1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Yerlilik, Ulusalcılık Kavramının Özdeşidir

Yerlilik, Ulusalcılık Kavramının Özdeşidir

Ocak 1999A+A-

Abdurrahman Arslan, 5 Aralık Cumartesi günü Altunizade Kültür Merkezi'nde İslami Düşünce ve Dayanışma Vakfı tarafından düzenlenen "Yerellik Sorunu ve Yerlilik Arayışları" konulu bir konferans verdi. Yerliliği, Batı dışı toplumlarda ulus-devlet olma süreçlerinde ortaya çıkan bir durum, hal ve arayış olarak tanımlayan Arslan, Türkiye'de görülen yerlilik arayışlarının 4 temel özelliğini anlattı.

İlk olarak kültür kavramını etraflıca aktarıp ulus-devlet anlayışıyla olan ilişkisini ortaya koyan Arslan 1981 yılında UNESCO tarafından yapılan kültür tanımını okudu: "Kültür, bir toplumu niteleyen, belirgin, maddi, manevi, düşünsel, duygusal özelliklerin tümünü içerir. Bir toplumda yaşayan bireylerin ürettikleri, yarattıkları her şeydir. Sadece sanatları ve edebiyatı değil, insanın yaşama biçimini, temel haklarını, özgürlüklerini, değerler sistemini, geleneklerini ve İnançlarını da kapsar". Arslan hayatı şekillendirme iddiasındaki bu tanımın bir müslüman tarafından asla kabul edilemeyeceğini söyleyerek; kültür kavramının oluşum süreciyle birlikte kazandığı anlamsal içeriği irdeledi: "Aydınlanma döneminde kültür, insanın tabiatla olan mücadelesinin bir ürünü olarak tanımlanmıştır. İnsan ve toplum, tabiatla savaş halindedir. Bu savaşın meyvesi kültürdür. İnsan bu savaşta kültürünü/bilgisini arttırdıkça tabiat üzerinde egemenlik kurmaya başlayacaktır. Kültür, insan ve ırk temellidir, bir yönüyle de rasyonel saf aklın mahsûlüdür. Her ırkın ayrı bir kültürü vardır. Ve bu anlamda İslam'da kültür olmadığı gibi bir İslam kültüründen de bahsedilemez"

Ulus-devletin inşasında kültürün çok önemli bir yerinin olduğunu, bu politik önem kavranmadan ulus-devlet yapılanmasının anlaşılmayacağını vurgulayan Arslan, mevcut hayatın tanziminin artık, din tarafından değil kültürün imkanlarıyla yapıldığını, referans kaynağı olan, toplumun birlikteliğini sağlayan dinin, hayattan kovulduğunu, bunun yerine kültürün ikame edildiğini belirtti. Bu haliyle kültürün, ulusun ruhu şeklinde tanımlandığını, 1846'da toplum kavramının ortaya çıkması, beraberinde halk kültürü kavramının üretilmesiyle dinin yerine kültürün yerleştirildiğini söyledi.

Yerlilik arayışlarının tâ başından itibaren ulus-devletin kuruluş ilkeleri, amaçları ve varmak istediği hedeflerle hep bir örtüşme içinde olduğunu, söyleyen Arslan, yerliliğin kendi muhalifini keşfettiği zaman ortaya çıkan kötü bir kopyacılık, kültürün de yerli olanı muhalifinden farklı kılan yegane araç olduğunu ifade etti.

Yerlilik ve yerlilik arayışlarında modern olmak arzusu ile yüklü bir zihniyetin olduğunu fakat aynı zamanda kaynağı ve kökleri ile sadece kendine ait olduğunu varsaydığı bir kültürün de sözkonusu edildiğini aktararak, "fakat burada yerliliğin kültürü modernleştirdiği / modernleştireceği hep hesap dışı tutulur" dedi.

Arslan, yerlilik ve yerlilik arayışlarının hem tepki yüklü olduğunu hem de tepki duyduğuna karşı derin bir adaptasyon isteği taşıdığını, fakat aynı zamanda bu adaptasyon süreçlerinde muhalifinden farklı olmak gibi sonu gelmeyen bir arayış içinde bulunduğunu vurgulayarak "hem muhalifine adapte olmak istiyor hem de ondan farklı olmak istiyor. Dolayısıyla bu sonu gelmeyen bir süreç olarak devam ediyor" dedi. Devamında yerliliğin ya da yerli olma arayışlarının ferdi düzlemde ciddi bir kişilik ve kimlik meselesi olarak tezahür ettiğini söyleyerek etnik merkezli bu kimliğin, gerilimini dinin imkanları ile sık sık tamire çalıştığını, bunun da tipik bir sağcılık olduğunu belirtti.

Yerlilik anlayışının dinden elini-eteğini çekemeyeceğini, dini araçsallaştırma arzusunu hep taşıyacağını belirterek; yerliliğin, dışarıdan gelen durumun/modern olanın, hayata adaptasyonunun ve onu kabul edilebilir kılmanın, "niçini değil nasılı" üzerinde durduğunu söyledi. "Yerlilik niçin sorusunu sormaz ama müslüman niçin sorusunu sorarak forma değil mahiyete dönük bir itirazda bulunur. Yerlilikte modern şartların yaratılması esastır. Din sadece bu şartlar içinde yaratılmak istenir" dedi.

Bütün İslam coğrafyasında rastladığımız şekliyle yerlilik arayışı, İslam cihetinden bakıldığında müslümanlarca yaşanmış yüzlerce yıllık tecrübeyi, etnik ve kültürel temelde yeni bir tahayyülle okumaya tabi tutmaya çalışmaktadır" diyen Arslan, yerliliğin geleneksel bir toplum olmak anlamına gelmeyeceği gibi herhangi bir topluma ait dini değerlerin, kutsallıkların muhafazası anlamında da yorumlanamayacağını ifade etti ve "Yerlilik, modern kalıplara dökmediğinizde dindarlık ve gelenekselcilik gibi gelir ama değildir" dedi.

Yerli olmanın bağımlı olma anlamını taşıdığını ve süregiden bir süreç olduğunu, sadece modernleşme sürecine katılma değil, aynı zamanda bu süreç içinde ve bu sürecin sunduğu imkanlarla yerli olduğunu varsayanlara bazı hususlarda farklı olduğunu söylemeye çalıştığını ifade ederek, "Bir insan topluluğu bütün değerlerini modernleşme için harcamak istemektedir. Herşey onun zihninde modernleşmeyi sağlayacak araçtır. İşte tam da bu noktada, bu insan topluluğu dini değil ama kültürü önemseyerek hep farklı olduğunu söylemeye çalışacaktır" dedikten sonra "Eğer bir kültürün imkanlarıyla bir dini yorumlarsanız siz aynı zamanda bu dini o kültürün bağlamı içine koymuş, yerleştirmişsiniz demektir. Dinin, kültürün nesnesi durumuna indirgendiğini görüyoruz. Oysa din bizzat nesneye nesne, özneye özne diyen bir özellik taşır. Din, bir topluma ait kültürel unsurlardan biri değildir. Dinin anlamın kaynağı olma özelliğini gözardı edemeyiz" dedi.

Türkiye'de görülen yerlilik arayışlarının 2. temel özelliğinin İslam'ın kabul etmesinin mümkün olmadığı bir tarih bilinciyle çağı ya da İslam tarihini yeniden okuması olduğunu söyleyen Arslan, Türkiye tarihinin 1071 ile başlatılması olayını buna örnek verdi. Her ideolojinin tarihi farklı okuduğunu belirterek, "Biz tarihi nasıl okuyacağız" sorusunun önemli olduğunu vurguladı.

Yerlilikte, kültürün varedildiği toprakların ve özellikle dinin şekillendirmediği tarihi dönemlerin kutsandığını belirten Arslan, Cezayirliler için Kartaca tarihi, Türkler için Ortaasya tarihi, Irak için Babil tarihi, Mısır için Firavun tarihi, İran için ise Kisra tarihinin böyle olduğunu söyledi.

Arslan, Yerliliğin 3. özelliği olarak hermenötik yöntem arayışlarını gösterdi. Yerlilik arayışlarında önemli bir belirtinin, Kur'an'ın yorumlanmasına ilişkin metodoloji aramaları olduğunu söyleyerek hermenötiğin uydurma bir yöntem olup ancak hristiyanlık için anlamlı ve geçerli olabileceğini vurguladı. Hermenötiğin Hristiyanlıkta protestanlığı varettiğini aktaran Arslan, hermenötikle Kur'an-ı bağdaştırmaya çalışanlara değinerek, "Böyle bir şeyden bahseden İçin insan ya hermenötiği bilmiyordur ya da Kur'an'ı" dedi.

Abdurrahman Arslan 4. özellik olarak yerlilik-iktidar ilişkilerini vurguladı. Her iktidarın kendine has bir bağlılık kültürü ürettiğini, bu bağlılık kültürünün yerlilikte asıl anlamını bulduğunu söyleyerek; "Yerlilik yapılacak herhangi bir eleştiriyi de dışlayarak iktidar ilişkilerini meşrulaştıran ve pekiştiren bir yapıdadır" dedi. Ve müslümanları niçin 3.1 dünyacı tipine, ulus-devlet bağlamında vatandaşa dönüştürmediklerini anlattı.

"Kökü dışarıda olma" ithamına değinen Arslan, eskiden sol için yapılan bu suçlamanın şimdilerde müslümanlar için sözkonusu edildiğini söyledi. Birilerinin, işlerine gelmeyen herkesi kökü dışardalıkla suçladıklarını ifade etti.

Sonuç olarak "İslam yedilikteki gibi muhalifinin imkanlarıyla kendini inşa etmez. İslam bizzat vahyin imkanlarıyla bir kimlik inşası kurar" diyen Arslan, muhafazakarlık kavramını anlatarak son zamanlarda dile getirilen muhafazakârlığın yerliliğin kamufle edilmiş biçimi olduğunu söyledi.

Bütün sistemlerin kendilerine gönül verenler tarafından dejenere edildiğine de değinen Arslan "Bugün, İslamcılığın içinde gibi görünen, ırkçı bir dalga oluşmaya başlamıştır problem budur" dedi.

Sorular bölümünde, yerliliğin ulusalcılık kavramının özdeşi olduğunu ifade ederek, yerlilik arayışlarının hangi form içinde yapılırsa yapılsın resmi ideolojilerle büyük oranda bir örtüşme içinde olduğunu söyleyen Arslan, yerlilikten farklı olarak 'yerellik'in içtihadi bir mesele olduğunu ve İslam'ın yerelliği vahye uygun, ıslah edilmiş, örfi uygulamayı esas aldığını ifade ederek konuşmasını noktaladı.

Konferans, düzenin ulusal bir din oluşturma politikasının bir ürünü olan ve müslümanların gündemine sokulmaya çalışılan yerliliğin hangi zeminden yeşerdiğini ve neyi hedeflediğini göstermesi açısından ufuk açıcı bir etkinlik oldu.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR