Bu bir ideolojidir.
Hayatta kalmak için itaat
Trump bölgeyi “zorlu bir mahalle” olarak adlandırıyor - Orta Doğu halklarını korunması gereken yaşamlar olarak değil, kontrol altına alınması gereken tehditler olarak gören sonsuz militarizmin kodu.
Suudi Arabistan ile 2017 yılında yaptığı 110 milyar dolarlık silah anlaşması, refah yoluyla barış olarak pazarlandı. Şimdi ise Körfez sermayesinden trilyonlarca dolar daha istiyor. New York Times'ın haberine göre Trump, Suudi Arabistan'ın yıllık GSYH'sinin tamamını - 1 trilyon dolar - ABD ekonomisine yatırmasını talep ediyor.
Riyad zaten 600 milyar dolar teklif etti. Trump hepsini istiyor. Ekonomistler buna saçmalık diyor; Trump ise anlaşma diyor.
Bu müzakere değildir. Bu bir haraçtır.
Ve hız giderek artıyor. BAE, Trump'la yaptığı son görüşmenin ardından ABD ile 10 yıllık, 1,4 trilyon dolarlık bir yatırım çerçevesi açıkladı.
Körfez'in dört bir yanında, Gazze'deki soykırımı sona erdirmek için değil ama Trump'ın gözüne girmek için birbirlerine üstünlük sağlama ve hiçbir karşılık beklemeden ona servet yağdırma yarışı sürüyor.
Körfez artık bir bölge olarak görülmüyor. Bir kasa. Varlık fonları yeni seçim sandıkları. Egemenlik, alınıp satılacak bir başka varlık.
Trump'ın teklifi açık: hayatta kalmak için itaat. Arap Baharı'nın hala peşini bırakmadığı rejimler için Batı'nın kutsaması son kalkanları. Ve her türlü bedeli ödeyeceklerdir: zenginlik, bağımsızlık, hatta haysiyet.
Onlar için gerçek tehdit ne İsrail ne de İran. Huzursuz, özlem dolu ve yönetilemez olan kendi halklarıdır.
Demokrasi tehlikedir; kendi kaderini tayin hakkı ise saatli bombadır. Bu yüzden şeytanla bir anlaşma yapıyorlar.
Dokunulmazlık doktrini
Bu şeytan bayraklar, çerçeveler, fotoğraf çekimleri ve anlaşmalar getiriyor. Yeni düzen İsrail ile normalleşmeyi, onun üstünlüğüne boyun eğmeyi ve Filistin konusunda sessiz kalmayı talep ediyor.
Bir zamanlar meydan okuyan sloganların yerini fintech fuarları ve İsrailli bakanların yanında sahnelenen gülümsemeler alıyor.
Karşılığında Trump cezasızlık öneriyor: siyasi örtü ve silahlar. Bu, altınla satın alınmış ve Arap kanıyla ıslatılmış bir dokunulmazlık doktrinidir.
Boyun eğiyorlar. Ona anlaşmalar, onurlar, trilyonlar veriyorlar. Boyun eğmenin saygıyı satın aldığına inanıyorlar. Ancak Trump sadece güce saygı duyar ve bunu açıkça ortaya koyar.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i övüyor: "Putin akıllı mı? Evet… müzakere etmek için harika bir yol." Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “sevdiğim [ve] saygı duyduğum bir adam” diyor. Sevsinler ya da sevmesinler, ülkelerini savunuyorlar. Trump da her zamanki gibi güce saygı duyuyor.
Arap yöneticiler böyle bir güç sunmuyor. Meydan okuma değil, hürmet sunuyorlar. Zorlamıyorlar; para ödüyorlar.
Ve Trump onlarla açıkça alay ediyor: Kral Selman “biz olmasak iki hafta orada kalamayabilir” diye övünüyor. Ona milyarlar veriyorlar; o trilyonlar talep ediyor.
Kâr eden sadece ABD Hazinesi değil. Körfez milyarları sadece politikayı beslemiyor; bir aile imparatorluğunu zenginleştiriyor. Göreve geldiğinden bu yana Trump ve oğulları Körfez'in dört bir yanında anlaşmalar peşinde koşarak kendilerine duyulan sadakati paraya çevirdiler.
Dubai'de bir otel, Cidde'de bir kule, Katar'da bir golf tesisi, ABD'de kripto girişimleri, Washington'da Körfez elitleri için özel bir kulüp - bunlar stratejik projeler değil, Trump ailesi için gelir akışları.
Etnik temizlik için ödül
Emsal erken belirlendi. Trump'ın damadı olan eski başkan danışmanı Jared Kushner, görevden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, içeriden gelen itirazlara rağmen Suudi Arabistan'ın egemen varlık fonundan 2 milyar dolar temin etti.
Mesaj açıktı: Trump'lara erişimin bir bedeli var ve Körfez yöneticileri bunu ödemeye çok hevesli.
Şimdi Trump, Katar'ın yönetici ailesinden özel bir jet alıyor - 400 milyon dolar değerinde gökyüzünde bir saray.
