1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Ceyhan

  3. Ölüm ne kadar uzak bize!

Ölüm ne kadar uzak bize!

Haziran 1996A+A-

Düşünmek bile çok uzak!

İhtiyarlar gibi olmak, ölümü her an zikretmek!

Bazen yatağa yakın olduğumuz hastalıklı anlarınız vardır. Bir hüzünle bakarsınız geçmişe. Geçmişin kalın duvarları sizi öylesine sıkmıştır ki özgürlüğü hissedememişsinizdir daha. Duygularınızdaki hürlük ancak bu duvarlar arasından kendinizi soyutlayabildiğiniz ölçüde vardır. Ama akşamın karanlığı değil, gündüzün aydınlığıdır size esaret zincirlerini vuran. Duvarlar yıkılsa da hapsedilen duyguların izdir sizi hayata gömen.

Yıkmak istersiniz hepsini o an. Bazen lanet etmek geçer içinizden hepsine. Hepsinden kurtulmak, bir ikindi sonrası gün batımında kendinizi bulmak istersiniz. Aşın artık hayal ürünü o küçücük dünyalarınızı ve kendi benliklerinizi! Bazen nefret edersiniz sağa sola koşuşturan niteliksiz kalabalıklardan. Ulvi olanı, fıtri olanı arar ruhunuz.

Ruhunuzu kirleten karanlığın ürperticiliği değil, gündüzün içinde kendinizi yitirdiğiniz hareketliliğidir, aslında. Göçebe ruhunuz, üzerine akşam karanlığının çöktüğü ıssız vadilerde tabiatın, rüzgarın uğultusuna karışan saflığını arar. Belki çok uzaklarda bir kaç köy evi olsun istersiniz, size yakın olan. Çöken gecenin karanlığı ile birlikte siz de o ahşap, derme çatma, gaz lambasıyla aydınlanan evinize çekilirsiniz. Karanlığı, geceyi, doğayı, vadilerden aşağı esen rüzgarı, hayatın güçlüğünü ve Ölümü hissedin. Ve karanlığın sessiz ve tenhalığında kendinizi tarif edin.

Sabah ayazında o titrek eller göğe açılsın. O şehrin çamurlu sokaklarında hızla yürürken ıslanmaktan korktuğunuz yağmuru, tarlanıza düşen bir bereket olarak görün, dualarınız arasında. Gök gürlesin, şimşekler çaksın. Acziyetinizi hissedin, Kahhar ve Rezzak olanın adını zikrederken. Sel götürürken dağı, taşı seyre çıkın, coştursun sizi bir ürpertiyle. Ve selam verin el sallayan o yalın ayak toprak kokusu çocuklara. Ve, baharın güneşiyle eriyen karın altından güler yüzünü gösteren yeşillikle birlikte, siz de hayata yeniden gülümseyin.

Evet, dinmeyen, teskin olmayan bir heyecanla yüzünüzü ölüme çevirin. Dünyanın bir köşesine attığınız çengel kıyama kalktığınızda bir ayak bağı olmasın. Ölümü hissedin, ölümü teneffüs edin, heyecanınız sizi ölümün sıcaklığına götürsün. Bir yaşlının üzerine çöken ölümün ürpertisi, kandırmasın sizi sahtecilik adına. Ve sakın olmayasınız ihtiyarlar gibi; öğüt vermede akıllı, eylemde zayıf!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR