1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Tarık Ramazan ve Yaptığı Söyleşilere Dair
Tarık Ramazan ve Yaptığı Söyleşilere Dair

Tarık Ramazan ve Yaptığı Söyleşilere Dair

Hayrettin Karaman, Tarık Ramazan'ın çeşitli zamanlarda yaptığı söyleşilere dair bir tenkit yazısı kaleme almış.

21 Ağustos 2015 Cuma 14:45A+A-

Tarık Ramazan

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Hasenu'l-Bennâ'nın torunu, 1962 Cenevre doğumlu, İsviçre vatandaşı, entelektüel, İslamolog ve üniversite hocası.


İslam'ı doğru anlama ve uygulamaya ulaşmak için adres gösterilen modernistlerden biri olan bu zatın düşüncesini, gerektikçe tenkitlerimi ekleyerek kendi eser ve konuşmalarından aktarıyorum:

Luis Lugo ile yapılan röportajdan:


“Bunun yanında bir diğer önemli husus ise, İslam'da yetki/otoritenin ağırlık merkezinde bir değişim ortaya koymaktır. Kitapta bahsettiğim şey de işte budur. Yani metne bağlı kalan alimlere/bilginlere bel bağlayamayız. Eğer çağdaş/günümüze ait problemlerle mücadele etmede ciddiysek, kontekste bağlı kalan alimler/bilginler yetiştirmemiz gerekiyor. Bu, oldukça önemli bir şeydir. Fakat bunun, otoritenin ağırlık merkezindeki bir değişimle ilişkisi vardır. Neden mi? Çünkü bizim alışkın olduğumuz şey, yalnızca ve yalnızca metne dayalı alimlerden/bilginlerden gelen bir şeylerin bizlere ulaşmış olmasıdır.
…. Bununla ne mi demek istiyorum? Bizler ortak bir temele, alana sahibiz. Hristiyan, Yahudi, Müslüman ve hümanist etik anlayışı bir şeyleri daha iyi hale getirmek adına bu alanlarda reform yapmaya yardımcı olabilir. Bu bir araya gelmek zorunda olduğumuz yerdir. Bana göre İslam bilimleri, İslami finans gibi algıları yıkmak gerek. Alternatif bilimler aramaya gerek yok. Bu doğru olmayan bir şeydir.

Mustafa Arslan'ın kitap tanıtımında:


“Ramazan, kadın konusunda yorum bilimsel yaklaşımları da devre­ye sokmakta. İslami yaklaşımlar yanında “yapıbozumu” yapılmasını istiyor. Ona göre, “metinler” önce “kendi bağlamları ışığında okun­malı” sonra yorumlar da “âlimin içinden çıktığı sosyo-kültürel bağlam ışığında okunmalı”. Bu tarz bir yapıbozumu zordur ama en azından “temel kaynaklar üzerine yansıyan tarihsel ve kültürel kabuğu / zarı kritik etmek” mümkündür. Kadın konusundaki söylem erkek egemen kültürden geniş oranda etkilenmiştir.”

Tenkit:


Metne bağlı alimler ve metne bağlı dini bilgiye ulaşma yolu T. Ramazan'a göre yanlış, doğru olanı yeni bir yorum yöntemi, bu da yapıbozumu olmalı; gerek metin (ayetler, hadisler) ve gerekse alimlerin yorumları (ictihadlar, tefsirler) kendi bağlamları ışığında okunmalı; yani vahyedilen bilgi ve hükümler vahyedildiği zamana, şartlara, ihtiyaçlara, ictihadlar yine aynı ortama bağlı olarak anlaşılmalı, bunlar çağımızda din bilgi ve hükümleri olarak kabul edilmemeli, amaca, maksada, gayeye bakarak yeni bilgi ve hükümler üretilmeli, bu üretim yapılırken de dinli dinsiz dünyada geçerli değerler esas alınmalıdır. T. Ramazan'ın bu yönteminin çok benzeri Fazlurrahman tarafından yıllarca önce dile getirilmişti, ama kendi ülkesi dahil İslam dünyasında kabul görmedi. Klasik usulden hoşlanmayan bir kısım akademisyenin mezhebi olmanın ötesine geçemedi.


“Bana göre İslam bilimleri, İslami finans gibi algıları yıkmak gerek. Alternatif bilimler aramaya gerek yok” diyen T. Ramazan'a göre İslâmî olan, Kur'an'dan, hadislerden metni esas alarak çıkarılan tefsirler ve ictihadlar değildir, adalet, eşitlik gibi adı güzel içi boş (spekülasyona açık, içi doldurulurken icma vaki olmayan, Batı uygarlığının ürünü olan) ölçütlerle İslamî olan ve olmayan belirlenecektir. Böyle bir yöntem ile ortaya konacak İslam, T. Ramazan ve benzerlerinin İslam'ı olur, ama ümmetin İslam'ı olmaz.

Claudia Mende ile yapılan söyleşiden:
“Kur'an'da bu konuyla (kadının mirası ile) ilgili olarak çok kesin ve net ayetler var… Eğer günümüzün ailelerine bakarsanız aile içindeki düzenin bu şekilde işlemediğini görürsünüz. Çünkü artık çocuklarıyla yalnız başına ilgilenen, sorumluluğu yalnız başına yüklenen çok fazla kadın var. Böylesine kesin ve net ayetleri Kur'an'dan çıkarmak mümkün değil… Böylelikle İslam anlayışına uyduğu fikrinde olunan ve aslında gerçek hayatta adaletsizliklere neden olan ayetlerin bire bir çevrilerek uygulanması yerine adil olanın uygulanmasından yanayım.

Toplumlarımızda görülen bazı belirgin meselelerin çözülmesi gerekiyor. Ancak bunu başarmak için çağdaş dünyada geçerli bir metodoloji bulmak zorundayız. Metinler üzerine uzmanlaşmış bilginlerle, metinlerde ifade edilenlerin bağlamıyla ilgili konularda uzmanlaşmış bilginler olarak, bizim bir araya gelip, burada Batı'da ve aynı zamanda Fas'ta ya da herhangi başka bir yerde karşımıza çıkan zorlayıcı ve karmaşık meselelere, çözümler üretmemiz gerekiyor.
İslam'da aile kavramı geleneksel olarak bir erkek ve bir kadınla tanımlanır. Bazı din bilginlerinin söylediklerinde, Hıristiyanlık ve Yahudilik'te de olduğu gibi, eşcinselliğe karşı çok acımasız bir kınama vardır. Dalai Lama bile eşcinselliği kınamıştır. Mesele bu değil… Müslüman alimler inanç alanıyla toplumsal alanı birbirinden ayırıyorlardı.”

Tenkit:
Bir hüküm Kur'an'da açık ve kesin olarak geçiyor, ama T. Ramazan'a göre “gerçek hayatta adaletsizliklere neden oluyor, bu ayetler değil, adil olan kimin kanunu ise o kabul edilip uygulanmalı imiş. Örnek olarak “kadınların mirasta, erkeklerin aldıklarının yarısı kadarını almalarını” gösteriyor. Biz biliyoruz ki, İslam'ın yol gösterdiği kadın-erkek ilişkisi, aile düzeni ve dayanışmasına göre kadının yükümlülüğü az, maişeti her durumda garanti, aldığı miras da bu sebeple ve sonuç olarak erkek kardeşinin aldığından daha fazla oluyor. Bugün ilişkiler ve düzen değişti diye İslam'ın düzen ve çözümünü bir yana atıp, yeni ve aslında “adil, insani, fıtrata uygun olmayan” düzenin çözümünü üstelik İslâmî diyerek sunmak -bu yöntemi genelleştirdiğimizde- bizi nasıl bir dine ve medeniyeti götürür; biz kim ve ne oluruz?

İçinde bulunduğumuz gayr-i İslamî şartlar ve dayatmalar sebebiyle zarurete dayalı ve geçici çözümler bulmak başkadır (bu sınırlı olarak caiz olabilir), dünya değişti diye değişmeye devam ederek kendi dininden ve medeniyetinden çıkmak başkadır ve bu doğru değildir.

Eşcinselliği kınamayı doğru bulmuyor ve insanların mahrem alanlarında istediklerini yapmakta serbest olduklarını söylüyor. Peki bir İslâmi toplumda ve devlette bazı kişiler eşcinsel olduklarını açıklayınca, evlenmek için kanun değişikliği isteyince, sokaklarda gösteri ve toplantılar yapıp birbirini öperek, çirkin pankartlar taşıyarak dolaşınca bütün bunlar mahrem alanda mı oluyor, kamusal alanda mı? İkincisi ise buna müdahale edilmeyecek mi?

HABERE YORUM KAT

4 Yorum