1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Spor sunucusu Gary Lineker'in programı neden iptal edildi?
Spor sunucusu Gary Lineker'in programı neden iptal edildi?

Spor sunucusu Gary Lineker'in programı neden iptal edildi?

​​​​​​​Gary Lineker yalnız değil. Nadeine Asbali, Gazze için konuşan ünlülerin susturulmasının halk ile kamu kurumları arasındaki uçurumu gözler önüne serdiğini anlatıyor.

29 Mayıs 2025 Perşembe 21:27A+A-

Nadeine Asbali’nin The New Arab’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


İsrail'in Gazze'ye yönelik acımasız saldırılarına karşı tutarlı bir şekilde sesini yükselten tek önde gelen medya figürlerinden biri olduğu göz önüne alındığında, uzun süredir futbol yıldızı ve spor sunucusu olan Gary Lineker'in bu hafta BBC'den ayrılması başından beri kaçınılmazdı.

Filistin'e desteğin neredeyse hiç olmadığı ve İsrail'e yönelik her türlü eleştirinin antisemitizmle eşdeğer tutulduğu bir medya ve siyasi elit arasında Linkeker'ın kartının bir süredir işaretli olduğu açık.

Linkeker, geçen yıl hükümetin iltica politikasını “ölçülemeyecek kadar zalimce” olarak nitelendirdiği için kısa süreliğine görevden uzaklaştırılmış ve sosyal medya platformlarında düzenli olarak İsrail soykırımına karşı konuştuğu için ateş altında kalmıştı.

BBC Gazze'de yaşayan çocuklarla ilgili belgeseli yayından kaldırdığında, Lineker de kamu yayıncısına belgeseli yeniden yayınlaması için çağrıda bulunan 500 tanınmış isim arasında yer almış ve Hamas yetkilisi olduğu iddia edilen bir kişinin oğlunu içerdiği için karalama kampanyalarına rağmen filmi “önemli bir gazetecilik eseri” olarak tanımlamıştı.

Lineker'in görevden alınmasının resmi gerekçesi olarak, Siyonizm hakkında paylaştığı ve pek çok kişi tarafından antisemitik bir kinaye olarak kabul edilen “fare emojisi” içeren bir gönderi gösterildi. Ancak bunun gerçekte neyle ilgili olduğu açıktır.

Gazze'yi desteklerseniz, her şeyinizi kaybedersiniz

Gary Lineker sektörün en büyük gafını yaptı - baskıcı egemen sınıflar yerine ezilenlerin yanında yer aldı - ve Filistin'e kamuoyu önünde destek veren ve İsrail'i sorgulamaya cesaret eden diğerlerinin gidişatına bakarsak, kamuya açık medya ve siyasi kariyerlerin Siyonist davaya sadık bir bağlılık dışında asla ayakta kalamayacağını görebiliriz.

İsrailli bir hükümet yetkilisiyle çatıştıktan sonra LBC Radyosundaki görevinden gizemli bir şekilde kaybolan Sangita Myska'yı; ya da Filistin davasına verdiği destek nedeniyle reklam sözleşmelerini kaybeden model Bella Hadid'i; Filistinli çocukların yaşamayı hak ettiğini söylemeye cüret ettiği için bazı çevrelerce yayından kaldırılan YouTuber Bayan Rachel'ı; ya da on yıllardır Filistin'i savunduğu için magazin basını ve kendi partisi tarafından antisemit olarak karalanan İngiliz siyasetçi Jeremy Corbyn'i ele alalım.

Gazze'deki soykırım ikinci yılına yaklaşırken, biz insanlar ile bizi temsil etmesi gereken şirketler, medya ve kamuya mal olmuş kişiler arasında bir çıkmaza girdiğimizi hissediyoruz.

Ekim 2023'ten bu yana yüz binlerce insan Londra'nın merkezinde ve ülkenin dört bir yanındaki şehirlerde bir araya gelerek hükümetimizin savaş suçlarına iştirakine son verilmesi çağrısında bulundu ve Filistin halkıyla dayanışmasını ifade etti. Aylardır, kritik elçiliklerin ve medya merkezlerinin önünde mitingler düzenlendiğine, soykırıma suç ortaklığı yapan işletmelerin bulunduğu yerlerde doğrudan eylemler yapıldığına ve Gazze'deki zulmü finanse eden şirketlerin topluca boykot edildiğine tanık olduk.