Bu diplomasi değil. Bu bir yağma.
Peki Trump nasıl yanıt veriyor? Hakaretle: Jet için “Büyük bir jestti” dedi ve ekledi: "Biz onları güvende tutuyoruz. Eğer biz olmasaydık, muhtemelen şu anda var olmazlardı."
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'a teşekkürü buydu; cömert hediyeler aşağılanmayla karşılık buldu.
Peki onu ne için ödüllendiriyorlar? Soykırım için. Gazze'ye atılan 100,000 ton bomba için. Göz göre göre etnik temizliği desteklediği için. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Başbakan Binyamin Netanyahu da dahil olmak üzere aşırı sağcı İsrailli politikacıları Gazze'nin nüfusunun azaltılması çağrısında bulunarak güçlendirdiği için. ABD tarihindeki en fanatik Siyonist ve en İslamofobik yönetime başkanlık ettikleri için.
Yine de her şeyi sunarken hiçbir şey istemiyorlar. Ellerindeki kozu kullanabilirlerdi. Ama kullanmadılar.
Yemen örneği harekete geçebileceklerini kanıtlıyor. Trump, Netanyahu'nun gözle görülür dehşetine rağmen Suudi baskısı altında bombardımanı durdurdu. Bir anlaşma istediklerinde Husilerle bir anlaşma yaptılar.
Suriye'yi soğuktan kurtarmaya çalıştıklarında da Trump buna uydu. Riyad programına son anda eklenen eski isyancı lider, yeni Cumhurbaşkanı Ahmed el Şara ile görüşmeyi kabul etti ve hatta bir kez daha Suudi Arabistan'ın talebi üzerine “onlara şans vermek” için yaptırımları kaldırmaktan söz etti.
Hiçbir ABD başkanı baskıdan muaf değildir. Ama Gazze için? Sessizlik.
Sessiz kalmanın bedeli
Trump, Riyad'da ağırlanırken İsrail Gazze'deki iki hastaneye Amerikan yapımı bombalar yağdırdı. Han Yunus'taki Avrupa Hastanesi'nin dokuz sığınak delici bombayla vurulduğu, iki düzineden fazla kişinin öldüğü ve çok sayıda kişinin yaralandığı bildirildi. Aynı günün erken saatlerinde Nasır Hastanesine düzenlenen bir hava saldırısında gazeteci Hassan Islayeh yaralı olarak tedavi gördüğü sırada hayatını kaybetti.
Trump alkışlar arasında eğlenirken İsrail, sadece birkaç saat içinde yaklaşık 50 Filistinlinin öldürüldüğü Cibaliye'de çocukları katletti.
Arap sessizliğinin kanlı bedeli, alkışların ve övgülerin parıltısı altında gömülüdür.
Bu hafta Nekbe'nin yıldönümü - ve işte yine, sadece tanklarla değil, Arapların suç ortaklığıyla yeniden oynanıyor.
Bombalar düşüyor. Gazze Şeridi toza dönüşüyor. İki milyon insan açlık çekiyor. BM yiyecekleri tükendi.
Hastaneler iskelet halindeki bebeklerle doldu taştı. Anneler açlıktan bayılıyor. On binlerce çocuk ciddi şekilde yetersiz besleniyor ve 3.500'den fazlası ölüm sınırında.
Bu arada Smotrich Gazze halkı için “üçüncü ülkelerden” bahsediyor. Netanyahu onların çıkarılacağı sözünü veriyor.
Peki ya Trump - yok oluşu mümkün kılan adam!? Arap yöneticiler tarafından kınanmıyor, aksine kutlanıyor. Bombaları gönderen eli hevesle öpüyorlar, felaketlerinin mimarı önünde el pençe divan duruyorlar ve onu ihtişam ve süslerle donatıyorlar.
Dünyanın büyük bir kısmı -Çin, Avrupa, Kanada, Meksika, hatta Grönland- Trump'ın zorbalığına boyun eğmeyi reddederek sağlam dururken, Arap yöneticiler diz çöküyor. Cüzdanlarını açıyorlar, omurgalarını büküyorlar, ellerini boş bırakıyorlar - hala aşağılanmayı diplomasi sanıyorlar.
Hâlâ yeterince eğilirlerse Trump'ın onlara bir kemik atabileceğine inanıyorlar. Bunun yerine onlara bir fatura fırlatıyor.
Bu reelpolitik değil. Bu, çöküşün, yanılsamanın ve rezaletin grotesk bir gösterisidir.
Arap yöneticiler imzaladıkları her çekle, teklif edilen her jetle, bir halkı katledenlerin yanında çektirdikleri her fotoğrafla tarihin saygısını kazanmıyor. Tarihin utanç dipnotlarındaki yerlerini mühürlüyorlar.
*Sümeyye Gannuşi, Tunus asıllı İngiliz yazar ve Orta Doğu siyaseti uzmanıdır. Gazetecilik çalışmaları The Guardian, The Independent, Corriere della Sera, aljazeera.net ve Al Quds'ta yer almıştır.








HABERE YORUM KAT