1. YAZARLAR

  2. Ali Değirmenci

  3. Şuayb'ı Taşlamak

Şuayb'ı Taşlamak

Ocak 1999A+A-

İnsanoğlu hem yoksunluğa hem de yoğun bir yoksulluğa duçar oluyor sürekli. Kışkırtılmış mülkiyet anlayışı, hırs, ekonomik tahakküm, geçim sıkıntısı yavaş yavaş her kesimden insanı daha fazla savuruyor. Büyük ölçekli bir çözülüş ve değerler yitimi eşliğinde, anlayış ve kişilik bozulmaları da daha bir öne çıkıyor. Özenti, başkalarına benzeme ve varsıllığı odağa alarak güçlenmeye çalışma anlayışı, ilkeliliği ve erdemliliği de buharlaştırıyor gitgide.

Sömürü, kirlenme ve yozlaşma sadece belirli alanlarla sınırlı değil. Egemen şirk ve cahiliye; zulmü, düşkünlüğü ve alçaklığı hayatın her alanına yaymakta. Eğitim alanındaki ilkel baskı ve dayatmalar, devletin ta göbeğine kadar işleyen çeteleşme, mafyalaşma ve yolsuzluklardan bağımsız değil. Medyanın, kitle iletişim araçlarının da katkısıyla toplumsal bütün katmanlara zerkedilen, ahlâksızlık, kanaralaşma ve yüzsüzlük; ülkeyi açık bir cezaevine dönüştürme gayretleriyle eşzamanlı/eşgüdümlü bir şekilde ivme ve derinlik kazanıyor. "Ekin" ve "nesil" karşılıklı ve nedensel bir döngü eşliğinde bozuluyor, yıpranıyor, anlam ve değer kaybına uğruyor. Çöküşler, çirkinlik ve çirkeflikler; halkalarından boşalan zincirler gibi çoğullaşma, yaygınlaşma istidadı gösteriyor. Maddeye ve menfaate endeksli bir mahiyet arz ediyor her şey. Sapkınlıklar seküler mazeretlere belenerek içselleşiyor, normalleşiyor, kendini dayatıyor.

İşte bütün bunlar karşısında, İslâmî direniş ve mücadele de çok yönlü ve kapsamlı olmalı, toplumsal hayatın her ünitesini kuşatma isteği duyabilmelidir. İfsad edici bir tarzda yerleşmeye, genel kabul görmeye başlayan bu gidişata mukabil, vahiy eksenli sahih bir yaklaşım, kolektif örneklikler eşliğinde ikame edilmeye çalışılmalıdır.

İnsanoğlunun dünyadaki sınavının önemli bir bölümünü, dünyevileşme tehlikesini içerecek şekilde mala, dünya metaına olan yaklaşımı oluşturmaktadır. "Ekonomik ifsad" Kur'an'da birçok toplumun/topluluğun sapkın bir davranış, yaşayış tarzı olarak çok canlı tasvir, delil ve örneklendirmelerle ortaya konmaktadır. Yeryüzü nimetlerine ölçüsüzce ram olma, kişiyi ve dolayısıyla toplumu düşüklüğe, dengesizliğe, sosyal uçurum ve düşmanlıklara, sapmaya yönlendirdiği gibi, temel/belirleyici bir ölçüt olarak alındığında kompleks ve korkuyu da içten içe beslemekte, ulvî değerlen de budamaktadır, ölümden korkma, dünyaya bağlanma, risksiz/çilesiz bir hayatı önceleme, mücadeleden kaçma, büyüklük taslama gibi marazlar hep bu bağlamda tezahür etmektedir.

Şuayb (a) kıssası ticarete, ekonomiye bakıştaki sakatlık, ölçü ve tartıda hile, büyüklenme ve istiğna, âdil olanları/uyarıcıları bu yüzden tehdit etme, dünyaya düşkünlük gibi konularda kapsamlı bir perspektif oluşturma ve öğüt verme açısından öne çıkmaktadır.

"Medyen halkına da kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir 'bolluk ve refah' içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.''

Yaratıcıya gerçek anlamda kulluk etmekten uzaklaşanlar, sürekli, yaratılanlara kulluk etme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu tehlike elbette, yol başlarını tutarak zorla insanları soyanları, hırsızları, deveyi hamuduyla yutan zorbaları ilgilendirdiği kadar, onlara başkaldırmak yerine onlar gibi olmaya çalışanları da içermektedir.

Allah'a inandığını ve O'na ibadet ettiğini söylediği halde, yanında çalıştırdığı işçiyi açlıktan öldürerek otuz yıl sonra yiyeceği tatlının hesabını yapanları görüyoruz yaşadığımız toplumda. Günde belki beş vakit Mâûn sûresini okuduğu halde, kıblesini dolara, marka, altına hatta faize ve haksız kazanca çevirenlerin arasındayız. Ölçüyü ve tartıyı denk tutmak, geniş anlamıyla, kini, kaç kişinin aklına geliyor? "Bankaların mâbed, paranın mâbud" olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ve sokaklarımız, caddelerimiz her geçen gün dilencilerin, zavallı insanların çoğalmasına tanıklık ediyor. Çöp bidonlarını yalayanları görüyoruz, üç kuruşa muhtaç olanları, hatta kendini ya da çocuklarını satanları... Taşları yemenin bile yasak olduğu söylenmiyor mu?

"Dediler ki: Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı basındasın."

Kimin namazı Şuayb'ınki kadar büyük bir imkân, direniş ve arınma manzumesi içermektedir? Zulmü ve sömürüyü yoğunlaştıranların, infaktan kaçanların, yardımda ve gözetmede öncülük etmek yerine yetimi/öksüzü itip kakanların hiç küçümsenmeyecek bir kısım şu "namazlarından gafil olanlar" değil midir? Haydi siyaset ve ekonomi alanındaki çeteleri, çıkar gruplarını, uluslararası sömürü şirketlerini geçelim; "ekonomizm" birçok insan için yeni ve kaçınılmaz, dayanılmaz bir "din" olmaya başlamış değil midir?

"Ey Şuayb, dediler, senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutarak öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin".

Kimin kalbi titriyor?

Kim Allah'a hesap vermeyi, büyük patronlara, ağalara, paşalara hesap vermekten daha fazla düşünüyor? Bu özenti, bu didişme, bu onursuzluğa yuvarlanma, kâğıttan ya da yuvarlak putlara tapınma neden? Bir elbise almak için elli tane mağaza gezenleri, tesettür defilelerini hiç kaçırmayanları, teravih namazı kılarak daha fazla pirim toplamak için "jet gibi imam" arayanları, sözde mücahidliği gerektiğinde kimseye bırakmayanları, şatafatlı iftar sofralarında kuş sütünü bile eksik etmeyenleri, sadece "bekçi, muhasip ve memur" olan bir Allah'a inananları; insanların döktüğü gözyaşından bile bir rant, çıkar umanları başörtüsü direnişlerinde, hayır için yarışta, adanmışlıkta ne kadar görebiliyoruz? Allah mı daha sevimli gerçekten; yoksa eşler, evler, kesada uğramasından korkulan ticaret mi?

Şuayb kim sahi? Ve Ebuzerler, Ebubekirler nerede? Ve soysuz Karunlar kiminle dolaşıyor?

Sahi, kimler taşlıyor Şuayb'ı?..

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR