1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Ramazan Ayı ile Özgürleşebilmek

Ramazan Ayı ile Özgürleşebilmek

Ocak 1998A+A-

Tarihin çöküntü dönemlerinin deneyimleri, bize şu gerçeği gösteriyor. Baskının ve zulmün egemen olduğu dönemlerde çaresizlik, bir kitle psikolojisine dönüşüyor. Yetmiyormuşcasına bu psikolojisini, ilahi bir takdir olduğu iddiası yaygınlaşıyor, yaygınlaştırılıyor.

İçinde bulunduğumuz toplumda, dozu artan bir dayatma ve zorbalık hüküm sürdüğü halde, ciddi bir direniş hattının varlık bulamamış olması bu yargımızı haklı çıkaran bir göstergedir. Oysa insan, eriştiği irade ve özgürlük seviyesi oranında tarihin iradesine kendi iradesini egemen kılabilir. Yeni biten yılın ardından bakıldığı zaman, hiç de iç açıcı bir süreç yaşadığımız söylenemez. Halkın etinden tırnağından artırarak yaptırdığı ve sahip çıktığı okulları kapatıldı. Binlerce insan yargılama ve sorgu sürecinden geçirilerek sindirilmeye çalışıldı. İnancının gereği olarak giydiği kıyafetinden dolayı yüzlerce insana zulüm reva görüldü. Tarihin sayfalarında kara bir leke olarak kalacak adaletsiz bir yargılama sonucunda, insanlar çok ağır mahkumiyet kararlarıyla susturulmak istendi. Bu şekilde, bir yandan da benzer talepleri olan insanlara gözdağı verildi. Ve nihayet bu süreç, hızından hiçbir şey kaybetmeden, 1998 yılının ilk günlerinde de devam ediyor.

Geçen yıl yaşanan süreçte en çok üzerinde durulması gereken noktalardan birisi de derin devletten başka içeriğini kimsenin bilmediği ve ülke insanın kaderini işgalci Siyonist İsrail'in kaderiyle birleştiren anlaşmalardır. O İsrail ki, İslami uyanışın amansız düşmanıdır. O İsrail ki, emperyalizmin Ortadoğu'daki vurucu timidir. Bu görevinin gereği olarak aldığı emperyalist desteğin karşılığını müslüman kanı akılarak ödemektedir. Ve bu cinayetleri işlerken içerisine düştüğü yalnızlığı bölgede en çok da TC devleti paylaşmaktadır. Nitekim Nurettin Şirin'e verilen 17.5 yıllık mahkumiyet kararı bunun en somut göstergelerinden bir tanesidir. Ve esasında bu mahkumiyet, TC tarafından Nurettin'in şahsında bütün müslümanlara verilmiştir. Tıpkı Sivas Davası'nda verilen 33 idam kararı gibi. Ayrıntılarını dergimizin iç sayfalarında okuyabileceğiniz bu dayatma ve sindirme operasyonlarının henüz hızını kaybetmediği şu günlerde mübarek Ramazan ayına girdik. Bilindiği gibi hemen her yıl Ramazan ayının manevi atmosferine ilişkin bir dizi söz söylenir. Hayırlara vesile olması temennisinde bulunulur. Bu şerefli ayın Kur'an ayı olduğu sık sık yinelenir. Velakin bu söylenenler büyük ölçüde söylenmiş olmakla sınırlı kalır. Bir temenni olmanın ötesinde sonuçlar doğurduğu da görülmez. Oysa gerçekten de yılın diğer aylarıyla kıyaslandığı zaman hissiyatın belirgin bir düzeye ulaştığına şahit oluruz. Birazcık olsun İslami duyarlılığa sahip olan insanların neredeyse tamamına yakını oruç tutarak bu manevi havanın oluşumuna katkıda bulunurlar. Tüm bunlara rağmen her şeyin hala 'eski tas eski hamam" gitmesi bir şeylerin doğru anlaşılmadığını gösteriyor. Özellikle de orucun. İnsanlar oruç tuttukları halde varolan durumlarında bir değişiklik yoksa burada bir çelişki mevcuttur. Çünkü oruç, zihinsel bir disiplindir, insanın gereksinim duyduğu pek çok şeyden tamamen kendi isteği ve iradesiyle vazgeçmesidir. Bu olgu çokça önemsenmeli ve vurgulanmalıdır. İnsanların adeta bir tüketim aracı haline dönüştürüldüğü günümüzde bu olgu, esasen bir kalkış noktasına da işaret etmektedir. Nitekim insanı dünyevileştiren, dolayısıyla da eşyaya bağımlı hale getiren tüketim kültürünün, direniş çabalarını çözücü işlevi böylesi bir tercihle aşılabilir. Şöyle de denilebilir: İnsanda varolan özgürleşme temayüllerinin önündeki en büyük engel olan dünyevileşme büyük ölçüde bu zihinsel disiplini yitirmeyle başlamaktadır. Ve bu disiplini kazanmak açısından oruç ibadetinin çok ciddi bir işlevi vardır. Dünyevi meşguliyetlerin kuşatmasıyla oluşan gafletten dolayı yeterince nefs muhasebesi yapamayan insanlar için oruç, iradeye sahip olma çağrısıdır. Diğer bir ifadeyle özgürlüğümüzü nasıl kazanabileceğimizi gösteren fiili bir terbiyedir. Ve dileyen insanların, özgürleşebileceklerinin mümkün olduğunun isbatıdır. Bu anlayışı ikame etmek açısından mübarek Ramazan ayının sunduğu imkanlardan azami ölçüde istifade etmek gerektiğini herkes yeniden, kendisine ve yakınlarına hatırlatmalıdır. Zira bu çağrı karşılık bulduğu oranda kendimize güven duymayı öğrenebiliriz.

Yineleyerek söylüyoruz ki, insan, eriştiği irade ve özgürlük seviyesi oranında tarihin iradesinin önüne kendi iradesini koyacaktır. Bu düzeyi yakalayamamış insanlardan devrimci bir dönüşüme öncülük etmelerini beklemek hayalciliktir. Hele de kendisi böyle bir düzey yakalayamamış ayrıca böylesi bir düzeyi en azından öngöremeyen insanlardan toplumsal dönüşüme kendilerinin öncülük edebileceklerini sanmaları da yalnızca hayalcilik değil, aynı zamanda haddini bilmezliktir. Hayat ise haddini bilmezlere hep acı dersler verir. Yaşadığımız ülkenin içerisinde bulunduğu halin, bu konuda herkes için iyi bir örnek olduğunu hepimiz görmeliyiz.

Bütün dayatmalar karşısında sınırlı da olsa ortaya konulan direniş çabaları, mü'minlerin tarihindeki pak yerini elbette alacaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR