1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Tıp dergisinin susturulması akademik özgürlüğü baltalıyor
Tıp dergisinin susturulması akademik özgürlüğü baltalıyor

Tıp dergisinin susturulması akademik özgürlüğü baltalıyor

Siyasi yakınlık ya da sosyal kimliğin tıp etiğinin önüne geçmesi, tıp dergilerinin İsrail-Filistin konusunda yayın yapma konusundaki akademik özgürlüğüne ilişkin temel soruları gündeme getirmektedir.

22 Haziran 2025 Pazar 19:06A+A-

Derek Summerfield’in electronic intifada’da yayınlanan haberi, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


13 Temmuz 2024 tarihinde, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım saldırısının başlamasından dokuz ay sonra, dünyanın en prestijli tıp dergilerinden biri olan The Lancet, İsrail Tabipler Birliği (IMA) Başkanı Zion Hagay ve IMA hukuk departmanı başkanı Malke Borow'un bir mektubunu yayınladı.

Mektubun bir bölümü şu şekildedir:

"Kesin rakamlar doğrulanmamış ve bazen yanlış bildirilmiş olsa da Gazze'de çok sayıda kişinin öldüğüne şüphe yok. Dahası, başka sesler tamamen farklı bir görüş ortaya koymaktadır..."

"Gazze'de öldürülen sağlık çalışanlarının sayısı çok yüksek çünkü Hamas bazı sağlık tesislerini komuta merkezi olarak tahsis etti. Buralarda silah depoluyor, roket fırlatıyor ve hatta insanları rehin alıyor. Böyle bir durumda hastane Cenevre Sözleşmesi'nin kendisine sağladığı korumayı kaybeder."

Buna cevaben, ben ve diğerleri etik açıdan gerekli bir düzeltme olarak aşağıdaki mektubu sunduk:

"Hagay ve Borow, İsrail ordusunu esasen suçsuz göstererek, Lancet'in uluslararası itibarını Gazze krizinin kamusal kayıtlarını çarpıtmak için kullanmaya çalışmaktadır. Soykırım bulgusuna ilişkin Uluslararası Adalet Divanı'nı, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni, Birleşmiş Milletler'i, Dünya Sağlık Örgütü'nü ve başlıca insani yardım kuruluşlarını toptan yok saymaktadırlar."

Mektup şöyle devam ediyordu:

“Çaresiz, kapana kısılmış sivillerin topluca acımasızca katledilmesi, hastanelerin tekrar tekrar bombalanması ve sağlık personelinin öldürülmesi gibi Cenevre Sözleşmesi ihlalleri, kurbanlarının arasında kaçırılan doktorların da bulunduğu işkence odalarında sorgulayıcılarla işbirliği yapan İsrailli doktorlar, Gazze'deki tıp fakülteleri de dâhil olmak üzere tüm Gazze üniversitelerinin yok edilmesi, uydurma bir kıtlık ve yaşanmaz hale getirilen bir Gazze manzarası.”

Tüm bunları gerekçelendirirken, “İsrail Tabipler Birliği'nin (IMA) sırasıyla başkanı ve hukuk departmanının başkanı olan Hagay ve Borow, IMA ile uluslararası tıp camiasının geri kalanı arasındaki etik uçurumu ve Dünya Tabipler Birliği gibi organlara üyeliğinin neden savunulamaz olduğunu ortaya koymaktadırlar” sonucuna vardık.

The Lancet, “dikkatle okunan ve tartışılan” bu makaleyi yayınlamayı reddetti.

2014

Lancet nasıl olur da İsrail'deki tıp liderlerinin hastanelerin bombalanmasını meşrulaştıran bir mektubunu yayınlamayı kabul eder ve buna karşın yetkili bir yalanlamayı reddeder?

Bu sorunun cevabı 10 yıl öncesine dayanıyor.

Ağustos 2014'te, İsrail bombaları “Koruyucu Hat Operasyonu” kapsamında Gazze'ye düşerken, İngiltere, İtalya ve Norveç'ten 24 doktor ve akademisyen tarafından imzalanan 1484 kelimelik bir “Gazze Halkına Açık Mektup” Lancet'te yayınlandı.

Mektup şöyle başlıyordu: “Bizler, hayatlarını sağlık ve yaşamı korumak için araçlar geliştirerek geçiren doktorlar ve bilim insanlarıyız. Etik kurallarımız ve uygulamalarımız temelinde, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısında tanık olduklarımızı kınıyoruz. Sınırsız süre, kapsam ve yoğunlukta acımasız bir saldırı düzenleniyor.”

Mektubumuz uluslararası topluma seslerini yükseltmeleri için bir çağrıydı. Çoğu İsrailli doktor ve akademisyenin yanı sıra İsrail'in batılı müttefiklerinin suç ortağı sessizliğinden yakınıyordu.

Bu mektubun yayınlanması, merkezinde editör Dr. Richard Horton'un bulunduğu, kamuoyunda büyük bir öfkeye yol açtı.

Horton 1995 yılında Lancet'in baş editörü olmuş ve o zamandan beri etkili ve sosyal açıdan ilerici bir lider olarak hatırı sayılır bir ün kazanmıştı. Horton 2007 yılında “The New York Review of Books'ta” Filistinlilerin durumuna sempati duyan bir makale yayınlamıştı.

2009 yılında Lancet, yarısı işgal altındaki Filistin topraklarında bulunan 30'dan fazla araştırmacının yer aldığı, işgal altındaki Filistin topraklarında sağlıkla ilgili beş rapordan oluşan bir dizi yayınladı.

Horton 2013 yılında, “Filistinlilerin sağlık ve sağlık hizmetlerini tanımlama, analiz etme ve değerlendirmede en yüksek bilimsel standartlara bağlı” Filistinli, bölgesel ve uluslararası araştırmacılardan oluşan bir ağ olan Lancet Filistin Sağlık Birliği'ni kurdu.

Tepki

Tüm bunlar Horton ve Lancet'i daha fazla hedef haline getirmiş olabilir.

Aralarında Nobel ödüllü beş doktorun da bulunduğu 500'den fazla doktor ve akademisyenden oluşan uluslararası bir grup, “aşırılık yanlısı nefret propagandası” ve “derginin siyasi amaçlar için fena halde sorumsuzca kötüye kullanılması” olarak tanımladıkları açık mektubu yayınladığı için The Lancet'e ve Horton'a karşı oldukça aleni bir saldırı başlatırken, diğerleri de bunu “Yahudi karşıtı bağnazlık” olarak nitelendirdi.

Gazetelerde ve internette yer alan haberlerde bu suçlamalar geniş kapsamlı karalamalar olarak yer aldı. Horton'a karşı harekete geçmemeleri halinde yayıncı Reed Elsevier'i akademik boykotla tehdit ettiler.

Horton mektubu redakte etmedi ancak daha geniş çaplı tepkisi pişmanlık ve neredeyse özür dilemek oldu; İsrail'deki Ramban hastanesini ziyaret etme teklifini kabul etti ve sanki telafi edercesine “İsrail'de Sağlık” konulu bir dizi yayınlama sözü verdi. Bu dizi 2017 yılında yayınlandı.

Beş yıl sonra, Ağustos 2019'da Lancet, 2014 saldırısının dergi üzerindeki kalıcı etkisini gösteren Rosenstock ve arkadaşlarının İsrail'den yazdığı bir mektubu yayınlamayı kabul etti. Mektupta 2014 tarihli açık mektubun “antisemitizmin açık bir tezahürü” olduğu iddia ediliyor, yazarların yazışmaları “son derece antisemitik ve İsrail karşıtı” olarak karalanıyor ve ehlileştirilmiş uluslararası bir tıp dergisiyle övünülüyordu.

Açık mektubun imzacıları olarak, görünürlüğü yüksek bir tıp dergisinde antisemit olarak karalanmaya karşı elbette bir cevap hakkımız vardı.

Lancet bunu reddetti.

İzler hala duruyor

Horton ve Lancet'in maruz kaldığı ateşle imtihan, kabul edilen akademik kriterlere göre yayıncılık standartlarının ihlal edildiği iddiasından kaynaklanmıyordu. İsrail'i ve politikalarını kayıtsız şartsız savunmaya yönelik siyasi bir zorunluluktan kaynaklandı.

2014 yılında İsrail yanlısı baskılar, ilkeli bir editörü ve küresel sağlık liderini dize getirmiş, dergisini ve yayınevini tehlikeye atmıştır. Horton'un şimdiye kadarki örnek itibarı lekelendi.

Aradan 10 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, Lancet'in editoryal kararlarını etkilemeye devam ettiği görülüyor. Dergi 2023'ten bu yana Gazze ile ilgili bazı materyaller yayınladı, ancak “yara izi” bir tıp dergisi için kesinlikle temel olan tıp etiği alanında açıkça görülüyor.

Lancet, hastanelerin bombalanmasına verdikleri açık destek de dâhil olmak üzere İsrailli doktorlar tarafından gönderilenlerin çoğunu yayınlamaya istekli görünüyor, ancak diğer doktor ve akademisyenlerden gelen kanıta dayalı düzeltici mektupları yayınlamayacak.

İsrail'i savunanlar için bu başarılı bir kampanya olmuş, ünlü bir tıp dergisi ve editörü dize getirilmiştir. Rosenstock ve diğerlerinin belirttiği gibi: “Horton artık sahadaki gerçekleri daha iyi anlıyor.”

Üstelik bu siyasi çarpıtma sadece İngiltere'yle sınırlı olmayıp, başta “The New England Journal of Medicine” ve “Journal of the American Medical Association” olmak üzere ABD'deki benzer saygın dergilerin Gazze'ye ilişkin haberlerinde de görülmektedir.

Tüm bunların ana teması, doktorlar ve akademisyenler de dâhil olmak üzere hiçbir eleştirmenin, bu kadar saldırgan buldukları makalelerde atıfta bulunulan kanıt temeliyle ilgilenmeye çalışmamış olmasıdır. Hiçbir akademisyen, örneğin İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün, Uluslararası Af Örgütü'nün ya da İnsan Hakları için Hekimler-İsrail'in bir raporunu sorgulamayı tercih etmemiştir.

Saldırılar kabaca kişiye yönelik şeklindeydi ve “anti-semitizm” genellikle yazarların temel motivasyonu olarak gösteriliyordu.

Lancet'in “ehlileştirilmesi”, kanıta dayalı tıp çağında bile doktorların ve akademisyenlerin saygın kuruluşlar tarafından kamuya sunulan kanıtları nasıl görmezden gelebildiklerini ve bunları yayınlayanlara saldırmaya devam edebildiklerini göstermektedir.

Siyasi yakınlık ya da sosyal kimliğin tıp etiğinin önüne geçmesi, tıp dergilerinin İsrail-Filistin konusunda yayın yapma konusundaki akademik özgürlüğüne ilişkin temel soruları gündeme getirmektedir.

 

* Derek Summerfield, 33 yıldır İsrail-Filistin konusunda insan hakları kampanyaları yürüten Londra merkezli bir tıp akademisyenidir.

HABERE YORUM KAT