1. YAZARLAR

  2. Özgür-Der

  3. ÖZGÜR-DER’de Coşkulu Kongre

ÖZGÜR-DER’de Coşkulu Kongre

Ekim 2001A+A-

Özgür-Der 2001 Yılı Olağan Genel Kongresi'ni 30 Eylül 2001 Pazar günü Zübeyde Hanım Kültür Merkezînde gerçekleştirdi. Üyelerinin geniş katılım gösterdiği kongreye davetlilerin de yoğun ilgisi vardı. Kongrenin açılış konuşmasını yapan dernek başkanı Hülya ŞEKERCİ, tarihin yapıcısının insan olduğunu, yon verilen bir akış içinde figüran olmamamız gerektiğini, tarihi akış içersinde rol alıp tarihin akışını değiştirmek mücadelesine katılmamız gerekliliğine vurgu yaparak başladığı konuşmasında ülke ve dünya genelinde yaşanan hak ihlallerinden ve zulümlerden örnekler verdi. Özgür-Der'in gücü yettiği oranda haksızlığa uğrayanların sesi olmaya çalıştığını, bu konuda yapılan girişimleri ve ayrıca alternatif eğitim çabalan ile yapılan faaliyetleri aktaran Şekerci, "yaptığımız bu eylemliklere eğer destek veriyorsanız eğer önemsiyorsanız mutlaka sizleri de aramızda görmek istiyoruz" diyerek kongreye katılanları faaliyetlere katılmaya çağırdı. Ayrıca yapılan faaliyetler ve programlar hakkında camianın önde gelenleriyle en az iki ayda bir istişari toplantılar yapmayı planladıklarını da belirtti.

Divan seçiminden sonra 28 Şubat süreci ile Türkiye'de yaşanan baskı ve zulümleri konu alan ve bu süreç içinde kurulan ÖZGÜR-DER'in faaliyetlerini tanıtan duygu yüklü bir slayt gösterisi izlendi. Özgür-Der'in kuruluş sürecinin ve etkinliklerinin tanıtıldığı slaytla birlikte yapılan konuşmada şu vurgulara da yer veriliyordu:

"Zor zamanda konuşmanın, en büyük ibadet olduğu bilincinde olanlar Beyazıt Meydanından yükselttiler onurlu seslerini.

"Zulme Karşı Direneceğiz",

"Cuntaya Hayır, Eğitime Özgürlük",

"Başörtüsü Kimliğimizdir"...

Bu ses insani ve İslam'ı olanı haykırdı günlerce, haftalarca, hatta aylarca... Bu süreçte belki binlerce insan gözaltına alındı, itildi kakıldı, zor anlar yaşandı.

Ama hak ve adalet mücadelesinin bayrağı hep dalgalandı.

Zor zamanlardı... Zor zamanda konuştular. Kimi zaman karanlığın bekçileri çıktı önlerine, kimi zaman dost bildikleri eller yaraladı gönüllerini. Sıkı çocuklardı onlar... Kitab'ın ve hikmetin koynundan inip uğuldayan hayatla yüzleştiler. Kitab'a tutundular. Hak üzere danıştılar birbirleriyle.

Öz muhkemleşti, söz perçinlendi, az çoğaldı.

Hayatın içinde, hayatın tam ortasında durmak istediler her şeye rağmen...

İşte ÖZGUR-DER böyle bir süreçte kuruldu.

Önce 28 Şubat sürecinde eğitim hakları ellerinden alınan öğrenciler "Özgür Düşünce Girişimi"ni oluşturdular.

Bu girişim, başörtüsü direnişinde temayüz eden ilkeli ve istikrarlı öğrenci, avukat, gazeteci-yazar ve kitle örgütü temsilcilerinden oluşuyordu.

Ve özgür Düşünce Girişimi, hak ve özgürlükler mücadelesini sadece başörtüsü direnişi ile sınırlandıramazdı. Bu sebeple Türkiye üniversitelerinde ve tüm ülkede inanç ve düşüncelerinden dolayı mağdur edilen herkesin haklarını savunmak ve alternatif eğitime katkı sağlamak amacıyla 2000 yılı'nın , başında ÖZGÜR-DER olarak dernekleşti.

Sömürü, yasaklar ve yozlaşma sadece belirli alanlarla sınırlı değil. Eğitim alanındaki ilkel baskı ve dayatmalar, devletin ta iliğine kadar işleyen çeteleşme, mafyalaşma ve yolsuzluklardan bağımsız değil.

Herkes kutsadığıyla, biriktirdikleriyle, önemsedikleriyle imtihan oluyor. Süreç, herkesin yüreğini yokluyor.

Zihnîni, kesesini, kasasını, ilkesini, hedefini, anlayışını sarsıp sorguluyor. Dilenenleri ve direnenleri zaman kendi teşhis ediyor.

ÖZGÜR-DER faaliyetlerine başlıyor.

Kampus önlerinde, karakollarda, mahkemelerde..

Öte yandan alternatif eğitim seminerleri çoğalıyor, düzenlenen öykü, şiir, deneme yarışması edebiyatın özüne öz katmanın gerekliliğine işaret ediyor."

Faaliyet raporunun okunmasından sonra kongreye katılan bazı konuklara söz verildi. Konukların kısa konuşmalarla yaptıkları eleştiri, değerlendirme ve teklif tarzındaki katkıları kongreyi renklendirdi. Aşağıda kongrede söz alan konukların konuşmalarından kısa kısa bazı alıntılar yapıyoruz:

Muharrem BALCI:

Üç önemli gördüğüm konu hakkında fikirlerimi söylemek istiyorum. Özellikle 1990'lı ve 2000'li insanları geçmişteki kuşaklara göre daha fazla sorumluluğu var diye düşünüyorum. Çünkü, öncekiler daha fazla imkanlı daha fazla bilinçli ve altını çizerek söylüyorum daha fazla moralliydiler. Artık her şeye ve her olaya hakim ve yönlendirici olduklarına inanılanların yaptıkları zulümlerinden kendilerine de bir pay düştüğünü gördünüz. Yapılan zulümleri görmeyenlerin kendilerine bir zarar verildiğinde nasıl dünyayı yakacaklarına tanık oldunuz? Tabi ki biraz önce Hülya kardeşimizin söylediği gibi sorumluluklar da özgürlükler nispetinde artmıştır.

İkinci husus bizler henüz sivil toplum çalışmalarına yeni başlamış bir topluluğuz. Yönetim kademeleri ise henüz sivil toplum gerçeğinin farkına bile varmış değil. Bu yüzden sıkıntılarımız var yeni faaliyetler, örnek faaliyetler üretemememizin sıkıntısını yaşıyoruz. Özgür-Der çatısı altında faaliyet gösteren arkadaşlarımızın içinde elbette ki çok farklı alanlarda çalışma yapabilecek, farklı eser verebilecek arkadaşlarımız var, mutlaka olmalı da. Ancak Özgür-Der ve benzeri kuruluşların çatısı altında yapılacak faaliyetler öncelikle dernek tüzüğünde yasal olmak üzere alınanlara has kılınmalı sonra da kuruluş amaçlarına ve beklentilerine uygun olarak özgürlük alanlarının açılımlarına yarayacak konular üzerinde durmalıdır... Özgür-Der'i ve benzeri kuruluşları genelde temel insan hakları, özelde de eğitim-öğretim alanında özgün çalışmaları içersinde görmek isteyen bu kardeşiniz ve bu alanda yapılacak her türlü hukuki araştırmalarınıza yardımcı olmayı görev biliyor...

Üçüncü konu son yaşanan olayda da görüldüğü gibi, zulmün tüm dünya insanlarına pay edilmesi misali, her iyiliğin de tüm insanlara paylaştırıldığı gerçeği, bunun gibi sivil toplum üyesi arkadaşlarımız tüm dünyayı ve iyilikleri kapsayacak gönül zenginliğine sahip olması gerekir. Unutmayalım soyunduğumuz iş sizin her bir parçanıza, tüm insanların neredeyse eşit şekilde yararlandıkları bir faaliyet türüdür. Böyle önemli bir paylaşıma sahip hayatımızı donanımlı sırat-ı müstakime ve hukuka bağlı ve bu yüzden de, her gün daha anlamlı bir hale getirmenin asıl olduğuna inanıyorum.

Sabiha ÜNLÜ:

Öncelikle Özgür-Der'i bir sivil kuruluş olarak yaptığı çalışmalardan dolayı kutlamak istiyorum. İnşaallah gerçekleştirmek istedikleri yeni hedeflere de bu dayanışma ve yardımlaşma sayesinde ulaşırlar ümidindeyim. Son senelerde oldukça gündemimize giren uluslar arası tüm ilişkileri belirleyen ve insanları ilkesiz kılan ve tamamen o dönemdeki şartlar neyi gerektiriyorsa öyle davranmayı bir davranış biçimi ve çağdaşlık olarak bizlere empoze eden bir anlayışın içersindeyiz. Bu insan ilişkilerimizi de etkiliyor. Bahsettiğim uluslararası ilişkileri de etkiliyor, inşaallah ben bu propagandaların bu dayatmaların etkisinden sıyrılmış ilişkilerin çıkarı değil, inandığı ilkelere dayanan bir nesil ve toplum oluşturmak noktasında son olayların iyi bir uyarıcı ve bizleri yönlendirici olmasını temenni ediyorum.

Yıldız RAMAZANOĞLU:

Aslında slayt gösteriminden sonra soğuk kanlı bir konuşma yapmak çok zor ama ben yine de birkaç şeye değinmek istiyorum. Özgür-Der'in çıkış noktasına baktığımız zaman genelde tabi ki özelde Türkiye'de yaşadığımız gündelik daha ziyade yatay sorunlara bir refleks olarak ortaya çıktı. Doğal olarak ve bu yönde çok değerli çalışmalar yaptı. Ve artık bu yönde kurumsallaştığını düşünüyorum. İnşaallah daha da derinleşerek, daha da kitlesini artırarak devam edeceğini umuyorum. Fakat bundan sonra ben gelecek kuşaklara kalıcı bir şeyler bırakmalı ve bütün bunların unutulmamasını sağlamak için daha dikey çalışmalar yapması gerektiğine de inanıyorum. Ve bunu yapacak kapasitede burada çok değerli genç kızlar ve hanımlar var. Özgür-Der'in üzerine düşen şeylerden biri de müslüman kadınların birikimini ortaya koymak. Bu yönde bir şey daha ilave etmek istiyorum. Son günlerde İtalyan Başbakanı bir söz söyledi ve çok tartışıldı. 'Batı medeniyetinin İslam medeniyetinden üstün olduğuna' dair cümle sarfetti. Artık bu konuda bir medeniyetler çatışmasından artık dünya entellektüellerinin bir medeniyetler yarışması yönünde tartışmaların genişlediğini görüyorum. Bu medeniyetler yarışmasında başarılı olmamız ve yerimizi almamız için gerçekten bu yarışmayı gelecek kuşaklara da olsa aktarmak içinde çok daha genişletilmiş, kapsamlı entellektüel boyutlarda da çalışmalar gerekiyor. Buna da dikkat çekmek istedim.

Güzeyya BİNGÖL:

Hülya hanım açılış konuşmasında bir kırılma noktasında olduğumuzdan bahsetti. Muharrem abimiz de burada yaşayan insanlar olarak elimizde argümanların olduğunu daha bilinç ve donanım içersinde olduğumuzdan bahsetti. İnşaallah bu edindiğimiz donanımla içersinde bulunduğumuz bu zor şartlan birlik ve beraberlik içersinde hayırlı çalışmalara yöneltmek için kullanırız. Sorumluluğun bilincinde olan insanlar olarak bu gayretlerimizde beraber olmak çabası içersindeyiz. Bundan sonra bu güzel toplulukları artırarak Allah'ın izniyle düzenli çalışmalara imza atmış oluruz. İnşaallah. Ak-Der olarak Özgür-Der'in kongresinin hayırlı olmasını diliyorum.

Mehmet PAMAK:

Değerli kardeşlerimiz Rabbimiz Bakara Sure'sinin 11 ve 12. ayetlerinde mealen söyle buyuruyor: "Onlara: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın' denildiğinde 'Biz sadece ıslah edicileriz' derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler." Bugün fesat çıkaranların küresel emperyalizmin nasıl kendisini ıslah edici, adalet temsilcisi olarak takdim ettiğini çok çarpıcı bir şekilde izliyoruz. Onların yerli işbirlikçileri savaş çığlıkları atıyor. Onların adalet adı altında yapacakları hesap için. Böyle bir ortamda, böyle bir kaos yaşandığı süreçte ben Özgür-Der'li kardeşlerimizin onurlu duruşlarına saygı duyuyorum. Onlar için dua ediyorum. Gerçekten hepimizi çok güzel bir şekilde temsil ettiler. Son çıkışlarıyla da onurlu bir duruşu ortaya koydular. Kısa olması gereken konuşmamda birkaç hususun altını da çizmek istiyorum. Bir tanesi; gerçekten insan haklarını sadece kendi yurttaşları için isteyen bir batı dünyası ile karşı karşıyayız. Bir sürede aralarında bulunduğum bu batı dünyasının içinde bulunduğum bu dünyada yerini ve yurdunu bilen gerçekten kendi yurttaşları için insan hakları ve özgürlük anlayışları var. Belli ki o yönde mesafe katetmişlerdir. Ama kendi yurttaşları dışındaki insanlar için özellikle müslümanlar için ise daima bir çifte standardı uygulaya gelmişlerdir. Bunu çok çarpıcı bir şekilde Çeçenistan'dan Filistin'e, Keşmir'den Irak, Cezayir ve aklınıza gelen bütün bölgelerde Bosna'da olduğu gibi açık şekilde çok yaygın bir çifte standardı ortaya koymuşlardır. Bunu, bu son dönemde de zirveye çıkarmışlardır.

Altını çizmemiz gerekir ki insan hakları zemini kaygan bir zemindir. Dikkatli olunmazsa İslami kimlik öncelenmezse ve Kur'an ölçüleri içersinde davranılmazsa zaman içersinde dejenerasyon ve ayağının altının kaymasına sebep olur. O bakımdan Özgür-Der'i bu açıdan da kutluyor ve istikrarlı, ısrarlı bir biçimde İslami kimlik öncelikli özgürlük mücadelesini sürdürmesi gerektiğinin altını çiziyorum. Biz müslümanlarız. Bizler Tevhid dininin insanlarıyız. Tevhid demek hayatın tümünü kuşatan bir inanç demektir. Hayatın tüm alanını kuşatan Allah'ın hükümleri demektir. Allah ve Allah'ın hükümlerinden hiç bir faaliyet, eylem soyutlanamaz, insan hakları da bizim mücadelemiz de bir faaliyet bir eylem alanıdır. Bir düşünce üretmek alanıdır. Bu alanda da biz yine neyle sınırlıyız. Hududullah'la sınırlıyız. Müslümanların gerçekten başlarını dik tutmaları onurlu bir mücadele sürdürmeleri gerekir. Bu İslami kimlik mücadelesidir. Başörtüsü mücadelesi ne mücadelesidir? Neden başörtüsü bu kadar yasaklanıyor? Neden onbinlerce kızımız, kardeşimiz bu zulüm altındadır? Neden insanların en temel hakları olan eğitim haklan ellerinden alınmak istenir? Çünkü İslami kimlikle savaşılmaktadır. Başörtüsü İslami kimliktir. Onun için uğraşılmaktadır. Başörtüsü eğer İslami kimlik olmasaydı, belki de size moda olarak bağlansın diye hediye başörtüler dağıtırlardı...

Son olarak şuna da değinmek istiyorum. Başörtüsüne demokratik hak denilince aklıma bazı liberal yazarlar geldi. Sözüm ona bizim haklarımızı da özgürlüklerimizi de savunuyorlar. Bunlardan bir tanesi, en samimi olduğuna inandığım kişi şöyle yazıyor: "Kızlarımız başörtülerini demokratik hak olarak savunmalıdırlar. Bunlar nötr alanlar değildir. Demokrasi kavramı kızlarımızın kafasına girdiğinden itibaren onları dönüştürmeye başlayacak ve kızlarımızın yıllardır kafalarında muhafaza ettikleri ve tartışılmaz kıldıkları dogmaları altüst edecektir. Ondan sonra onları İslam şeriatine davet edenlere de bu başörtülü kızlarımız demokrasi bayrağını açacaklardır, onlara karşı geleceklerdir." Şu art niyeti görebiliyor musunuz? Benim hakkımı beni dönüştürme art niyeti ve planı İle savunuyor. Biz de diyoruz ki; siz İslam düşmanı da olsanız, gayri müslim de olsanız Allah'ın kulusunuz ve biz sizi, her şeye rağmen hak ve özgürlüklerinizin güvencesiyiz... Onlar hangi şeye inanırlarsa inansınlar bizler özgürlükleri savunmalı, onların özgürlüklerin de güvencesi olmalıyız. Bize yakışan budur. Biz yaptığımızı karşılıklı olarak yapmıyoruz. Biz yaptığımızı başkası için yapmıyoruz. Biz yaptığımızı ibadet olarak yapıyoruz ve Rabbimizin rızasını kazanmak için yapıyoruz, bedelini de Rabbimizden bekliyoruz.

Mehdi Nusret ÇETİNBAŞ:

Ben burada Kafkas Vakfı başkanı olarak size hitap ediyorum. Özgürlüğün ne demek olduğunu özgürlük mücadelesinin nasıl bir şey olduğunu yaşayarak gören bir toplumun ferdi olarak burada acizane bir şeyler söylemek istiyorum. Çünkü bugün içinde bulunduğumuz sadece bizi yakan bir mesele değil... Özgür-Der platformuna verdiğiniz özgürlük mücadelesi için teşekkür ediyorum. Sizler yürekli insanlarsınız. Bugün herkesin sesinin kısılmak istendiği İnsanların verdiği mücadelelerinin üzerinden tamamen silindir geçirildiği bir dönemde gerçekten cesurca işler yapıyorsunuz. Biz, verdiğimiz mücadelede Türkiye'de herhangi bir şey istemediğimiz halde Kuzey Kafkasya'da, Çeçenistan'da öldürülen katledilen insanlarımızın hakkını ve hukukunu burada sözle kamuoyuna, dünyaya yansıtma noktasında bile Türkiye'de sıkıntılar çekiyoruz.

...Özgürlük mücadelesi çok zor bir mücadeledir. Düşe kalka olsa gene yürütülmesi gereken bir mücadeledir. Bu mücadele kesinlikle hakka dayanarak yapılan bir mücadeledir. Çünkü karşımızdaki güç baktığınız zaman siz bir milyon iki yüz bin nüfuzsunuz. Karşınızda yüz seksen milyonluk bir kitle var. Eğer bu mantıkla mücadelenize hareket ederseniz peşinen yenilgiyi kabul etmiş olursunuz. Ama artık 21. yy'da bir şey ortaya çıkmıştır ki artık dünya eski dünya değildir. İnsanlar kendi haklarını kendi hukuklarını kesinlikle savunmak durumundadırlar. Kesinlikle biz hak, hukuk, özgürlük mücadelesini savunurken bugün Çeçenistan'da oradaki özgürlük mücadelesini savunduğumuz gibi, gerekiyorsa Afrika'nın ortasındaki bir ilkel totem inancına sahip bir başka kabilenin de hakkını hukukunu da savunmak durumundayız. Özgür-Der'in bu düşüncede olduğunu biliyorum. Burada bu kardeşlerimizin bu mücadelesine gönülden destek verdiğimi, çünkü onların mücadelesinin benim mücadelem olduğuna inandığımı ifade etmek istiyorum.

Abdurrahman DİLİPAK:

Dünya gerçekten çok büyük bir tramva geçiriyor. Sadece ikiz kulelere çarpan iki uçaklı saldırı olayından ibaret değil bu tramvanın sebebi. Belki o dünyayı patlattı.

Bundan sonra ve ben inanıyorum ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bana kalırsa batı dünyası geçmişte yaptıklarının faturasını ödüyor. Osmanlı devletinden boşalan yeri bölgede hiçbir ülke dolduramadı. Önümüzde yüzyıl önce oluşan ciddi bir oryantasyon eksikliği, bir ağırlık merkezinin yokluğunu hissediyoruz. Siyasi bir oryantasyon. Bölgesel işbirliği, bölgesel politikalar üretilemiyor, bölge kendi kendine yeterli değil. Diğer ikinci bir temel oryantasyon bozukluğu, İslam cemaatinin kendi iç hiyerarşisini ve disiplinini oluşturamamasından kaynaklanmaktadır... Dünyada bugün çok küçük toplulukların bile ekonomik merkezleri vardır, dini toplulukların kendi dinini öğretmek kendi cemaat disiplinini geliştirmek, sapmaları önlemek ve bunu insanların hayrına geleceğe dönük bir şekilde yeniden uygulamak için cemaat merkezlen vardır bütün dünyada. Tüm dünyada bir buçuk milyar müslümanın oryantasyon merkezi, bir iletişimi, bir kendi içinde hiyerarşisini ören net örgü yok. Ve İslam önüne gelenin anladığı gibi kullandığı, bir takım merkezlerin saldırmalarına, kışkırtmalarına, dejenere etmelerine açık bir alan haline getirilmiştir. Ben Allah'ın yeryüzünde halife ettiği temsilcisini aramıyorum. Ben dininin yeryüzündeki temsilcisini de aramıyorum. O sizsiniz. Ben müslümanların birliğini sağlayacak bir mekanizma arıyorum. Yani benim anladığım hilafet kutsal insan arayışı değil, sıradan insanların bu müslümanların kendi oluşturacakları kendi disiplinliklerini ve sorumluluklarını koruyup geçiştirebilecekleri kendilerinin geleceğine ilişkin kararlar alabilecekleri bir dini mekanizma arıyorum. En basit derneklerin, vakıfların sendikaların uluslararası mekanizmaları oluşurken 1,5 milyar müslümanı böylesine çaresiz, böylesine darmadağın tutmanın ne anlamı olabilir. Eğer bir takım sapmalardan şikayet ediyorlarsa bunu 100 yıl önce kendi elleriyle yaptılar...

Elbette ki mücadele sadece başörtüsü mücadelesinden ibaret bir mücadele değildir. Yeryüzünde bütün insanların inandıkları gibi yaşayabildikleri düşündüklerini, özgürce ifade edebildikleri, Allah'ın yarattığı hiçbir canlının acından ölmediği bir dünya düzeni kurulmalıdır. Müslümanlar arasındaki tartışma gündemi oluşturmak değil, müslümanların evrensel sorumluluğunun idrakini örgütlemek zorundayız. Unuttuğumuz bu yeryüzünde dünyada yaşayan herkes ve bu dünyada yaptığı ve yapmadığı söylediği ve söylemesi gerekirken söylemediği her sözün hesabını verecek bir gün... Unutmayın ki, Allah sizin elinizle zalimleri cezalandırmak mazlumlara yardım etmek ister. Şimdi tövbe zamanıdır, dua zamanıdır.

Mustafa KARAHASANOĞLU:

Kardeşlerimizin böyle bir kuruluşta bugüne kadar yürütmüş oldukları başarılı çalışmadan dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Benden önce konuşan kardeşlerimiz fevkalade önemli hususlara değindiler. Tabi dünyada bugün hukuk sistemi maalesef yürümüyor. Hukuksuzluk sistemi egemendir. Güçlünün sistemi egemendir. Bir kısım kişiler kendi ülkesinde yapmış oldukları zorbalıkların belki binde birini yapanların iktidardan indirilmesi için gayret sarf edecek kadar küstahlaşmış durumdadırlar. İşte böyle bir ortamda ben şuna inanıyorum ki imtihan her şeyin düzgün olduğu bir yerde olmaz. Melekler imtihan edilmezler. Çünkü onların nefisleri ve kötülükleri yok. İnsanlar imtihana tabidir. İnsanlar şeytanlarla mücadele edecek, Özgür-Der'ler bu mücadeleyi yürüterek, İnşaallah Cenab-ı Hakkın onlara vermiş olduğu sorumluluğu yerine getirerek, mükafatını alacaktır.

Hasan BÜYÜR:

İçinde bulunduğumuz Özgür-Der'in kongresinin hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz ediyorum. Özgürlüğün gürleşmesi için Özgür-Der'in her alanda yaptığı özgürlük mücadelelerini takdir ve tebrikle karşılıyorum. Cesurlu, onurlu şekilde aynı mücadelelerine devam etmelerini canı gönülden arzu ediyorum.

Cüneyt TORAMAN:

Özgür-Der gerçekten çok önemli bir fonksiyon üstlenmiştir. Özgürlük en az hava kadar su kadar önemli bir olgudur. Tabi burada bazı konuşmacı arkadaşlar bahsettiler. Hukuki mücadele, sivil mücadele ben ikisinin birbirinden ayrılmasının mümkün olmadığı düşüncesindeyim. En az et ve tırnak kadar birbiriyle son derece ilintili bağlantılı. Eğer bağımsız yürütülürse her ikisi için de netice alınması mümkün değil. Uluslararası sözleşmelere bakarsak anayasaya, yasalara bakarsak uygulanan başörtüsü yasağı ile ilgili olarak başörtüsü serbestisinin nasıl yasal haline getirildiğini hepimiz gördük, yaşadık. Dolayısıyla bu sivil mücadele hukuki mücadeleden çok daha büyük önem taşıdığı düşüncesindeyim. Bence Özgür-Der'in kuruluşundan bugüne kadar önemli olan, tutulması, belli bir zeminde oturmasıydı ki bunun başarıyla gerçekleştiğine inanıyorum. Özgür-Der üç-beş arkadaşın bir araya gelip, dernek kurulması düşüncesiyle kurulmadı. Adeta dış şartlar zorladı bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı. Ve bunu da bugüne kadar başarıyla yerine getirdiğine inanıyorum.

Bundan sonra sağlam bir temele oturduğuna göre benim iki önerim olacak birincisi yatay olarak çalışmak, ikincisi dikey derinliğine çalışmak. Yatay çalışma olarak canlı bir özgürlük haritasının çıkarılması gerek. Bütün özgürlük alanlarıyla ilgili bir çalışma yapılması hatta dünyada da hangi bölgelerde ne tür ihlaller olduğu yönünde ciddi bir çalışma yapılması gerektiği hatta bu haritanın diri tutulması canlı tutulması kanaatindeyim, ikinci husus da özgürlük alanları hususunda derinlikli bir çalışmanın yapılmasıdır. Kavga, özgürlük alanlarının belirlenmesinde yaşanmaktadır. Serbest olarak hüküm getiriliyor sonra öyle oyunlar oynanıyor ki, o Özgürlük yasak haline dönüştürülüyor. Gerçekten felsefi olandan sınırların belirlenmesine kadar çok ciddi bilimsel çalışmalar yapılması gerektiğine inanıyorum.

Protokol konuşmalarından sonra gelir-gider, faaliyet, denetleme, tahmini bütçe, faaliyet raporları okundu ve ibra edildi. Dilek ve temenniler bahsinde söz atan konuşmacılar ise özet olarak şu vurgularda bulundular:

Burhan KAVUNCU:

Özgür-Der'i şimdiye kadar yapmış olduğu başarılı çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Haklar ve özgürlük mücadelesinin birçok alanlarında ciddi bir duruşu sergilemiştir arkadaşlarımız. Gerçekten yürekten kutluyorum. Ancak bu haklar ve özgürlükler mücadeleleri, ülkemizde ve dünyada çok geniş bir alana yayılmıştır. Bazı alanlarda Özgür-Der'in bulunmadığını ben teşhis ettim. Bundan sonra faaliyetlerinde bulunmamış olduğu alanlarda da Özdür-Der'i görmek istediğimizi ve şimdiye kadar ki duruşunu devam ettirmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

Bülent DENİZ:

Şahsım ve Müstakil Tüketiciler Birliği adına Özgür-Der ile dayanışma duygularımızı ifade etmek istiyorum. Bugünlerde gündemde olan anayasa değişikliğinin akabinde herhalde bu teklif için en iyi platform burası. Çünkü isminde özgürlük geçen, özgür geçen bir derneğin genel kurulu: Gelin 2002'yi bütün sivil toplum kuruluşları özgürlük yılı yapalım.

Muharrem ERGÜL:

Konuşmacılar gerekli her şeyi söylediler. Önce minik bir şiir: 'Tahir olmak da ayıp değil / Zühre olmak da / Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil / Bütün iş Tahir ile Zühre olmak da yani yürekte'. Yürekli kardeşlerimi tebrik ediyorum. Bu duruşları için. Ve rivayet o ki anlatırlar. 'İbrahim ateşte yanıyor. O esnada ateşin üzerinde minik bir kuş belirir. Gagasında küçük bir dal parçasını ateşe atmaya çalışır. İbrahim seslenir: 'hey kuş yanacaksın, uzaklaş' der. İbrahim tekrar gagasında dal parçası taşıyan minik kuşa 'o benim ateşimi artırmaz ki' der. Kuş: 'İbrahim maksat düşman olduğumuz belli olsun' der. Sonra başka kuş gagasında bir damla su yangını söndürmeye çalışıyor. İbrahim seslenir, 'hey kuş yanacaksın ne yapıyorsun' kuş: 'İbrahim maksat dost olduğumuz belli olsun'.

Hüsnü YAZGAN:

Öncelikle Özgür-Der'i onurlu ve cesur duruşundan dolayı tebrik ediyorum. Değerli bazı arkadaşlarımız hukukun içinde kalışa vurgu yaptılar. Hukukun olduğu yerde hukukun içinde kalırsınız. Yeryüzünde maalesef egemen sistemler kendi hukuklarının münafıkları durumuna düşmüşlerdir. Sonra uygulamıyorlar ki biz hukukun içinde kalalım. Bizler inandığımız gibi yaşamak istiyoruz. Bir de yeryüzünde malumunuz olduğu üzere zulmü, baskıyı yapan egemen sistemlerle dünya emperyalizmi. Bundan kurumsal ve çok güçlüler. Bu açıdan bunların karşısında onurluca durabilmek için bedel ödemeye hazır olmamız lazım. Bu yüzden özgürlükler için üzerimize düşeni yaptığımızda onlar da üzerimize gelecekler. Ancak onların da adalete ihtiyacı var. İnşaallah bir gün biz adaleti temsil ediciler olursak onlara da adil davranacağız.

Cüneyt SARIYAŞAR:

Burada bulunuşum şahsım adına Özgür-Der'in kuruluşuna katılmış olmaktan, üye oluşumdan kaynaklanan bir bulunuş ama aynı zamanda aynı paralelde mücadele eden bu bağlamda Türkiye'de belki müslümanlar içinden çıkmak özelliğini ilk insan hakları mücadelesi açısından çaba ve mücadeleyi ortaya koyan Mazlum-Der'in kurucularından ve yöneticilerinden olmaklığımla beraberdir... Hakikatler karşısında ciddi, dünya platformunda global zalim sistemler düzenler var. Zor ama onurlu bir kavganın içersindeyiz. Ama bu kavgayı başarabilmek için ayakta dimdik durabilmek için bence kendimizde olanı düzeltmek gibi bir zorunluluğumuz da var. Kendimizde olan nedir? Kendimizde olanı düzeltmemiz gereken şeyler nedir? Buna da dönüp bakmak bu mücadelenin belki de en onurlu ve erdemli yönlerinden birisi olsa gerekir. Benim özgürlük mücadelesinde, insan hakları mücadelesinde bu kavganın içersinde olan bütün kardeşlerimize acizane bir günlüğüne dönüp kendimize bakmamız, kendimizde olanı değiştirmemiz bundan arınmamız, kendimizde olanı varsa zulümden geriye kalmamız gerektiğine dikkat çekmek istedim. Bu hususta kişisel eksiklik, zaaflar değil; burada din anlayışımızdaki zulümden din anlayışımızın hayata bakışımıza getirdiği etiketlerden yola çıkmamız gerektiğine inanıyorum. Acaba biz 200-300 yıl önce insan hakları mücadelesini gündeme getirmiş olsaydık o günkü ortamda yaşamış olsaydık bu mücadeleyi kime karşı getirecektik... Kendimizde olan müslümanların içersinde olan zulüm ve zalimane davranışlara karşı duruşu da, yeterince yürekli bir şekilde dile getirmemiz gerektiğinin tekrar altını çiziyorum. Bunu da gerçekleştiren bireyler olarak onurlu duruşumuzu gelecekteki nesillere aktarabilmeyi cenabı haktan niyaz ediyorum. Özgür-Der'i de çalışmalarından dolayı kutluyorum. Her an yanınızda olacağımı da burada beyan ediyorum.

Rıdvan KAYA:

Özgür-Der yöneticilerinin uzun süredir üzerinde durduğunu bildiğim bir konunun altını kongre vesilesiyle çizmek istiyorum. Özgür-Der'in kuruluş aşamasında aranızda değildim fakat demeğin kuruluş aşamasında daha geniş bir tabana oturmaya çalıştığını müşahade ediyorum. Süreç İçersinde bunun biraz daha daralarak devam ettiğini gördük. Bunun sebepleri neler olabilir? Bunun üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum...

İlk sebep, yaşanan ortamdan, konjonktürden kaynaklanan şartlar olabilir. Yani objektif koşullar, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar gerçekten moral bozucu. Büyük engeller var. Birçok insanın hevesini, moralini bozuyor ve birçok konuda geri adımlar atılmasına sebep oluyor. Bunun için yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Bu bir mücadele. İnanan sürdürür. İnancını yitiren gider.

Bizim burada üzerinde durmamız gereken ise müdahalede bulunabileceğimiz, değiştirebileceğimiz faktörler. Bunları iki faktör olarak ele alabiliriz. Birincisi şu olabilir: Özgür-Der yöneticileri ve çalışanlarından kaynaklanmış olabilir. Hedeflerin gerçekleştirilmesi noktasında, çevredeki müslümanların olaya katılımı noktasında yeterli bir çaba ortaya koyamamış olabilirler, belki eksiklikler oldu. Becerememiş olabilirler. Diğer bir sebep ise çevredeki müslümanların bu konudaki isteksizlikleri ya da rol alma noktasında, sorumluluk alma noktasında zaaf göstermelerinden kaynaklanan sebepler sözkonusu olabilir. Bu iki sorun üzerinde tekrar durmak gerekiyor. Hem Özgür-Der yönetici ve çalışanları hem bu konuda sorumluluk sahibi müslümanlarla acaba birlikte neler yapabiliriz daha fazlası için daha iyi neler yapabilirizin üzerinde durulması gerekir. Bu kongre inşaallah buna vesile olur. Özgür-Der'i önemsiyorum. Türkiye'deki müslümanların mücadele geleneğinde mütevazi, sağlam bir halka olarak görüyorum. Bir takım müslümanlar adına güzel adımlar attı, müslümanlar arasında bir takım güzellikler oluştu. Sessizlik ortamında sos olabildi...

Son gündem maddesi seçimlerdi, Bir iki üye değişimi dışında önceki yönetim kurulu oybirliği ile yeniden seçildi. Seçimlerden sonra Özgür-Der Özgür Çocuk Kulübü söylediği bazı marşlarla kongrenin kapanışını yaptı.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR