1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Tarih ve arkeoloji ile Siyonizmin yeni bir ulus yaratma girişimi
Tarih ve arkeoloji ile Siyonizmin yeni bir ulus yaratma girişimi

Tarih ve arkeoloji ile Siyonizmin yeni bir ulus yaratma girişimi

Abdullah Altuncu, Siyonist tarih kurgusunda arkeolojinin tesirini analiz ediyor.

25 Mayıs 2023 Perşembe 14:00A+A-

Abdullah Altuncu / Türkiye Araştırmaları Vakfı

Tarih ve arkeoloji ile İsrail’in yeni bir ulus yaratma girişimi

Günümüz modern dünyasında arkeolojik verilerle desteklenmeye çalışılan yeni tarih anlatıları, modern ideolojilerin ve bu ideolojiler doğrultusunda inşa edilmeye çalışılan toplumların dönüşüm aracı haline gelmiştir. Etnik kimlik ve ulusal karaktere sahip devlet yapılarında ön plana çıkan bu tutumun belirgin örneklerinden birisi İsrail’dir. Arkeoloji, ziraat ve bilgi teknolojileri gibi ülkede en fazla önemin verildiği ve yüksek seviyede devlet desteğinin sunulduğu alanların başında gelmektedir. Uzun süredir Kudüs başta olmak üzere İsrail’in bütün şehirlerinin birer sit alanı haline gelmesi bu bağlamda ele alınması gereken bir konudur. Bununla birlikte İsrail’in, Yahudi tarihini ilgilendiren ve bu tarihin küçük bir parçası da olsa dünya üzerinde ortaya çıkan her bulguya karşı hassas bir tutum sergilemesinin arkasında toplumu şekillendirmek ve yeni bir ulus inşa etmek gibi planlı bir gayretinin olduğu görülmektedir.

İsrail’in, 1948 yılında kurulmasından günümüze gelinceye kadar en önemli gündemlerinden birisi dünyadaki tüm Yahudilere hitap eden yerleşim politikaları olmuştur. “Yükselmek” şeklinde çevirebileceğimiz aliya kelimesiyle özel bir anlam kazandırılan Yahudi yerleşimlerine rağmen benzer özelliklere sahip İsrail toplumundan bahsetmek mümkün müdür? Ya da bir başka ifadeyle İsrail’deki Yahudi toplumu dediğimiz zaman hala Rusça konuşan ve Rusya’dan gelen Yahudilerden mi; Almanya, Polonya ve çevresinden göç eden Aşkenazlardan mı; önemli bir kısmı Kudüs’teki Mea Şearim mahallesinde yaşayan Ultra Ortodoks Yahudilerden mi; Elhamra Kararnamesi sonrasında İspanya ve Portekiz’den ayrılan ve beş asra yakın Osmanlı şehirlerinde hayat sürüp İsrail’e geçen Sefaradlardan mı; 1984’de Musa Operasyonu ve  1991’de Süleyman Operasyonu ile İsrail’e taşınan Falaşalardan mı; çeşitli dönemlerde Arapça konuşulan ülkelerden İsrail’in kurulması sonrasında buraya gelip yerleşen Mizrahilerden mi yoksa Tel Aviv ve Hayfa gibi büyük şehirlerde yaşayan seküler Yahudilerden mi bahsediyoruz?  İsrail’deki Şomrey Sefarad (Sefaradları Muhafaza Edenler) ifadesinin kısaltılmasıyla adını oluşturan Şas Partisi’nin İsrail’deki Sefarad ve Mizrahilerin uğramış oldukları ayrımcılıklarla mücadele gayesiyle kurulmuş olması, Avigdor Liberman’ın askerlik, eğitim ve vergi gibi konularda Ultra Ortodoks Yahudilere karşı yönelttiği sert eleştiriler, Yaakov Litzman’ın 2017 ile 2020 yıllarında Sağlık Bakanlığından istifası ve İsrail’de birbiri ardınca yapılan seçimler, kurulan koalisyonlar ve dağılan hükümetler çok parçalı Yahudi toplumunun öne çıkardığı olaylar değil midir?

İsrail’in geleceğindeki nüfus senaryoları karşısında Yahudi nüfusunun durumu ile ilgili endişeye düşen hükümet yetkilileri, Yahudi yerleşimlerini ön planda tutarken çok parçalı Yahudi toplumunu ulusal ve seküler bir yapıyla yeniden inşa etme girişimlerini de aralıksız sürdürmektedir. Bu inşa girişiminin en önemli araçları ise dini unsurlarından arındırılarak sekülerleştirilen yeni tarih okumaları ve arkeolojik verilerin topluma yeniden sunulmasıdır. İlk durum için önemli örneklerden birisi Flavius Josephus’a ait Masada anlatısıdır. Bu anlatı, Filistin’e hakim olan Roma idaresine karşı büyük bir Yahudi isyanından bahsetmektedir. Roma’nın isyanı bastırması ve 70 yılında II. Mabedi yıkmasından sonra isyancıların kaçarak sığındığı yer ise Masada kalesi olmuştur. Böylece Roma ordusu yönünü Masada’ya çevirmiş ve kaleyi kuşatmıştır. Uzun bir süre boyunca abluka altına alınan kalede giriş çıkışlar kapatıldığı için erzak tükenmiş ve Roma askerlerinin kaleye yönelik bir saldırı düzenleyeceği anlaşılmıştır. Anlatıya göre kalenin düşeceği görülünce isyancı grubun lideri olan Eleazar ben Ya’ir kritik bir karar almış ve düşmanın eline düşmektense kendi canlarına kıymanın daha iyi olacağını düşünmüştür. Bu doğrultuda 10 kişi seçilmiş, kalede bulunanlar eşleri ve çocuklarıyla vedalaştıktan sonra kılıçtan geçirilmiş, bu görevi ifa edenler ise sonrasında kendi canlarına kıymıştır.

Masada, Josephus’un bu anlatısı sebebiyle bölgedeki en erken arkeolojik araştırma alanlarından birisi haline gelmiş ve yürütülen çalışmalar günümüze kadar sürmüştür. Bununla birlikte isyanın, Roma tarafından Mabed’e ve Yahudi değerlerine yönelik saldırılar nedeniyle gerçekleşmesine rağmen anlatının modern versiyonu Yahudi ulusunun tüm tehditlere karşı korunması bağlamında sunulmaktadır. İsrail’deki her eğitim seviyesindeki öğrenciler ve İsrail ordusunda görev yapan askerler Masada’ya getirilmekte ve “Masada bir daha düşmeyecek!” şeklinde marşlar söylenmektedir. Yürütülen faaliyetlerle Zeolot veya Sicarii olarak adlandırılan bu Yahudi grubu üzerinden çok parçalı toplumun ulus fikriyle bir bütün haline getirilmeye çalışıldığı ve gelecek nesle milli bir kimlik kazandırılmak istendiği görülmektedir. Ayrıca bu yeni tarih okuması “asla galip gelemeyeceğin bir güçle çatışma!” fikrini de oluşturmakta ve İsrail’in dış politikada süper güç olarak adlandırılan devletlerle ilişkilerinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

Arkeolojinin toplum hayatındaki bir diğer yansıması, İsrail’de kullanılan madeni paralarda karşımıza çıkmaktadır. İsrail’in kurulmasından sonra 1952’de “Lira” olarak belirlenen para birimi 23 Şubat 1980 tarihinden itibaren Tevrat’a dayanan bir terim olarak “Şekel” haline gelmiştir. Madeni paralar üzerindeki semboller ise Yahudi krallıkları ve Bar Kohba isyanı sırasında basılan sikkelerin üzerindeki menora, lir, zambak, cornucopia, sütun ve palmiye gibi desenlerden bire bir alınmıştır. Dünyanın dört bir tarafından İsrail’e gelip yerleşen Yahudiler de yeni para birimi olarak tedavülde olan antik sikkelerin modern versiyonlarını kullanmaktadırlar. Böylece İsrail’e yerleşen Yahudilerin, ideolojik söylem yoluyla vurgulanan etnik kökenleri ve tarihsel sınırlarıyla bağ kurmalarına çalışılmakta, ulus bilinci ve modern Yahudi kimliğini benimsemeleri amaçlanmaktadır. Neredeyse iki bin yıl boyunca farklı kültür ve gelenek içerisinde ayrı dilleri konuşan dağınık ve parçalı haldeki diaspora Yahudileri, yeni tarihsel anlatılar ve arkeolojik unsurların kullanımıyla bölgedeki Yahudi tarihinin kopuş sürecine geri götürülmekte, toprak ve Yahudi kimliğinin merkezde olduğu yeni bir ulus yaratılmaya çalışılmaktadır.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum