1. YAZARLAR

  2. Fikret Ertan

  3. Özür, nasıl ve neden geldi?
Fikret Ertan

Fikret Ertan

Yazarın Tüm Yazıları >

Özür, nasıl ve neden geldi?

25 Mart 2013 Pazartesi 11:26A+A-

İsrail, Mavi Marmara ile ilgili olarak Türkiye’nin mutlaka kabul etmesini istediği 3 şartı 3 yıl ayak diredikten sonra sürpriz bir açıklamayla kabul etmek zorunda kalmış bulunuyor.

ABD Başkanı Obama ve ekibinin bu süreçte önemli bir rol oynadığı da ortaya çıkan gelişmelerden anlaşılıyor. Hatta bu konuda İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Obama’nın “ricasını” geri çevirememesinin büyük rolü olduğu da söylenebilir; zira ne denilirse denilsin bugün İsrail’in karşısında bütün taleplerini karşılayacak bir ABD başkanı yok. Eskiden belki İsrail, istediği hemen her şeyi kabul ettirebilirdi; ancak Obama, böyle bir başkan değil. Bölgedeki özellikle askerî ve güvenlikle ilgili endişe ve ihtiyaçları bakımından ABD’yi ve başkanını karşısına alamayacak duruma gelmiş bulunan Netanyahu’nun Obama’nın “Türkiye ricasını” yerine getirmemesi mümkün değildi.

İsrail’in Türkiye’nin özür ve diğer taleplerini karşılaması şüphesiz sadece Obama faktörü ile de izah edilemez; edilmemeli de. Bu konuda yoruma bağlı ikincil faktörler olduğu kadar genel faktörler de kendi ağırlıklarına göre değişik roller oynamış bulunuyorlar. İsrail’de yeni bir hükümetin olması, bu hükümette Türkiye ile uzlaşma konusunda direnen, özre sürekli karşı çıkan eski Dışişleri Bakanı Lieberman’ın yer almaması da süreci etkileyen bir tali faktör olarak görülebilir. Ondan vazgeçmeyen ancak dışişleri koltuğunu kendi uhdesine alarak, hakkındaki yargı sürecini bekleyen Netanyahu, Lieberman hükümette olsaydı belki de söz konusu adımı atamayabilirdi, kim bilir. Nitekim Lieberman, Netanyahu’nun uzlaşma yolunda attığı adımı ciddi bir hata olarak gördüğünü açıklamış bulunuyor.

Diğer yandan, genel faktör olarak Netanyahu’nun Türkiye ile dargın kalmanın İsrail’in genel ve hayati menfaatlerine zarar verdiği ve vereceği şeklindeki hükme vardığı, aynı görüşün Obama yönetiminin görüşü olduğu, bu sebeple son tahlilde kerhen de olsa, İsrail’in sözde gururunu çiğnemek pahasına da olsa Türkiye ile uzlaşmaktan başka çare kalmadığını gördüğü, ister istemez böyle karar vermek zorunda kaldığı da söylenebilir.

Esasen bu değerlendirme bize göre konunun özünü teşkil ediyor; zira bugün İsrail’in karşısında bölgede ve dünyada gücü, nüfuzu ve ağırlığı gittikçe artan bir Türkiye var. Bu Türkiye, ekonomik, diplomatik, siyasi ve askerî gücünü, nüfuzunu ve ağırlığını öncelikle kendisine yakın komşularına ve sonra da diğerlerine hissettiriyor. Bunlar da bunu hoşlansalar da, hoşlanmasalar da dikkate almak zorunda kalıyorlar. İsrail de hoşlanmasa da bunu görüyor, hissediyor ve son gelişmenin gösterdiği gibi kabul etmek zorunda kalıyor. Kısacası, uyguladığı politikalar ve bunlardan bağımsız olarak gelişen konjonktürün de yol açtığı etkilerle İsrail, bölgede giderek yalnızlaşıyor, buna karşı koyma gücü de nispi anlamda azalıyor. Bu durumda da, Türkiye ile dargın kalmanın maliyeti de giderek artıyor elbette. Esasen, Obama da bunu Netanyahu’ya hissettiriyor, belki açıkça da söylüyor. Bu acı gerçeği sonunda kabul etmek ve buna göre hareket etmek zorunda kalan İsrail ve Netanyahu’nun attığı son geri adım elbette anlatmaya çalıştığım faktörlerin etkisi ve birbirleriyle etkileşimi sonucu ortaya çıkmış bulunuyor. Ancak bütün bu faktörlerin ötesinde ve üstünde olan esas faktörü de tahlili yaparken asla unutmamak gerekiyor. Bu da Türk hükümetinin, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun menfur olayın ilk gününden itibaren ortaya koydukları kararlılık ve sergiledikleri güçlü irade olarak ve de en belirleyici faktör olarak nitelenebilir. Olumlu sonuç da öncelikle bu sebeple alınmış bulunuyor. Bunu da herkesin mutlaka kabul etmesi gerekiyor. Türkiye’yi yönetenler Mavi Marmara olayını bu ülkenin korumakla sorumlu oldukları itibarı, şerefi ve haysiyeti açısından değerlendirdiler, gördüler, bu konuda kararlı davrandılar ve sonuç da aldılar velhasıl. Buna sevinmemek mümkün mü?

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT