1. YAZARLAR

  2. Mustafa Aldı

  3. Politik Çocuk Yazını Bağlamında: Bağdat 2004

Politik Çocuk Yazını Bağlamında: Bağdat 2004

Şubat 2009A+A-

 “Suçlar unutulmamalı, kayıtları mutlaka tutulmalıdır. Oysa suçlular, kayıtları silmeye, yok etmeye çalışırlar. Hem masumları hem de hafızayı katlederler. Yeni küresel tiranlığa karşı yükselen muhalefete ilham vermek için kayıt tutmak şarttır.” (John Berger, 2005)

 

1980’lerde dünya kitap ve medya piyasasında başlayan köklü değişimler, yaklaşık 25 yıldır eğitim politikaları ve çocukluk politikaları üzerinde de etkili. Televizyonlar artık çok kanallı; uydular, yaşlı ve koca dünyayı küçük bir köy haline getirdi, bilgisayarlar çocuk odalarının başköşesinde ve internet denen çok önemli bir akıl çelici var. (Ewers, 1998) Bu süreçte çocuklar için edebiyatta eleştirel gerçekçi kitapların azaldığı, fantastik çocuk kitaplarının yükselişe geçtiği bilinmekte.1 Şüphesiz okuma nimeti, en kıymetli nimetlerdendir. Okuma, yazma becerilerinin "multimedya" koşullarına bağlı olarak değişim gösterdiği, "pop yazın" denilen türe eğilimin arttığı, okur kitlesinin alışkanlıklarının değiştiği çağımızda, çocukluk döneminde kazanılan okuma ediminin niteliğini sorgulamazsak, çok geç kalmış olmayacak mıyız?

Edebiyat Göstergeleri ve Eleştirel Gerçekçilik

İnsanı ve yaşamı anlama ve anlatmanın düşsel ve düşünsel bir çabasıdır edebiyat. Bu çaba, yazarların yaratma gücüyle anlam kazanır. Başka bir söyleyişle, edebiyat yapıtının niteliğini belirleyen temel değişkenler yalnızca "konu" gerçekliğine bağlanamaz. Bir yapıtı yazınsal kılan temel değişken, başlangıçta eserin dışında da var olan konunun, hammaddenin, yazarın öznel dünyasında kurgulanarak yeniden aldığı biçim, yani içeriktir. Okurun temel sorumluluğu, eğer yapıt eleştirilecekse bunu içeriğe yöneltmesi, yapıta ilişkin varsa olumlanacak ya da karşı çıkılacak yönlerin öncelikle içeriğe bağlanmasıdır. Yapıtta, içeriği taşıyan araç ise "dil"dir. Metnin, yazınsal özelliğini belirleyen temel ölçüt de dilsel düzenlenişiyle ilgilidir. Çünkü edebiyat dille oluşturulan bir sanattır.

Çocukların daha iyi öğrenmeleri, içinde bulundukları dünya ile ilgili bilinçli bilgilerini artırmalarının bir yolu da kitap okumakla gerçekleşmektedir. Çünkü kitaplar çocukların zihinsel gelişimlerine katkıda bulunmaktadır. Ders kitapları, gazete, dergi gibi iletişim araçları dışında kalan edebî eserlerden oluşan çocuk edebiyatında özellikle dünya sorunlarının nasıl anlatılması gerektiği önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Kuşkusuz çocuklar ve yetişkinler için, edebiyatta en önemli öğe, neyi anlatırsa anlatsın anlatmakta kullanılan dildir. Dilin sanatsal kullanımı ise iyi bir kitabın en önemli özelliklerindendir. Çocuklara belli yaşlardan itibaren nitelikli ve eleştirel gerçekçi kitap okuma ve anlatma, bir yandan onların deneyimlerini genişletmekte, duyarlılıklarını besleyip olgunlaştırmakta diğer yandan onların dünyasının sınırlarını çizecek olan sözcük bilgilerini artırmakta ve dile karşı hassasiyetlerini geliştirmektedir. Çocuğun zengin dil deneyimi için olduğu kadar içinde bulunduğu dünyayı algılayıp anlamasında çocuk edebiyatı her zaman hazır ve temin edilebilir bir kaynaktır.