Tüm bunlar olurken müesses nizam ne yaptı? Statükoyu korudu. Protestocuların Suella Braverman gibi politikacılar tarafından aşırılık yanlısı olarak karalandığını, mahkemelerin sanki binalara zarar vermek ya da bayrak asmak toplu katliamdan daha kötüymüş gibi bireysel vatandaşları suç ya da terör suçlarıyla itham ettiğini gördük ve hala İsrail'in Ortadoğu'daki tek demokrasi olarak kendini savunduğu cephesi, ses kayıtlarında ve siyasi açıklamalarda devam ediyor.

Ancak İsrail'e statükocu destek verenler sadece şirketler ve hükümetler değil. Geçtiğimiz günlerde Arsenal Futbol Kulübü'nün, yirmi yılı aşkın bir süredir kulüpte çalışan bir çalışanını sosyal medya hesabında Filistin'i destekleyen paylaşımlarda bulunduğu için işten çıkarmasının ardından yasal işlemlerle karşı karşıya olduğu ortaya çıktı. Uzun yıllar Arsenal'de çalışan malzeme müdürü Mark Bonnick, “Tek yaptığım Gazze'de yaşanan vahşet karşısında üzüntü, öfke ve kederimi ifade etmekti. Bunun için Arsenal beni kovdu”.

Hem Arsenal hem de Gary Lineker örneklerinin futbol etrafında dönmesi tesadüf değil. Küresel çapta bir taban topluluğu ve binlerce kişinin düzenli olarak bir araya geldiği stadyumlar olarak futbol her zaman politik olmuştur.

Hillsborough'dan Marcus Rashford'a, Kick It Out kampanyasından Katar Dünya Kupası'na, futbol uzun zamandır herhangi bir zamanda topluma hâkim olan sorunları hem yansıtmış hem de şekillendirmiştir.

O halde konu Gazze olduğunda taraftarlar ve kulüp yönetiminin tamamen farklı alanlarda görünmesi şaşırtıcı değil. Ülkenin dört bir yanındaki stadyumlarda Filistin bayrakları yasaklanırken, Ukrayna söz konusu olduğunda apolitik olmayı unutan aynı yerlerde ama neredeyse her maçta kalabalıklar arasında birden fazla Filistin bayrağı görülebiliyor.

Futbol taraftarları, spikerler onları susturmaya çalışırken yayınları keserek 'Özgür Filistin' diye bağırdıkları için viral oldular. Geçtiğimiz yıl, Doğu Londra'da taraftarların sahip olduğu ve yönettiği küçük bir kulüp olan Clapton Community Football Club, futbol taraftarlarını ve onların özgür bir Filistin'i savunma tutkularını, sporun en üst düzeylerinde İsrail'e verilen genel destekten uzakta bir araya getirmenin bir yolu olarak, adını 2024 Ramazan ayının ilk gününde öldürülen Filistinli futbolcu “Han Yunus Efsanesinden” alan Mohammed Barakat Kupası'nın açılışına öncülük etti.

Toplumun genelinde olduğu gibi futbolda da bu kurumların bizim adımıza konuştuğu yanılsaması hiç bu kadar zayıf ya da saçma görünmemişti.

Filistin, zamanımızın kalıcı ahlaki turnusol testi ve statüko tarafından korunan güçlü bir elit ile Gazze'deki masum erkek, kadın ve çocukların yanında yer alan sıradan insanlar arasındaki ayırt edici faktördür.

Bu örnekler bize bir şey öğretiyorsa, o da ülkenin önde gelen kurumları sizi susturuyorsa, bunun nedeni iktidara karşı gerçeği söylemenin bu sömürgeci ulusun ve onun kanla lekelenmiş kurumlarının üzerine inşa edildiği temelleri sarsmasıdır - ve bu tehlikeli bir şeydir.

 

*Nadeine Asbali, Londra'da yaşayan serbest bir yazar ve ortaokul öğretmenidir. “Britanya'da Görünürde Müslüman Olmak Üzerine” kitabının yazarıdır.

HABERE YORUM KAT