1. YAZARLAR

  2. Kenan Alpay

  3. Ağlayan, Kriz Geçiren, İntihar Eden Cuntacılar… Ergenekon'un Çözülüşü

Ağlayan, Kriz Geçiren, İntihar Eden Cuntacılar… Ergenekon'un Çözülüşü

Şubat 2009A+A-

 

 

“Kemalist Yüzyıl” projesini hayata geçirmek üzere örgütlenen Ergenekon isimli Cunta, son dönemde yaşanan bazı gelişmelerle siyasi mücadele ve psikolojik savaşta yeni strateji ve taktiklere yöneliyor. 11. Dalga olarak nitelenen operasyonlar zincirinin şimdilik son halkası ile Kemalist Cunta’nın askeri, siyasi, akademik, sendikal ve mali yapısını temsil eden kritik aktörlerin gözaltına alınması ve birçoğunun tutuklanarak cezaevine gönderilmesi “dokunulamazlar” sınıfı arasında her zamankinden daha ciddi bir panik havasının oluşmasını beraberinde getirdi.

Türkiye’de özellikle son otuz yıl boyunca estirilen darbe rüzgarlarının failleri arasında yer alan isimlerden bir kısmının yolunun nezarethane, savcılık, mahkeme ve cezaevi güzergahında seyretmesi Kemalist cunta örgütlenmesi ve taraftarları arasında ciddi bir telaş halinin belirmesine yol açtı. Org. Eruygur ve Org. Tolon’dan sonra Org. Kılınç, Org. Yavuz ve Tümg. Şenel’in yanı sıra Susurluk hükümlüsü Özel Harekatçı İbrahim Şahin ve ekibi içerisinden çok sayıda polis ve askerin sorgulanması, bir dizi cephaneliğin ortaya çıkarılması, suikast planları, saldırı timleri vs ile Türkiye’deki hukuksuzluğun kaynağı resmen ve alenen teşhir edilme yoluna girdi.

Faili meçhul cinayetlerle başlayıp, sabotaj, provokasyonla devam eden askeri darbe için uygun zaman ve zemin oluşturma sürecinin aktörlerine dair ortalığa saçılan bilgi, belge, resim, film, ses kaydı, cephanelik Türkiye’de yüz yıla yakalaşan zaman diliminde yaşanan mağduriyetlerin asıl müsebbibinin resmi ideolojiyi koruma görevini üstlenen silahlı kuvvetlerden neşet ettiği tereddüde mahal bırakmayacak kadar netleşti.

28 Şubat darbe süreci ile elde edilemeyen hedefleri Sarıkız ve Ayışığı darbe planları ile elde etmeye çabalayan Kemalist cunta Danıştay baskını, Hrant Dink cinayeti ve Cumhuriyet mitingleri ile zirve yaptıysa da Ergenekon operasyonları ile yakayı ele verdi ve dalga dalga süren operasyonlarla geçen her gün daha bir sıkışmakta. Süreç, merkez medya tarafından her ne kadar AK Parti hükümetinin muhaliflerini sindirme girişimleri olarak nitelenip küçük ve basit bir olaymış gibi gösterilmeye, saptırılmaya çalışılsa da yakın dönemde yaşanan olayların arkasındaki aktörleri ve kurumları ideolojik yapıları ile deşifre etmekte. Vatan, millet, Sakarya edebiyatı ile, bölünme-yıkılma paranoyası ile, dış güçler-planlara karşı birlik propagandası ile örtülmek veya meşrulaştırılmak istenen olağan üstü hal uygulamalarına, muhtıra ve darbe süreçlerine işlerlik kazandıran mekanizmanın ciddi bir çözümleme sürecine girdiğini ifade edebiliriz.

Vatansever subaylar, Atatürkçü aydınlar, saygın hukukçular, aydınlanma savaşçısı akademisyenler, duayen gazeteciler diye sıralanan bir dizi kerameti kendinden menkul sıfatlarla makyajlanan cuntacılar toplum nezdinde masum ve meşru kılınmaya çalışılıyor. Darbe, cinayet, sabotaj, suikast, işkence, dezenformasyon vs gibi insana ve topluma karşı işlenen her türlü suçu organize edip kurumsal bir işleyişe kavuşturan örgüt mensuplarının korunması için TSK’nın, Genelkurmay Başkanı düzeyinde dahil olduğu sürece Yargıtay ise Başkanlar Kurulu düzeyinde dahil oluyor.

Org. Kılınç ve Org. Yavuz’un serbest bırakılması için Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ aynı gün Başbakan ve Cumhurbaşkanı nezdinde ricacı oluyor. Org. Başbuğ, memuru olduğu hükümeti devirmek için karanlık tertipler örgütleyen emekli ya da muvazzaf silah arkadaşları için Başbakan’dan, Cumhurbaşkanı’ndan ve ‘bağımsız’ yargıdan ayrıcalık hatta imtiyazlar talep ediyor. Kısmen başarılı da oluyor ancak işleyen süreç Genelkurmay’ın giderek eski gücünü kaybettiğini, askeri otoritenin siyasal işleyişe artık emir eri muamelesi yapamadığını da göstermekte. Mesela, hükümete karşı darbe için uygun bir vasat oluşturmak üzere gayri nizami harp planları için bir üs vazifesi gören “Karargah Evleri”ni oluşturan yüzlerce subayın istihbarat raporları kendilerine iletildiği halde hiçbir işlem yapmayarak koruma kalkanı oluşturan Genelkurmay Başkanlığı emeklilerle beraber muvazzaf subayların da cezaevine girmelerini engelleyemiyor. Daha yakın bir zaman önce Şemdinli’de bombalama yaparken suçüstü yakalanan astsubay ve uzman çavuşları dahi cezaevinden çıkarmayı başarabilen silahlı bürokrasi bugün emekli generalleri ve kurmay albay düzeyindeki subayları için sadece sitem ve şikayet etmekten başkaca bir şey yapamıyor.

Daha düne kadar açıkça veya örtülü olarak Başbakan’a ve Hükümet üyelerine Yassıada göndermeleri yapıp idam sehpasını gösterenler, Ergenekon savcı ve hakimleri için Ferhat Sarıkaya’nın başına gelenleri istihzalı bir şekilde zikredenlerin davanın seyri açısından bugün gelinen yer itibariyle çoktan süngülerini düşürdükleri görülmekte. Şerefli Türk subayları diye gerine gerine gezinip darbecilikten yakayı ele veren Generaller Şener Eruygur’dan Hurşit Tolon’a, Veli Küçük’ten Levent Ersöz’e değin doktor doktor gezip rapor peşinde koşuyorlar. Kimi eşini kimi kızını gazete ve tv’lere çıkarıp acıklı hikayeler anlattırıyor bugünlerde. Kırk yıla yakın bir zaman halka karşı giriştiği provakasyonlar yolunda saçlarını ağartmış Perinçek makkemede, tescilli Amerikancı ve Siyonist dostu Gürzüz ise gözaltı sürecinde hüngür hüngür ağlamaya vardırdılar işi. Acındırma, gözyaşı, yaşlılık ve sağlık sorunları ile masumiyet karinesi oluşturmak üzere propagandalara girişmek her ne kadar bir taktik ise de bu darbecilerin sanıldığı kadar güçlü olmadıklarını, tersine giderek zayıflayan bir trende girdiklerini işaretlemektedir.

Darbecilerin çözülüş sürecine girdiğini gösteren unsurlardan biri de JİTEM’ci Abdulkerim Kırca’nın intiharı ve sonrasında yaşananlar meselesidir. Ele geçirilen krokiler sonucu yapılan kazılarda elde edilen cephaneler bir tarafa değişik bölgelerde araziye, çöp kutularına bırakılan askeri mühimmat ve mahkeme safahatında sanıkların birbirini suçlamaya, ihbar etmeye kadar varan tutumları panik halinin yaygınlaşmasına ve herkesin kendi derdine düştüğüne dair işaretler sayılabilir. Bu noktada JİTEM adına çok sayıda kişiyi bizzat infaz eden ve birçok kişinin infaz edilmesi için emir veren A. Kerim Kırca’nın intiharı cinayet şebekesinde en yakın yolun mahkeme ve cezaevi yolu olduğuna dair kanaatin ağır bastığına ve bu umutsuzluğun da intiharı getirdiği düşünülebilir. Ancak Kırca’nın cenazesi için A sınıfı bir merasim yapılması ve bütün Orgeneraller başta olmak üzere kalabalık bir askeri erkan ile Genelkurmay’ın adeta intihara kadar varan bu ümitsizlik halini bloke etmek, mensuplarına cesaret vermek ve cunta karşıtlarına gözdağı vermek üzere resim verdiği, açıklamalar yaptığını anlamamak pek mümkün değil. Ancak, her şeye rağmen silahlı bürokrasinin tek ses, tek yürek mesajı Kırca’nın kanlı geçmişini JİTEM’in cinayetlerini ve bu bağlamda Ergenekon’a dair tartışmaların ve karşı çıkışların önünü almaya yetmedi.

Encümen-i Daniş toplantıları diye kamuoyuna yansıyan emekli Genelkurmay başkanları ve orgenerallerin başı çektiği tecrübeli ve etkili devlet adamlarının siyaseti ve toplumu edilgenleştirip Kemalizm’i toplum ve devlet için daha katı bir biçimde uygulamayı amaç edinen, kamuoyu bilgisinin dışındaki bir oluşumun da deşifre edilmesi bu süreçte dikkat çekici bir gelişmedir. Ergenekon gibi cuntalar için “akil adamlar” olarak tecrübe pazarlayan bu oluşumun liderlerinin 28 Şubat darbe sürecinin Genelkurmay Başkanları Org. Karadayı ve Org. Kıvrıkoğlu olduğu anlaşılıyor. “28 Şubat’ın bin yıl süreceği” kehanetinde bulunan, Siyonist İsrail ile yapılan stratejik işbirliği anlaşmalarını eleştirenleri “bazıları doğuştan Yahudi düşmanı” diyerek boşa çıkarmaya çalışan Org. Kıvrıkoğlu’nun adının Ergenekon cuntasının üst sıralarında geçiyor olması da darbecilik olgusunun kısa dönemli ve dar kadrolu olmadığına dair önemli ve çarpıcı bir delidir.

Darbecilik veya militarizm olgusu Türkiye’de Ergenekon cuntasıyla veya Sarıkız ve Ayışığı darbe süreçleriyle sınırlı bir olgu değildir. Darbecilik; İttihatçılık ve Kemalizm’in genlerinde taşıdığı köklü, kalıcı ve bulaşıcı bir hastalıktır. Son yüz yılda bu coğrafyada yaşanan sorunların temelinde de Kemalizm ve bağlı olarak darbecilik olgusu yatmaktadır. Resmi İdeoloji/Kemalizm iflah olmaz bir biçimde tek tek insanları ve bütün olarak toplumu ulusal-seküler temelde, tek tipleştirilmiş makbul vatandaşlar olarak terbiye etmeye yeminli Rejim Muhafızları’ndan oluşuyor. Ergenekon; Tuncay Özkan, Kemal Kerinçsiz, Muzaffer Tekin gibi safi “Çılgın Türkler”den müteşekkil değil sadece. Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Rektörlük yapmış mebzul miktarda “Çılgın Türkler”den oluşuyor darbecilik örgütlenmeleri. Ama darbeciler eski güçlerinden çok şey kaybettiler ve daha da çok şey kaybedecekler. Propaganda imkanları, istihbarat ve yargı süreçleri her ne kadar silahlı bürokrasi ile aynı safta mücadele ediyorsa da büyü bozuldu, çözülme süreci başladı. Darbeciler ve darbe ideolojisi ile ne kadar zamanda ve ne kadar köklü bir hesaplaşma yaşayacağız, bunu zaman gösterecek.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR