1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Zamanı Ne Zaman?

Zamanı Ne Zaman?

Kasım 2010A+A-

Başörtüsü sorunu Kemalist sistemin halkın sırtına yüklediği ağır bir yükten farksız adeta. Daha fazla taşınamayacağı açıkça görülüyor ama indirmenize de izin verilmiyor. Yasakçılık giderek daha bir çirkin ve pejmürde bir görünüm arz ediyor. Bu arada uzun, çok uzun süren dayatmaların sadece yasakçıları mantıksızlaştırma, vicdansızlaştırma sonucu doğurmakla kalmayıp, mağdurlar cephesinde de kalıcı hasarlara yol açtığını görmek dikkat çekici.

Başörtüsüyle eğitim görme, çalışma, hayata her aşamada asli kimliğiyle devam etme kararlılığına sahip insanlara karşı kullanılan yabancılaştırıcı, dışlayıcı dil bu hasarlı zihin yapısının somut bir tezahürü. İlköğretimde başörtülü okuma talebinin hiç tartışmadan, düşünmeden, provokasyon kavramıyla tanımlanması bu zaafı ortaya koyuyor. Konuyla ilgili yer verdiğimiz yazılarda başörtüsü sorununun sadece üniversitelerde yaşanan bir kıyafet sorunu olmadığını, başörtüsüne özgürlük çağrısının da basit anlamıyla bir haksızlığın giderilmesi talebinden ibaret olmadığını bir kere daha hatırlatmaya çalıştık. Bu vesileyle soruna kimlik bütünlüğü içinde bakılmasının zorunluluğunun altını çiziyoruz.

Kimliğimiz dünyayı da sistemi de sorumluluklarımızı da bir bütünlük içinde algılamayı gerektirmekte. Aynı perspektiften hareketle dikkatlerimizi Kasım ayı ortasında Lizbon'da yapılacak NATO zirvesine yoğunlaştırmamız gerektiğini hatırlatıyoruz. NATO zirvesinde tartışılıp karara bağlanacak olduğu düşünülen Füze Kalkanı projesiyle açıkça tehdit ediliyoruz. Yanlış anlaşılmasın, tehdit kavramıyla sadece yaşadığımız ülkeye emperyalist güçlerin savaş araçlarının konuşlandırılmasının yaratabileceği “cephe ülkesi” tehlikesini kast etmiyoruz. Bu savaş araçları doğrudan ve bir bütün olarak coğrafyamızı, halklarımızı, ümmeti tehdit ediyor. Bir başka ülkeye de konuşlandırılsa biz yine kendimizi tehdit altında hissederiz.

Ne var ki, yaşadığımız ülkenin topraklarıyla, karasularıyla, hava sahasıyla kardeşlerimize karşı savaş üssü haline getirilmesi bizim için büyük bir utanç kaynağı teşkil edecektir. Bilindiği üzere emperyalizm Türkiye'yi hep Ortadoğu'da bir koçbaşı konumuna oturtmaya çalışmıştır. Son yıllarda emperyalist dayatmalara karşı kısmen de olsa itiraz edebilme, direnebilme potansiyeli gelişen Türkiye'nin Füze Kalkanı projesiyle yeniden klasik işbirlikçi rolünü hatırlatan bir dayatmaya teslim olması gerçek anlamda bir tehlikedir. Bu tehlikeye karşı duyarsız kalmamalı, itirazımızı yükseltmeliyiz.

İster başörtüsü sorunu olsun, ister emperyalist projelere eklemlenme çabaları veya bir başka gündem hiç fark etmez İslami kimliğimizin gerektirdiği ilkeli tavrı ortaya koymak durumundayız. Mahallemize musallat olmuş “Şimdi zamanı mıydı?”, “Başka türlüsü zaten mümkün değildi!”, “Şimdilik göz yumalım, zamanını bekleyelim!”, “Aynı hassasiyeti onlar da paylaşıyorlar, güvenelim!” türünden idare etmeye, geçiştirmeye yönelik söylemlere prim vermemeli, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız, dosdoğru yürümeliyiz.

Kendi yolunda sebat edenlere Rabbimizin nice yollar açacağına inanıyor, tüm okuyucularımızın, hassaten cezaevindeki kardeşlerimizin Kurban Bayramını tebrik ediyoruz. Bayramın adanmışlık bilincimizin netleşmesine, pekişmesine vesile olmasını diliyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR