1. YAZARLAR

  2. Gülsüm Peker Alpay

  3. Üniversite Yolunda ÖSYM ve YÖK Engelli Koşusu

Gülsüm Peker Alpay

Yazarın Tüm Yazıları >

Üniversite Yolunda ÖSYM ve YÖK Engelli Koşusu

Eylül 1999A+A-

1999-2000 eğitim ve öğretim yılında üniversite öğrencisi olabilmek için uzun ve zorlu bir yola koyulan öğrencilerin karşılaştıkları engeller onları amaçlarına ulaşmaktan, hedefledikleri üniversite ve bölümleri kazanmaktan her gün biraz daha uzaklaştırdı. Örneğin 1999 ÖSS sınavında yüzbinlerce öğrenci içinden 83. olan bir imam-hatip lisesi öğrencisi tercih ettiği fakültelerden hiçbirini kazanamayarak açıkta kaldı.

Lise 1'den hatta ortaokuldan üniversite sınavlarına programlı çalış(tırıl)an öğrenciler son yıla geldiklerinde değişen sınav sistemi ile karşılaştılar, iki basamaklı olan sınav bu yıl tek basamak olarak uygulanacaktı. Öğrenciler yapılacak yeni sınavda ÖSS düzeyinde her alandan soru ile karşılaşacaklardı. Bu duruma alışılmışken, sınav bir ay ertelendi. Sinirler gerildi, stres arttı. Gecikmeli olarak sınav yapıldı sonunda. Fakat kaygılı bekleyiş bitmedi. Tatile geç çıkan öğrenciler önce sınav sonuçlarını, sonra da tercihleri sonucu bir yerlere yerleştirilmeyi ve ÖSYM'nin yeni skandallarını beklemeye başladılar.

Birçok insanın geleceklerini üzerine kuracağı/kurmayı düşündüğü bu sınav eşitsizlik, haksızlık ve adaletsizlik örneği olarak karşımızda duruyor. Öğrencilerin aldıkları ÖSS sonuçları belli bir yere girmede yeterli değil. Çünkü ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı (AOÖBP)'nın etkisi artırılmış durumda. Ve okulların başarısına göre ağırlıkları etkili oluyor. Öğrencilerin ÖSS sınavında bireysel başarılarıyla elde ettikleri puanla, okullarının ortalama başarısıyla elde ettikleri puanlar, okullarının ortalama başarısına ekleniyor. Böylece okullarının başarı düzeyi yüksek olan fakat kendisi iyi bir başarı elde edemeyen bir öğrenci şanslı iken, çalışkan, ÖSS'de iyi bir puan yakalamış, netlerinin sayısı yüksek olan ama okulunun başarısı düşük olan bir öğrenci sıralamada alt sıraya düşebilmekte.

Sınav sonuçları öğrencilere ulaşmaya başladıktan sonra yeni bir sıkıntı başladı. Tercihler neye göre nasıl belirlenecekti. Neredeyse ortada hiçbir ipucu yoktu. Sınav sonuçları gönderilen adaylar ham puanlarını görebildiler yalnızca. Ağırlıklandırılmış ortaöğretim başarı puanlarından (AOÖBP) habersiz bırakıldılar. AOÖBP'larının açıklanmaydı ve kısa bir zaman diliminde tercih yapma zorunluluğunda bırakılan öğrenciler rastgele ve açıkta kalma korkusuyla istemedikleri bölümleri, puanı düşük bölümleri de tercih etmek zorunda bırakıldılar. Bu sistemin ilk defa uygulanıyor olması tercih edilecek programların giriş puanlarının belirsizliğini de getiriyordu. Bir öğrenci, ne girmek istediği bölümün yaklaşık puanını biliyor, ne de kendi gerçek puanını.

Eğitim sistemindeki fırsat eşitsizliği son sınav sistemi ile daha da arttı. Okullar arası rekabetin artırılması isteği açıklandı. Rekabet olabilmesi için eşit şartlar gerek. Türkiye'de ise eğitim dahil hangi alan ne zaman eşit oldu ki, aralarındaki rekabet eşit şartlarda gelişebilsin. İmkanlar açısından bakıldığında doğusu ile batısı arasındaki okullara, okulların şartlarına bakmak bu eşitsizliği görmeye yeter de artar bile. Hatta gelişmiş bir ilde özel okul, kolej, anadolu ve fen lisesi ve devlet lisesi arasındaki farka baktığımızda eşitsizliği görürüz. Anadolu'da yaşayan, ekonomik nedenlerle devlet liselerine mahkum öğrenciler dışlanmış, iyi okullara gitme şansı yakalamış, ekonomik güce sahip ailelerin çocukları ödüllendirilmiş durumda.

Okul başarısı önemli olunca ki OÖBP %3'den %20'ye şişirme notlar da gündemde olacaktır. Gerçek bir eğitim öğretim yerine görüntüdeki büyük notlar öğrencilerin geleceğini oluşturmada etkili olacak.

Ortaöğretim başarı puanının ÖSS ortalamasına göre ağırlıklandırılması büyük tepkiler alırken Kemal Gürüz bu durumu savundu durdu.

Özel okullarda okuma şansı yakalayamayan öğrencilerin, Anadolu'da geri kalmış yörelerde okuyan kabiliyetli, başarılı öğrencilerin de önü kesilmiş oluyordu. Ve kurban edilen nesil cezalandırılıyordu. Onların üniversite okuma hakları mezun olup kritik statüler elde etme hakları yoktu.

Adayların hak ettikleri puanlar bir de alan puan hesaplamaları ile ellerinden alındı. Kendi alanlarında tercih yapanların ham puanları 0.5 ile çarpılırken başka alan tercihleri 0.2 ile çarpıldı. ÖSS'de yüksek başarı elde etmelerine rağmen birçok öğrenci ortaöğretim başarı puanları düşük kat sayı ile çarpılarak hesaplandığından dolayı ya açıkta kaldı ya da ancak düşük puanlı okulları tercih ettiğinde yerleştirilebildi.

Düz liseye giden bir öğrencinin OÖBP 0.5 ile çarpılırken meslek liselerinin 0.2 ile çarpılması, Meslek lisesi öğrencilerini kendi bölümleriyle ilgili mühendislik alanlarına girerken ödüllendireceğine cezalandırdı. Ancak onları en iyi ihtimalle bölümleri ile ilgili öğretmenlikleri yazabilmekle sınırlandırdı. İmam Hatip Liselerini tek fakülteye mahkum etmek isterken bütün ticaret ve meslek liselerine de üniversiteye girişte zarar verdiler. 8 yıllık kesintisizi kabul etmek için yabancı dil hazırlıktan vazgeçtikler.

ÖSYM artık yaptığı yanlışlıkları gizleyemiyor. Geçmişte de bu tür olaylara sebebiyet veren kurum bunları sahip olduğu güven sayesinde atlatabilmeyi başarmıştı. Öğrenci ve velilerce yapılan itirazlara bigane kalınırdı; çünkü haklıydılar ve çoğunluk böyle düşünüyordu.

ÖSYM Başkanı Fethi Toker'in bu seneki uygulamayla ilgili olarak basın açıklaması yapmaya ihtiyaç hissetmesi, devraldıkları güveni yitirmeye başlamanın verdiği panik nedeniyledir. ÖSYM'nin yaptıkları, basit bir yanlışlık ve hata olarak değerlendirilemez. Yapılan planlı bir tertiptir; taşralı öğrencilerin önü kesilmek istenmekte, eğitim seçkinci bir forma sokulmaya çalışılmaktadır.

Halk nezdinde yapılanlar büyük bir haksızlıktır. Binlerce genç mağdur olmuştur, insanların gelecekleriyle oynanmış, emekleri, paraları sömürülmüştür. Ve yapılanlar ÖSYM'nin bilim değil, soygun ve zulüm yaptığını, egemen zihniyetin halkın lehine değil aleyhine çalıştığını göstermektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR