1. YAZARLAR

  2. Aziz Avar

  3. Seçim Sürecinde İktidara Yaklaşımlar ve AK Parti

Seçim Sürecinde İktidara Yaklaşımlar ve AK Parti

Haziran 2018A+A-

Bugünlerde seçim sath-ı mailine girmiş bulunmaktayız. Her seçim döneminde olduğu gibi harareti yüksek tartışmalar da toplum üzerindeki etkisini artırıyor. AK Parti, tabiatıyla bu tartışmanın merkezinde yer alıyor. Hem temsil ettiği anlayış ve hem de 16 yılı aşkın bir süredir iktidarda olması sebebiyle tartışmaların merkezinde yer almasının doğal olduğunu söylemek abes olmasa gerek.

Söz konusu tartışmalardan, mahalleden de küçümsenmeyecek bir kesimin etkilenmiş olduğunu gözlemliyor; dahası, özellikle birçok alanda görünen bu etkilenmenin,panik havasına dönüşüp varlık-yokluk tartışmasını içine alan bir boyuta doğru evrildiğine de şahit oluyoruz.

Bu noktada bu kardeşlere söylenmesi gereken bir gerçek var: AK Parti, kurulduğu günden bugüne, kendisini muhafazakâr-demokrat bir parti olarak tanımlıyor. Bu, hem iktidara tartışmasız taraf olanlar hem de müzmin muhalif olanlar açısından idrak edilmesi gereken çok açık bir tanımdır. İki tarafın da AK Parti’yi İslamcı diye tanımlayıp bunun üzerinden değerlendirme yapma çabaları, onları toplumsal gerçeklikten uzağa düşürmektedir.

Ayrıca muhafazakâr-demokrat kavramının kendisi herhangi bir ideolojik tutarlılık gerektirmiyor. Üstelik bu nokta itibarıyla söylemlerinden ve yapıp ettiklerinden anlaşıldığı kadarıyla, AK Parti’nin kendisi de tutarlılık için çaba göstermiyor. Zaten parçalı yapısında var olan duyarlılık taşıyan İslamcı, milliyetçi ve sağcı-Kemalistler, tutarlılık beklentisinin bir anlam ifade etmediğinin de işaretleri olarak ayan beyan ortada duruyorlar.

Görünürde olan, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasından başlayan, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve Anavatan Partisi ile devam eden, despotik tek parti vesayet sistemine karşı toplumsal taleplerin temsilcisi olmak, AK Parti’nin temel dayanak noktası olarak tanımlanabilir. AK Parti’nin Kemalist rejimin oluşturduğu baskılar sonucu ezilen toplumun önemli bir kesimini temsil ettiği ve seçimlerle beraber zaman zaman farklılık arz eden söylemlerle karşılaşsak da söz konusu kitlelerin taleplerine karşı tutarlı bir siyaset biçimine sahip olduğu ifade edilebilir.

Ancak bu anlamdaki tutarlılık, özellikle bugünlerde yaşadığımız gibi, hassas dönemlerde, toplumsal kültürde de karşılığı olan, holiganizme varan taraftarlık, tek adam kültü yaratma ve bütünü ile karşıtı üzerinden kendini tanımlama gibi zaaflarla zedelenebiliyor. Marazi hale gelen bu ortamın iftira, hakaret ve küfürle yaygın hale gelmesi, kanıksanacak bir atmosfer oluşturma yolunda sınır tanımadan devam ediyor. Kaldı ki bu tip marazlarla mücadele etmek şöyle dursun; sosyal medya mecraları başta olmak üzere pek çok yerde karşımıza çıkan ‘trollük’, televizyon ve gazetelerde sıkça denk geldiğimiz ‘pelikancılık’ ve hatta diziler eliyle bile üretilen hamasi kültürle bu algının desteklenmesi, ne yazık ki tersine bir çaba için beklenti içinde olunmaması gerektiğini gösteriyor.

Bütün bunların yanında iktidarda olan her parti gibi, AK Parti’nin de hâkim olduğu kaynaklar üzerinden birtakım fırsatlar oluşturduğu da ayrı bir gerçek. Bu fırsatların, bireysel hazdan tutun da pastadan büyük pay almak için yağmalamaya vararak, birçok müteşebbisi de içine çektiği bilinmez değil. Bunun yanında temiz kalmak için çabalayanların varlığı bilinse de bunların esamisinin okunmadığı görülüyor maalesef. Böyle olunca memleket için hizmet etmekten ziyade, ayak kaydırma oyunları ve insandan tramplen yapma çabaları, gizlenmesine bile gerek duyulmayan özellikler olarak karşımıza çıkıyor.

Bütün bunların cari olduğu bir ortamda, çok parçalı yapıda olan ve gelecekte nasıl bir tutum alacağı belirsiz toplumsal gidişin merkezine oturmuş iktidarla, yani AK Parti ile Müslümanların ilişkisinin “nasıllığı” önem arz ediyor.

Bu yolda, sadece sahih ve sarih temel bir ölçüye ve hareket yöntemine sahip olanların sağlıklı bir duruş serdetmesi mümkün olabilir. Arkasından istişari bir ortam, doğru/tutarlı bir toplum değerlendirmesi ve bu özelliklerin en üstünde ise bütün yapılıp edilenlerin kulluğumuzdan bağımsız olmadığı gerçeğini de eklememiz gerekir.

Böylece, özelde birey genelde ise toplum, çevresinde olan biten hakkında kendisi karar verme iradesine sahip olur. Ve iktidarın belirlemiş olduğu ve genel olarak toplumun bir kesiminin düştüğü, edilgen olma durumu söz konusu olmaz. Doğal olarak, bu irtibatının tanımını özgün iradesi ile yapar. Yönüne ve mesafesine de kendisi karar vermiş olur. Yapılanların doğru ve yanlış olduğuna karar vermesi bu ölçüler dâhilinde gerçekleşir. Ve yine, “iyiliği emr kötülüğü de men etme” şiarı gereği, çevresinde oluşan tüm sosyal, siyasal ve ekonomik hareketlenmelere müdahilliği ile ıslah edici bir nitelik kazanır.

Yok, eğer, iktidarın özellikle güncel siyaset tercihlerinin getirdiği gelgitler karşısında, edilgen bir durum oluşursa, taraftarlıktan holiganizme varan bir hastalığa duçar olunur. Genel olarak yönetilenlerde, özelde ise İslam dünyasında halkla yöneticiler arasında, yapılanların değerlendirilmesinden çok, hamasetin ağırlıkta olduğu bir vasatta bu marazlara kapılmamak pek de kolay olmasa gerek.

Taraftar olmanın getirdiği bir duygusallık ve kolaycılık, kitleleri etki altına almak için mümbit bir ortam sağlar. Bu durumda holiganizme varan ve hatta mafyavarî söylemlerin de yer bulduğu bir siyaset kültürü içinde, adil şahitlik için etkili bir tutum kaçınılmaz olur. Eğer bu ilişki içinde inisiyatifi iktidar oluşturmuşsa ki bu, muhatabın yukarıda sayılan niteliklerden uzak olduğunu gösterir, artık ‘reel siyaset’ de denilen, işleyişteki elastiki halin anaforuna girilmiş demektir. Bu ise düşünce ve eylem açısından sadece iktidara taraf olanları köreltmez, karşıtlarını aynı akıbetle baş başa bırakmış olur.

İktidar taraftarları açısından eleştiriler, düşman tarafından yapılan bir saldırı olarak algılanırken, aynı nitelikte bir muhalif, yapılan her şeyi komplocu bir bakış açısı ile değerlendirir. Söz konusu iki tutumda da zihinsel konformizmin bataklığına düşüp, izleyici olma haliyle toplumsal gerçeklikten uzaklaşılır. Ve hem iktidar yanlısı hem de karşıtı için edilgen olmak kaçınılmaz hale gelir.

Tekrar etmekte fayda var:İçinde yer aldığımız zaman ve mekânın adil şahitliği yolunda, ortaya konan çabaların, hangi toplumda yaşadığımız, hangi ölçüye sahip olduğumuz ve nasıl bir hareket fıkhını yüklendiğimiz ile doğrudan ilgisi vardır. Bu, aynı zamanda, yapılanlara doğru ve yanlış deme potansiyelinin de ortaya çıktığı alandır.

Ayrıca iktidarı etkilemek, yanlışlarını gösterip doğruya sevk etmenin de imkânının ortaya çıkacağı bu alan, toplumsal mücadelenin temellerini oluşturan olmazsa olmaz sorumluluklarımızdandır. Buna rağmen söz konusu mekanizmanın içinde yer alarak iktidarı etkileme çabasının bir anlam ifade etmediğinin de bugüne kadarki tecrübelerden anlaşılması gerekir. Gerek örgüte dâhil olurken (en küçük biriminden en tepe noktasına kadar) ahlakla ilgili seviyenin yerlerde olduğu gerekse medyada yer tutmak için izlenen yöntemlerin nasıl bir pespayelik gösterdiği, sadece pelikancılık denilen akım üzerinden bile rahatça okunabilir. Görünen, bu tip davranış biçimlerinin, iktidar tarafından -en hafifinden- sükût edilerek ikrar edildiğidir. Olması gereken bu zaaflarla yüklü ortamlardan, tartışma için bile olsa, uzak durmaktır.

Ezcümle, takip edilmesi gereken, reel siyaseti merkeze alarak taraf ya da karşıt olmak gibi genel geçer davranış kalıpları olmamalıdır. Üzerinde durulması gereken, yapıp etmelerin İslami bir kimlik ve buna bağlı olarak kullukla, özgün, karşılığı yalnız Rab’dan beklenen dosdoğru yol üzere oluştaki irade ile bağlantılı olduğudur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR