1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Trump, İsrail'in İran'ı bombalamasına izin vererek Tahran'ı nükleer silahlanmaya itiyor
Trump, İsrail'in İran'ı bombalamasına izin vererek Tahran'ı nükleer silahlanmaya itiyor

Trump, İsrail'in İran'ı bombalamasına izin vererek Tahran'ı nükleer silahlanmaya itiyor

Netanyahu ve Trump'ın tek taraflı saldırısı, eğer başarılı olursa, İran'ın mümkün olan en kısa sürede uygulanabilir bir bomba elde etmesi için sahip olabileceği en büyük teşviki sağlayacaktır.

17 Haziran 2025 Salı 22:47A+A-

David Hearst’ün Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.


ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail'in İran'a saldırmasına izin verme kararı, George W. Bush'un Irak'ı işgal etmesinden bu yana bir ABD başkanının yaptığı en büyük yanlış hesaplamadır.

The Lancet'e göre Bush'un kararı Irak'ta sekiz yıl süren çatışmaların habercisi olmuş, en az 655.000 kişinin ölümüne yol açmış, İslam Devleti adlı aşırı uç bir tekfirci militan grubunun ortaya çıkmasına neden olmuş ve büyük bir devleti 14 yıldır hala toparlanamadığı bir çöküşün eşiğine getirmişti.

Trump'ın kararı daha büyük bir felakete yol açabilir.

ABD elçileri Tahran'la müzakereler yürütürken İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun İran'a saldırmasına izin vermek, ABD başkanlığını Al Capone ya da Joaquin “El Chapo” Guzman ile aynı güvenilirlik seviyesine yerleştiriyor.

Eğer küresel bir gücün değil de bir uyuşturucu kartelinin başındaysanız böyle davranırsınız.

Şimdi Amerika'nın sözüne kim güvenecek? ABD gibi düşüşte olan bir güç er ya da geç başkalarının güvenine ihtiyaç duyacaktır.

Her zamanki gibi Trump ve zümresi ne yaptıklarının farkında bile değiller. İsrail ordusuna yüzlerce Hellfire füzesi gönderip gerçek zamanlı istihbarat sağlarken, İranlı diplomatları kandırdıkları için gülüyorlar ve az önce gerçekleştirdikleri aldatma eylemiyle övünüyorlar.

İsrail'in insansız hava araçları hedeflerini evlerinde yataklarında yakaladı ya da karargâhlarına çekerek yok etti. Bu durum Tel Aviv ve Washington'da bir darbe olarak değerlendirildi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio Washington'un İsrail'e “mükemmel istihbarat” sağladığını söyledi.

Aldatma eylemleriyle övünen Trump, İranlılara müzakere masasına dönmeleri ya da daha kötüsüyle yüzleşmeleri gerektiğini söyledi. "İran, geriye hiçbir şey kalmadan önce bir anlaşma yapmalı ve bir zamanlar İran İmparatorluğu olarak bilinen şeyi kurtarmalıdır. Daha fazla ölüm yok, daha fazla yıkım yok, ÇOK GEÇ OLMADAN YAPIN. Tanrı hepinizi korusun!" Trump Truth Social'da yazdı.

Bu, bir ABD başkanının 92 milyonluk ve arkasında binlerce yıllık tarihi olan bir ulusa söyleyebileceği en aptalca şeydir.

Dün Saddam, bugün Netanyahu

İran'ın, Irak'ın merhum Devlet Başkanı Saddam Hüseyin tarafından Batı'nın desteğiyle saldırıya uğradığı sekiz yıl boyunca neler yaşadığını düşünürseniz, bu daha da aptalca bir durumdur.

İran'ın dış politikasını şekillendiren, en az İslam Cumhuriyeti'nin ideolojisi kadar bu acı deneyimdir. Nükleer zenginleştirme programı ve roket cephaneliği İran-Irak savaşının ateşinde parlatıldı.

Netanyahu gibi Irak diktatörü de komşusunun en savunmasız durumda olduğunu düşündüğü bir anda savaş başlattı.

22 Eylül 1980'de İran'ın o zamanki en büyük lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni hala devrim sonrası kaosla boğuşuyordu. Şah devrildiğinde büyük bir kısmı dağıtılmış olan bir ordusu yoktu.

İran'ın düzenli kuvvetleri ve yeni kurulmuş, denenmemiş İslami Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC) vardı, ancak silahları o kadar azdı ki, cephede dalgalar halinde düşerken bir askerden diğerine geçiyorlardı.

Saddam'ın güçleri başlangıçta hızlı bir ilerleme kaydettiyse de büyük bir can kaybıyla yavaş yavaş geri püskürtüldü. Bugün Netanyahu'nun yaptığı gibi Saddam da ABD ve Avrupa tarafından destekleniyordu.

Kimyasal silahları üretme araçlarını, hardal gazı, sarin, tabun ve diğer kimyasal maddeleri üretmek için gereken teknolojiyi ve öncü kimyasalları sağlayan Alman şirketlerinden aldı.

Batı'nın Saddam'ı koruması, Halepçe'de Kürtlerin gazla öldürülmesinden sonra da devam etti.

The Times'tan rahmetli ve çok özlediğim meslektaşım Richard Beeston, iki İngiliz diplomatın kendisini orada gerçekte hiçbir şey olmadığına ikna etmeye çalıştıklarını anlatmıştı.

Savaştan üç yıl sonra ABD'nin merhum Başkanı Ronald Reagan, o zamanki genç ve parlak adamı Donald Rumsfeld'i Saddam'la el sıkışmaya gönderdi.

ABD'nin hedefi 26 Kasım 1983 tarihli 114 sayılı Ulusal Güvenlik Kararları Direktifi'nde (NSDD) belirtilmiştir. ABD sadece Körfez'deki askeri güçlerini ve petrol kaynaklarını korumak istiyordu. Saddam'ın kimyasal silahları Rumsfeld ya da Reagan'ı hiç ilgilendirmiyordu.

Ancak bütün bir İranlı kuşak, bugün bile gazi olanların acı çektiği bu gaz saldırılarını asla unutmayacaktır.

Derin savunma stratejisi

Ve İran'ın sonunda kazandığı bu kanlı ve vahşi savaş, Tahran'ın derin savunma biçimi olarak Akdeniz'den sınırlarına kadar uzanan bir silahlı gruplar ağı kurma ve eğitme kararlılığını güçlendirdi.

Açıkçası, İran'ın "direniş ekseni" bugün iki yıl öncesine göre daha zayıf olabilir. Devrim Muhafızları ve Hizbullah'ın üst düzey liderleri, evleri ve aileleriyle birlikte, 7 Ekim'deki Hamas saldırısından çok önce Mossad tarafından haritalandırılmış ve hedef olarak seçilmişti.

Bunun bir kısmı Hizbullah'ın Suriye ve Rus askeri istihbaratında İsrail için çalışan ajanlara saflarını açtığı Suriye'de gerçekleşti.

Ama hepsi değil.

Hizbullah'ın bugün ana geminin en karanlık anında İran'ın yardımına koşamaması, İsrail karşısında uğradığı yenilginin en açık kanıtıdır.

Sınırdaki birlikleri cesurca savaştı ve Golani Tugayı gibi seçkin İsrail komando birliklerini sınırın birkaç kilometre ötesine sıkıştırdı. Bununla birlikte, geçen yılın Kasım ayında imzaladığı ateşkes, daha önce uğradığı hiçbir şeye benzemeyen bir yenilgi anlamına geliyordu.

Ancak aynı şekilde, bugün Lübnan'da Hizbullah'ın ve İran'ın stratejik hataları olarak görülen şeyler - İsrail'in saldırılarına daha erken ve daha güçlü bir şekilde karşılık vermemek ya da Hizbullah'ın İsrail'le bir tür güç dengesi kurabileceği inancını sürdürmek - şimdi aynı şekilde stratejik itidal olarak da okunabilir.

Ne İran ne de Hizbullah liderleri Hamas saldırısından sonra İsrail ile tam bir savaşa girmek istemedi ve bunu açıkça dile getirdiler.

Onların bu ılımlı tavrı Netanyahu tarafından zayıflık olarak yorumlandı. İran'ın sert bir karşılık vermemesi ise şahdamarına saldırmak için bir teşvik olarak okundu.

Şu anda bulunduğumuz nokta da bu.

Uzun bir savaş mı?

1980'de Saddam ya da 2003'te Bush'un yaptığı gibi Netanyahu da tüm bahislerini kısa bir savaşa ve İran'ın erken teslim olmasına yatırıyor.

Ancak İsrail'in 1973'ten bu yana girdiği hiçbir savaşın aksine, İsrail savaş uçakları gerçek bir orduya ve gerçek bir devlete saldırıyor.

İran'ın stratejik derinliği var. Zenginleştirme santrifüjlerini beş tesisinin bazılarında yerin yarım mil altına gömdü. Küresel petrol sıvılarının yüzde 21'inin geçtiği Hürmüz Boğazı'nı göz açıp kapayıncaya kadar kapatabilir. Ayrıca Rusya ve Çin gibi güçlü müttefiklere de sahip.

Ukraynalılar, savaşın başladığı Şubat 2022'den bu yana Rusya'nın 8,000'den fazla İran Şahed insansız hava aracı fırlattığını söylüyor.

İran yönetiminin Rusya'dan S-400 hava savunma bataryaları tedarik ederek bu iyiliğe karşılık vermesini isteyeceği zaman yakında gelebilir, özellikle de İsrail ordusunun jetlerinin batı İran semalarında operasyonel özgürlüğe sahip olduğunu ilan eden açıklamaları ışığında.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump ile olan ilişkisine rağmen Batı ile savaş halinde olduğuna ve Rus uzun menzilli bombardıman uçaklarına yönelik Ukrayna saldırısından MI6'in sorumlu olduğuna inanıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov da bunu açıkça dile getirdi.

Putin'in Netanyahu ile bir zamanlar İsraillilerin İran'a Rus hava savunma sistemleri sevkiyatını durduracak kadar yakın olan ilişkisi paramparça oldu.

Kaynaklarımın bana aktardığına göre 7 Ekim saldırılarından sonra Hamas'tan bir heyet Moskova'ya geldiğinde Putin bu “doğum günü hediyesi” için bir teşekkür mesajı iletti. Putin 1952 yılında aynı gün doğmuştu.

Rusya, Suriye'de Beşar Esed'i kaybettikten sonra ABD tarafından desteklenen İsrail'in İran'ı devirmesine izin verir mi?

Bu Netanyahu ve Trump'ın düşünmesi gereken bir soru. Trump hafta sonu Putin ile 50 dakikalık bir görüşme yaptı.

Netanyahu savaş iki haftadan fazla sürerse ve İran beyaz bayrak sallamazsa ne yapacağını da düşünmeli.

Amerika'yı Yemen'de Ensarullah'a (Husi hareketi) saldırmaktan caydırdıklarını düşünerek ABD'nin silah anlaşmalarına 4,5 trilyon dolar harcayan ve Trump'ın cebini dolduran Körfez ülkeleri de öyle yapmalı.

Savaş ne kadar uzun sürerse, yangının Körfez'in son derece savunmasız petrol ve gaz tesislerine yayılma riski de o kadar artacaktır.

İsrail İran'ın Buşehr eyaletindeki Fajr Jam Gaz Rafinerisi ve Güney Pars gaz sahasındaki tesislerine saldırdı. İran da Hayfa çevresindeki petrol rafinerilerini vurarak karşılık verdi.

ABD'yi savaşa sürüklemek

İsrail'de, İran'ın askeri ve nükleer liderliğini ortadan kaldırmış olmanın verdiği coşku havası, İran'ın İsrail'in Gazze ve Lübnan'da yarattığı yıkıma benzer bir yıkımı İsrail'in orta kesimlerinde yaratmasıyla hızla dağıldı.

İkinci gecedir İsrailliler komşularına yaşattıkları terörün bir benzerini yaşıyorlar. Doğuştan sahip olduklarını varsaydıkları dokunulmazlığı kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu hızla keşfediyorlar.

İsrail her gece İran füzeleriyle vurulmaya devam ederse, Netanyahu ABD'yi savaşa nasıl doğrudan dâhil edebileceğini giderek daha fazla düşünecektir.

Irak'taki bir ABD üssüne sahte bayraklı bir insansız hava aracı saldırısı Netanyahu için cazip bir seçenek olacaktır ve şüphesiz bunu zaten düşünmüştür. Trump şu ana kadar onun elinde oyuncak oldu.

İran'daki nükleer zenginleştirmenin geleceği söz konusu olduğunda, Netanyahu ve Trump'ın tek taraflı saldırısı, eğer başarılı olursa, İran'ın mümkün olan en kısa sürede uygulanabilir bir bomba elde etmesi için sahip olabileceği en büyük teşviki sağlayacaktır.

Tahran'ın konvansiyonel silahlarının görece zayıflığı ve F-35'lere karşı savunmasızlığı, Ukrayna'daki savaşın bir aşamasında Kırım'ı kaybetmenin eşiğinde olduğunu düşünen Putin'e olduğu gibi, hırpalanmış bir İran'a da aynı mantığı sağlayacaktır. Taktik nükleer füze kullanmakla tehdit etti ve Joe Biden'ın ekibi bu tehdidi ciddiye aldı.

Eğer Trump ve Netanyahu konvansiyonel savunma araçlarını ortadan kaldırarak İran'ı bomba yapmaktan caydıracaklarını düşünüyorlarsa fena halde yanılıyorlar.

Bu tür senaryolarla savaş oyunu oynayan herhangi bir nükleer stratejist, konvansiyonel güçler ne kadar zayıf ve güvenilir değilse, bir nükleer gücün nükleer bombalarına o kadar bağımlı olduğunu ve bunları ilk çare olarak kullanmaya o kadar hazır olduğunu söyleyecektir.

İran'ın dini liderinin ya da hükümetinin böyle düşündüğüne dair henüz bir belirti yok ama İran'da kamuoyu -saldırıdan önce bile- bombayı almaktan yana açık bir çoğunluğa dönüşüyor.

ABD'nin Körfez'de bir Kuzey Kore'ye müsamaha göstermeyeceğini söyleyen Trump, İsrail'in İran'ı bombalamasına izin vererek bunu başarabilir.

Bu savaş dursa bile, barışın ve İran'ın nükleer zenginleştirme programının istikrara kavuşturulmasının bedeli artmış olacak.

 

* David Hearst, Middle East Eye'ın kurucu ortağı ve genel yayın yönetmenidir. Bölge üzerine yorumcu ve konuşmacıdır ve Suudi Arabistan üzerine analisttir. Guardian'ın yabancı lider yazarıydı ve Rusya, Avrupa ve Belfast'ta muhabirlik yaptı. Guardian'a eğitim muhabirliği yaptığı The Scotsman'dan katılmıştır.

HABERE YORUM KAT