Sedat Sever Çocuk ve Edebiyat adlı eserinde “Yazınsal nitelikli çocuk kitapları, okuruna sanatsal bir etkileşim ortamı yaratır; duygu ve düşünce boyutu olan dengeli insanın yetiştirilmesinde sorumluluk üstlenir. Okul türü öğrenmelere, estetik nitelikli iletileriyle katkı sağlar, bu öğrenmelerin içselleştirilmesi için sezinletici bir uyaran olur.” (Sever, 2004) diyor. Bu çerçevede her öykünün yapısı, varlık gerekçesi, çıkış noktası ya da noktaları, yazılma süreci, doğduğu ortamla, zamanla uzak ya da yakın ilintisi, yazarının biçemi dâhil bileşenlerinin tümü kendine özgüdür. Ortaya çıkınca, hele yayımlanınca, yazarıyla göbek bağı kopar, ondan bağımsız sürdürür serüvenini.

İşgalin Ayrıntılarını Yansıtmak

Çocuk ve savaş, su ve ateş gibi zıt. Biri yaşamsa, diğeri ölüm; biri mutluluksa, diğeri acı, keder. Bir yerlerde her zaman savaşlar süregittiğinden, bu durum çocuklara normal gözükebilir. Dolayısıyla, barışın yararlarına odaklanan ve barış dolu bir dünyanın çocuklar için "gerekli ve gerçekleştirilebilir" bir hak olduğunu önemle vurgulayan çocuk yazını yapıtlarını politik çocuk yazını alanında değerlendirebiliriz. Irak’ta yaşanan savaşın/işgalin acı dolu karanlığını anlatan ayrıntılı betimlemelere dalmaksızın anlatmayı başaran bir çocuk kitabı yayımlandı. Bağdat 2004 adını taşıyan kitap Irak işgalinin nedenlerini çocukların anlayabilmesi için, "acı veren karanlığın" ne olduğunu bilmesi gerekliliğinden hareket eden bir eser. José Saramago Türkiye’ye geldiğinde “Sizce 11 Eylül'ün ya da Amerika'nın Irak saldırısının romanı niye yazılamıyor?” şeklindeki bir soruyu “Yazarların, romancıların televizyonun hızına erişmesi olanaksız. O kadar hızlılar ki ve o denli çok ayrıntıya girip olayları enine boyuna işliyorlar ki... Bu durumda romancının yapması gereken onların görmediği, göremeyeceği, yansıtamadığı ayrıntıları görmektir. Belki bireysel acıları, etkilenmeleri gözlemleyip çıkartmak, onları anlatmaktır. Televizyon, sinema ne kadar hızlı olsa da her şeyi anlatma olanağına sahip değil. Bir edebiyat eserinin aktaracağı birçok şeyi, insanların yaşadığı acılar, duygular gibi şeyleri aktaramaz, orada edebiyata görev düşer.” biçiminde yanıtlamıştı. İşte bu açıdan da bir ilk olmayı hak ediyor bu küçümen roman. Böyle bir konu üzerine yazmak gerçekten meydan okumaktır. Kitapta zor bir konuyu, çocuk edebiyatının savaşla yıkımla ilişkisini ele almaya çalışmış yazar. İşgalin, adına "çocuk edebiyatı" dediğimiz anlatma deneyimini nasıl biçimlendirdiğini, ama edebiyatın da adına "işgal" dediğimiz duruma nasıl bir ışık düşürdüğünü anlatmaya çalışacağız, Bağdat 2004 üzerinden.

Sanatta edebiyatta çağına, dönemine tanık olmak söz konusu olduğunda hele çocuklar için edebiyatta bunu başarmaya çalışmak ölenlerin/yoksunlaşan ve yoksullaşanların genelde çocuklar olduğu işgal ortamlarında daha da anlamlı olmaktadır. Irak işgalinin haksızlığına odaklanan başka çocuk kitapları yayımlandığındaBağdat 2004’le karşılaştırma olanağı olacaktır. Çünkü “Bir sanat yapıtının oluşma aşamasında sanatçının gözlemleme özelliği ve gerçeği yorumlayış farklılığı, yapıtın özgünlük sınırlarını belirleyen değişkenlerdir. Doğal olarak aynı konu ve olayları ele alan sanatçılar farklı yapıtlar ortaya koyarlar.” (2007:189) İşgal üzerine enine boyuna düşünmüş, savaş olgusunun toplumsal, bireysel etkilerinden felsefi, dini boyutlarına kadar uzanmış. Ama anladığım kadarıyla yazar, bir toplumsal eleştiri ortaya koyarken işgalci barbarlık ile direnişi eşitleyen bir çelişkinin içinden romanını kurmuş.

Genellikle -çocukların anlayamayacağı- "karmaşık meseleler"den kaynaklanıyormuş gibi gözükse de, savaşların çoğunlukla açgözlülük, anlayışsızlık ve özdenetimsizlik gibi son derece basit nedenlerden çıktığını; yine bu savaşta yer alan işgalcilerin de para kazanmak, kahraman olmak ya da okul parası biriktirmek gibi farklı nedenlerle Irak’a geldiklerini anlamak mümkün oluyor. Bu savdan yola çıkarak tarihin çizdiği tiplerin kalıntılarından yazara kalan bir iz vardır. Yazar, bu izlerden hareketle bir insan yaratıyor ve kahramanlarını şablon olmaktan çıkarıyor. Bu yönüyle kitap toplumcu gerçekçi çizgiyi değil toplumsal gerçekçi çizgiyi sürdüren bir yapıda. ABD emperyalizminin insanlığı çürütücü etkisine vurgu yapması, daha da önemlisi kitle ileti araçlarıyla uyuşan bilinçleri de vurgulaması ayrıca üzerinde durulması gereken bir yön. Mukteda es-Sadr’ın egemen olduğu Sadr kentinden başlayan eser, Sadr’ın yanında toplananları işsiz ve aykırı kişiler olarak görüyor. Paris’ten yazılan bir Sadr anlatısı olduğunu da unutmamak gerek tabii.

Romana Yolculuk

Yirmi yaşındaki Amerikalı asker Thomas’ın yaralanmasıyla başlıyor her şey. Kıpırdamaya cesareti olmayan Thomas başına gelen bu olaydan en başından beri korkmaktadır. Ama bir biçimde kurtulacağını ummaktadır. Kendini küçük bir çocuk gibi aciz hissedişinin ardından asker olmaya karar verdiği heyecanlı anları anımsamaya başlar. Thomas’ın Irak’a gönüllü gelmesinin tek nedeni âşık olduğu Barbara’nın gözünde bir kahraman olmaktır. Hayatı film şeridi gibi gözünün önünden akıp giden asker, Bush ve silah satıcı çetesinin Irak’ın nükleer ve kimyasal gücünü etkisiz hale getirme çabaları olmasaydı, bunların hiçbirinin başına gelmeyeceğine inanmaktadır. Tabii o ve onun gibi oldukça “saf” niyetlerle Irak’a gelenler Amerika’nın silah satıcılarının idaresinde olduğundan habersizdir. Yiğitçe savaşa giden bir şövalyenin mücadelesi gibi algıladıkları Irak işgalinin temel sebebinin Irak halkını “iktidar hastası, paranoyak ve etrafındaki bir avuç adamla şiddet yoluyla hüküm süren pis herif”ten kurtarmak olduğuna inandırılmışlardır. İktidarın iğrenç ve baştan çıkarıcı yalanlarına kanan Thomas ise bir yandan çok para kazanacak, diğer yandan kahraman olacak ve Barbara onun dizleri dibinde çökecektir. (Pouchain, 2008:12) Barbara’nın sivil ve vali olmayan Arnold Schwarzenegger tipi kaslılardan hoşlanmış olmasından dolayı Thomas ince ruhlu biri olmaktan bıkar. Irak’a gitmek için elinden gelen her şeyi yapar ve gönüllü olarak Irak’a sevk edilmek ister. Barbara popüler kültüre teslim olan tipik bir Amerikalıdır. Thomas’ın Prevért’nin Barbara şiirini ona okumasından sonra Fransızların “salak ve korkak” olduklarını belirtir. Kanıt olarak da Irak işgaline karşı çıkmalarını gösterir. Thomas altı ayda Bröckling’in (2002) kendi kendini disiplin altına almış; yüksek düzeyde bireyleştirilmiş, soğukkanlı, etkili, kapasitesi yüksek, “işinin ehli” biri olarak andığı bir asker olmuştur. Irak’a giderken ve gidince kimi gerçeklerle karşılaşan piyade Thomas’ın romantik kahramanlık hayali yavaş yavaş değişmeye başlar. Üç dört günde aşırı kilo kaybına uğraması, iklim değişimi onu savaşın korkunç yüzünü göstermeye başlar. Bunları anladığında her şey için çok geçtir artık. Evinden binlerce kilometre uzaktadır çünkü. Bütün hıncını üstlerinden çıkarırken Amerikalıların nasıl beyaz yalanlarla uyutulduğunu haykırır: “Televizyonlarda işlerin böyle olduğundan hiç bahsetmiyorlardı, hiç böyle söylemiyorlardı!” diye öfkeyle bağırmıştı akşam, üste. “Amerika özgür bir ülke, ama bunu söylemiyorlardı işte!”

Gelmeden önce televizyonda gördükleri şimdi yaşadıklarından o kadar farklıydı ki, sanki özellikle kurgulanmış, geniş kitlelere hitap etsin diye tasarlanmış gibiydi. Savaş bütün dünyanın seyredeceği bir dizi film gibi kurgulanmıştı.

“Ee tabii, gayet normal, çünkü televizyon sadece gösteri yapmak içindir!”diyen Sean, alaycı bir tavırla söze girmişti, mizah duygusunu hiçbir koşulda kaybetmeyen biriydi. “Televizyon, bütün ileri ve iyi teknolojiyi ortaya sermek ve fabrikalara yapılan siparişleri artırmak içindir. İnsanlar içinde bir iyi, bir de kötü kişi olan filmleri severler, bu yüzden konuyu öyle basite indirgiyorlar işte. Biz tabii ki iyi rolünü oynuyoruz. Ama küçük bir sorun var. Iraklılar bundan haberdar değil. Asıl önemli olan, insanların orada Amerika Birleşik Devletleri’nde gözlerini dört açmış bunu seyrediyor olmaları. Hem zaten kurgu ile gerçek arasında pek fark yok diyorlar!”

O anda Thomas’ın aklından iğrenç bir düşünce geçmişti: Belki de sadece reyting elde etmek için savaş ilan ediliyordu.

“CNN’nin, Irak’a savaş açsın diye Bush’a para verdiğine inanmıyorsun herhalde değil mi?”

“Ona ihtiyacı yok ki, hazırda petrol var zaten. Biz buraya sadece her şeyi infilak ettirmek, yerle bir etmek için geldik. Böylece Bush, bütün bunların üstüne, bir de kendi adamlarını gönderip burayı yeniden inşa ettirecek.”(Pouchain, 2008:42-43)

Romanın Iraklı kahramanı Selim ise tasavvufi yönelimleri baskın barışçı bir tipoloji olarak kurgulanmış. Hocası Nebil vasıtasıyla olayları dışarıdan izlemeye çalışır. Bu dışarıdan izlemecilik kardeşi Macid gibi işgale karşı direnenlerle işgalcilerin saldırgan şiddetini aynı gören bir tür pasifist barışçılığa değin uzanır. Öyle ki romanın sonunda bundan dolayı Gandhi adı bile anılır. Selim, zamanının büyük bölümünü kitaplarla geçiren 17 yaşında çekingen ve yalnız bir çocuktur. Amerikan barbarlığının yıkıcılığını gördükten sonra savaşın hiç istenilir bir durum olmadığını anlar. Çünkü o da televizyonların Amerikan propagandasına inanmış, üç gün süreceğini sandığı savaştan sonra Irak’ın özgürleşerek ve güçlenerek ayağa kalkacağını düşünmüştür. Selim’in de Amerikalı asker gibi sevdiği bir kız vardır. Ama her ikisini de işgal çabuk olgunlaştırmıştır. Biri yazar olmayı ister diğeri de avukat olmayı. Selim’de de gerçeklerin algılanması kesintili bir fark edişle sağlanır. Bağdat’ın harap edilişi ve bu yıkım içinde Batı’nın tüketim idollerinin şehrin caddelerini işgal edişi savaşın ballı bir ticaret kaynağı olduğunu düşündürtür Selim’e. (s. 54) Kadirî olan hocası Nebil’in sözlerini anımsar Selim:

“Bu savaş, Batı’daki insanların anlamlı bir şeyler yapmalarını engelleyen bütün ıvır zıvır eğlenceleri önümüze serecek.”

“Peki, anlamı olan nedir?”

“İçinde var olan Allah’la bağını sürdürmektir. Tabii Batı’dan bize gelen her şeyi, bütünüyle geri çevirmek gerektiğini söylemiyorum. Anlamlı ve yararlı olanla olmayan arasındaki farkı ayrımsamayı bilmeliyiz.”(s. 54)

Bu öğütlerle içinde yaşadığı çöküntülü gerçeklik arasında irtibat kuramayan Selim, neyi nasıl göreceğini bilemez. Bağdat rahibe hastanesinde çalışan Selim’in babası Nadir ise yirmi tane dikiş atılan çocuğa su verdikten sonra “Keşke askerler savaş alanına gitmeden önce, burada bir gün geçirebilselerdi.” diye düşünür. Nadir’in “Karşı taraftaki kişi uzakta olunca, onun ne derece acı çektiğini anlamak, onun da bir insan olduğunu anlamak mümkün değil, o yüzden her şey daha basit görünüyor. Yaralamak daha basit, öldürmek daha basit. Neredeyse mekanik. Ama eğer, şu parçalanmış etlerle birebir yüz yüze gelseler, tetiği çekebilirler miydi acaba?” (s. 66) sorusu Amerikan ordusunun parça tesirli el bombalarla çocukları nasıl katlettiğini anlaşılır kılar. Bombaları atarak çocukları öldüren askerlerden Tim, yaptıklarının vicdani ağırlığı karşısında dayanamayarak intihar eder. Yaralanan Thomas’ı Nadir evine götürür. Kendisine iyi davranan Nadir karşısında şaşırır. Bu sırada Selim eve gelir. Selim hakikatin yegâne meşru üreticisi olma iddiasındaki ABD'nin askerlerinden birinin konuk olarak ağırlanmasından hoşnut değildir. Onu niçin eve getirdiğini sorar babasına. Babasıyla tartıştıktan sonra isteksizce de olsa onun evde kalmasına razı olur Selim. Babasının işgalciye misafirperverlik gösteren tavrını anlayamaz. İşgalciye yapılan bu muamele hoşgörü sınırlarını aşmaktadır. Onun neden Irak’a geldiğini sorgular. Thomas da uzun zamandır kendine bu soruları sorduğunu anlatır. Bir arada kalırken babasının Amerikalıların yerlilere yaptığı zulümleri de içeren Amerika sorgulamalarından kimini İngilizceye tercüme eder. Arada bir de işgalci askeri öldürme düşüncesine kapılır. Thomas iyileştiğini düşününce birliğine firar etme düşüncesiyle geri döner. İzin günlerinde firar etmeyi düşünmesinden dolayı izin ister. İzin içinse üç ay beklemek zorunda kalır. Bu süre içinde operasyonlara katılmaksızın canını kurtarma düşüncesine odaklanır. Selim’in babasının öldürüldüğü gün onların evine yaklaşır. Canını zor kurtarır. Birliğine geldiğinde CNN’de Amerika’daki savaş karşıtı gösterileri izleyerek umudunu iyice yitirir. Ne var ki gösterilerde Barbara’yı bir erkekle görmesi onun hayat bağlarını tümüyle koparır. Bir an önce ölme düşüncesi onu Selim’in kardeşi Macid’in de içinde bulunduğu direniş grubuyla karşılaştırır. Selim ise abisine hem babasının ölümünü haber vermek hem de onun direnişten vazgeçmesini istemek için oradadır. Çatışmada Selim yaralanır, Thomas ise ölür.

Kitapta konuyu enine boyuna ele alarak, problemi açıkça ortaya koyan yazar romanının sonucunda önemli bir aktarımda bulunur. Roman konusunu 2004 Ağustos ayında Bağdat’ın kenar semtlerinden Sadr kentinde geçen gerçek bir olaydan alır. O tarihte Amerikan tarafında bin, Irak tarafında ise on iki bin ölü vardır.2 Bazen görülen gerçeklerin hiç de göründükleri gibi olmadığını, onların altında kimi zaman insani trajedilerin kimi zaman insanın bitimsiz yakıcı ihtiraslarının olduğunu oldukça yalın bir biçimde anlatmaktadır.

Çocuk edebiyatının bir köprü edebiyat olduğunu, çocuğun dil, estetik, eleştirel bilincini geliştirdiğini ve yetişkin edebiyatına geçtiğinde çok daha kaliteli bir okur olmasını sağladığını hatırladığımızda çocuğun çocukluk döneminde bu edebiyat ürünleriyle daha fazla buluşması gerektiği karşı konulamaz bir gerçektir. Çocuk edebiyatı, onun kendisiyle karşılaşmasını sağlayacak, yaşamla iletişim kurmasını kolaylaştıracaktır. İşgal karşısındaki direniş ile işgalcinin şiddetini eşitleyen mistik, bireysel ve pasifist söylemi ise romanın eleştirilmesi gereken yanıdır.3 Bazen barış ya da sevginin işgalin dili ile örtüşerek dil cinayeti olarak adlandırılabilecek bir stratejinin kanıtı durumuna gelişidir de bu. Ama işgal gerçeğini işlemesi bakımından roman oldukça önemli. Bunun dışında kitabın merkezinde yer edinen aşk temasının "çocuk gerçekliği" olarak da adlandırabileceğimiz yaşam evresini bilimsel verileri ile tanımladığımızda kitabın ilk gençlik çağına daha yakın olduğu söylenebilir. Şunu da unutmamak gerekir ki çocuk kitapları aynı zamanda yetişkinlerin de okumaları gereken kitaplardır (Dilidüzgün, 1996:93) Kitabın askerin intiharını anlatan bölümü başta olmak üzere çocuk gerçekliğini aşan yönleri olduğu da bir gerçektir. Kitabın iletisine baktığımızda intiharı özendirme gibi olumsuz bir yanı da yoktur. Bu tanımlama, yapılan eleştirinin /eleştirilerin, yazınsal bir bağlamdan koparılmasından çok, çocuk adına üretilen yazınsal metinlerin çocuğa göre olup olmadığı gerçeğine yaslandırılmasıyla ilgilidir.4

Çocuk edebiyatı yapıtları, çok boyutlu düşünme alışkanlığı edinmiş, duyarlı bireylerin yetiştirilmesi sürecinin temel birer aracı olarak düşünülmelidir. Bağdat 2004’ün çocuk yazını tarihindeki önemli yerini şimdiden belirlemiş bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Bildik söylemlerden öte, yeni, üretken seslenişlerin karşımıza çıkması kitabın sevindirici yanlarından biri. Çocuk yazınında, dil ve yazın kuramcılarının bakış açılarını harmanlayarak yeni yönelimler oluşturmak zorunluluktur artık. Özgün üretimler sırasında, evrensel değerlerin göz ardı edilmemesi, iyi dil işçilikleriyle sunulan metinler, değişik imge ve çağrışımsal alanlara gereksinim vardır. Bu kitaptaki yaklaşıma bakıldığında, çoklu bakışın da yardımıyla, çocuklar için sağlıklı sanatsal yaratı dokusunun bir örneği ortaya konmuştur. Kitap, çocukların savaşa ve işgale ilişkin kendi öykülerini anlatması için model teşkil etmekte aynı zamanda çocukların dünya sorunları hakkında bir bilinç kazanmalarına ve dil gelişimine katkıda bulunmaktadır.

 

Dipnotlar:

1-Çocuklar için edebiyatta öteden beri politika denildiğinde sosyalist gerçekçi ve güdümlü çocuk edebiyatı ürünlerinin anlaşılması önemli bir eksikliktir. (Şirin, 2007:41) Fantastik çocuk kitapları ile ilgili farklı bir değerlendirme için şu yazı oldukça önemlidir: Nehir Aydın Gökduman,Çocuk Edebiyatında Postmodern Hurafeler, Haksöz, Sayı: 211.

2-İşgali topyekûn hapishane olarak gören gazeteci, aktivist, anne ve çocuk kitabı yazarı olan Iraklı Nermin el-Müfti gibi yazarların yoksunluk, korku ve emniyetsizlik duygusunun birebir tanığı olmaları bakımından yazacakları çocuk kitaplarının işgal gerçeğini yansıtmada nasıl bir yol izleyecekleri bu noktada daha da önemli hale gelmektedir.

3-Sedat Sever, çocuk edebiyatında eleştiri kültürü hakkında şunları ifade eder: “Çocuk edebiyatında da eleştiri kültürünü akademik bir düzleme oturtabilmek ve bu kültürü geliştirebilmek için, öncelikle, çocuk adına üretilmiş yapıtların içerik-dil ilişkisinin incelenmesi gerekir. Ancak, bu ilişkiyi incelemek; çocuk edebiyatı yapıtına yönelik, kesin değerlendirmeler yapmak, yapıtların anlaşılmasını sağlamak için yeterli değildir. Çocuk kitapları adına yapılan eleştiriler, kişisel beğenilerden arınıp yapıt ile okur arasında bir iletişim köprüsü oluşturabilmelidir. Yapılan eleştirilerin, okuru bir yapıttan uzaklaştırmak ya da bir yapıta yaklaştırmaktan öte, okurları da yapıtlarla ilgili düşünce üretmeye özendirmesi, yönlendirmesi gerekir. Yoksa yazılanlara, etkileme gücünden dolayı mutlak bağımlılık gösteren bir okur için, düşünmeden kabul etme süreci de başlamış demektir. Edebiyat eleştirmeninin amacı, kitapları okurlar adına okuyup onlar adına kesin yargılara varmak değildir. Böyle olursa, edebiyat metinlerinin her okurun belleğinde ve yüreğinde yaratacağı çeşitli etkiler hem biçimlendirilmiş hem de yadsınmış olur.”(Çocuk Edebiyatı ve Eleştirisi, Cumhuriyet Kitap, 19.05.2005)

4-Bu noktada Cevdet Said’in şu ifadelerini anımsamak gerekir: “Bütün kitaplar, yazılı eserler, yazarlarının zihinsel şekilleridir. Çünkü kitap ister tabiatı, isterse insanı konu alsın dış varlığı olan belirli bir konu etrafında dönüp durur. Bundan dolayı dış gerçeklerle ilişki içerisine giren kişi, onlarla ilgili anlayışını artırır ve düzeltir. Bu esasa göre, hatayı ve o hatada sürekliliği yok edebilmek için kitaba dikkatlice bakıp onunla iyi ilişki içerisine girmek gerekir. Bunu iyi anlayan biri, kitapla onu kutsal görecek bir ilişkiye girmez.”(2006)

 

KAYNAKÇA

BERGER, John (2005) Irak Dünya Mahkemesi Nihai İstanbul Oturumu,
23-27 Haziran 2005, Yayına Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen, Metis Yay., İst.

EWERS, Hans Heino (1998) “Medya Toplumunda Çocuk ve Gençlik Edebiyatının İşlev Değişimi”, Binbir Kitap, Sayı: 2.

POUCHAİN, Martine (2008)Bağdat 2004, Çev:Nükhet İzet, Can Yay., İst.

ŞİRİN, Mustafa Ruhi (2007) Çocuk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, Kök Yayıncılık, Ankara.

SEVER, Sedat (2003) Çocuk ve Edebiyat, Kök Yay., Ankara.

SAİD, Cevdet (2006) Oku! Kerem Sahibi Rabbinin Adıyla, Çev: Abdullah Kahraman, Pınar Yay., İst.

İlköğretimde Çocuk Edebiyatı (2007) Prof. Dr. Sedat Sever, Prof. Dr. Selahattin Dilidüzgün, Yrd. Doç Dr. Necdet Neydim, Arş. Gör. Canan Aslan, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Yayınları (No: 914)

BRÖCKLİNG, Ulrich (2002) Disiplin-Askeri İtaat Üretiminin Sosyolojisi ve Tarihi, Çev.: Veysel Atayman, Ayrıntı Yay., İst.

DİLİDÜZGÜN, Selahattin (1996) Çağdaş Çocuk Yazını, Yapı Kredi Yay., İst. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR