1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Suriye-İran: Kaçınılmaz İttifak

Suriye-İran: Kaçınılmaz İttifak

Haziran 1999A+A-

Hatemi Arap Ülkelerini kapsayan gezisine Suriye'den başladı. Hatemi Cumhurbaşkanı olmadan 30 gün önce 4.8.1997 tarihinde, Hafız Esad Tahran'a gitmiş ve yaptığı görüşmelerden sonra İran ve Suriye arasındaki ilişkilerin ilerde çok daha güçleneceğini ve iki ülkenin arasını bozmak isteyen düşmanların planlarının başarısızlığa uğrayacağını söylemişti.

Hatemi, Cumhurbaşkanı seçilmesinin 2. yıldönümünde Arap ülkelerini kapsayan bir geziye çıktı ve ilk durak olarak da Şam'a gitti. Dışişleri, İçişleriyle çok sıkı bağlantılı olan İran gibi bir ülke için ilk durak olarak Şam'ın seçilmesi bir tesadüf değildir. Bu İslam Devrimi'nin başarıya ulaşmasının ilk gününden başlayarak bu güne uzanan Tahran-Şam ilişkilerinin bir yansımasını ve o günden bu güne tüm değişmelere rağmen Şam'ın İran için Arap Dünyasına açılan kapı olduğunu ifade eden bir semboldür. Geçen 20 yıl boyunca Tahran-Şam ilişkileri etrafında gündeme gelen soru, bu ilişkinin boşanma imkanı olamayan bir "katolik nikahı"mı, yoksa zamanla ve karşılıklı çıkışlarla sınırlı bir ilişki mi olduğu yönündeydi. Suriye'li kaynaklar Şam-Tahran ilişkilerinin 20 yıl içerisinde her ilişkinin kavuşabileceği büyük zorluklarla karşılaştığını ancak bunları sürekli aştıklarını çünkü mevcut ilişkinin, detaylardaki bazı karşıtlıklarına rağmen temelde stratejik olarak tam bir ittifak üzerine bina edildiğini söylüyorlar.

Kuşku yok ki Hatemi ve Hafız Esad arasındaki görüşmeler iki sene önce Tahran'da yapılan görüşmelerden çok daha derinlikli ve kapsamlıydı çünkü iki yıl önce Hatemi, karşılıklı ilişkilerin tüm özellikleri üzerinde bilgiye ve selahiyete sahip değildi; bugün ise her alanda görüşü ve projesi olan bir başka konumunda. Bu görüşmelerden sızan bilgilere ve söylentilere göre konuşulan en önemli konumlardan birisi Kosova olayının patlamasıyla dünya gündeminden düşen Irak sorunuydu. Amerika'nın planlarına göre 1999 yılı Irak'ta birtakım değişikliklerin gerçekleşeceği bir yıldı. Tahran ve Şam ise kendilerinin yok sayılarak Irak'ın kaderinin belirlenmesine izin vermeyeceklerini belirtiyorlar ve ortak tavır geliştiriyorlar. Bu da Irak'ın bağımsızlığını, üzerinde hiçbir bölünme olmaksızın toprak bütünlüğüne riayet etme yönünde bir tavır. Suriye'nin böyle bir tutum geliştirmesi daha çok milli sebeblere dayanmakla birlikte, İran için de ciddi bir tehlikenin ifadesidir. Çünkü Irak sınırlarında meydana gelecek herhangi bir değişme İran'ı doğrudan etkileyecektir.

İsrail'le mücadele konusu ise Lübnan'ı ve Hizbullah'ı da kapsamaktadır. Hizbullah'ın mücadeledeki yeri kesinlikle tartışma konusu değildir. Suriye barış görüşmelerine yanaşmamaktadır. Bu da İran'ın durumuyla tamamen bir paralellik arzetmektedir. Özellikle Türkiye ve İsrail'in birbirine yakınlaştıkları bir dönemde en küçük üslup değişiklikleri bile dengelerin çok ince hesaplar üzerine kurulduğunu göstermektedir.

Haliç ülkeleriyle İran arasındaki ilişkilerde ise Şam her zaman için bir kanal vazifesi görmüştür. Hatemi'nin her şeyden önce çevre ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi babından başlatmış oldukları politikalar gereği, genelde tüm Arap ülkeleri özelde ise Körfez ülkeleriyle geliştirmekte olduğu ilişkiler İran'ın Arap siyasetine ilişkin olumlu gelişmelerdir. Mısırla İran ilişkilerinde, Mısır'ın İran'a yönelik şüpheleri Körfez ülkeleri ve Suriye aracılığıyla gideriliyor.

Çevre ülkelerle ilişkilerin haricinde Suriye ve İran'ın ikili ilişkileri temelde turistik ticari ve petrole dayalı bir ekonomik eksende gelişiyor. Görünen o ki Suriye-İran ilişkileri karşılıklı muhabbetten ziyade maslahat ve çakarlara dayanmaktadır bu da göstermektedir ki karşılıklı ilişkiler zaman içinde daha da güçlenecek.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR