1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Okuyucu Mektupları

Okuyucu Mektupları

Eylül 1995A+A-

Tenkiti ve eleştiriler geniş tutulmamalı

Aziz Kardeşlerim!,.

Hak Söz'ün son sayısını okuduğumda yine size yazmak istemiş, yine sevgi ve selamlarımı iletmek istemiştim. Rabbim sizlerden ve sizler gibi kardeşlerimizden razı olsun. Günümüz basın-yayın dünyasında ve sürekli yayınlarda tevhid inancımıza yabancı birçok ses ve sözle karşılaşıyoruz. Böylesi bir ortamda bizlerin ve bizlerden çok daha önemli olan tevhid inancının bir ifadesi olduğunuz için siz kardeşlerime ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Şanı yüce Rabbimizden, çalışmalarınızı lütfuyla bereketlendirmesini dilerim.

Kitaplarımızla ilgili olarak yayınladığınız değerlendirme yazıları için teşekkür ederim. Bu değerlendirmede yer alan eleştirileri de sizlerin boyutundan makul eleştiriler olarak gördüm. İslam'ın özünü oluşturan temel meselelerde ortak bir bakışa ve inanca sahip olmamıza rağmen hadislere, sünnetlere veya geleneksel kültüre yaklaşımlarımızda bazı kısmi farklılıklar olduğu kanaatindeyim. Nitekim söz konusu eleştirilerin, bu kısmi farklılıklardan kaynaklandığı inancındayım. Fakat biliyorum ki, bu kısmi farklılıklarımızı Kur'an-ı Kerim çerçevesinde tartıştığımız zaman, herhangi bir problem veya çelişkiyle karşılaşmayacağız. Rabbim nasip ederse ileriki tarihlerde hayırlı tartışmayı dergi veya kitap düzleminde gerçekleştirebiliriz.

Hak Söz dergisi hakkında bir eleştiride bulunmamı isterseniz -ki isteyeceğinizi biliyorum- Rabbimize hamdolsun ki siz kardeşlerimize yönelteceğimiz itikadı bir eleştirimiz yoktur. Usul noktasında ise küçük bir eleştiride bulunmak istiyorum. Geleneksel din anlayışını sorgularken veya nurculuk ve tarikatçılık gibi olayları değerlendirirken rahmetli Ercüment abimiz gibi batıla ve batıl görüşlere geniş bir cepheden taarruz ettiğiniz kanatindeyim. Bu taarruzun (hakka taraf kimseler için) bazı kısmi müsbetlikleri olsa da, hiç kuşkusuz ki tenkit ve eleştirilerin geniş tutulmasıyla ilgili bir hadisedir. Tenkit ve eleştiriler geniş tutulduğu zaman ise tartışılmaz tenkit ve eleştirilerin içine tartışılabilir tenkit ve eleştiriler de girmektedir. İşte (bize göre tartışılmaz bir nitelikte olsa da) muhatap aldığınız veya müslüman kamuoyu tarafından tartışılabilir nitelikte olan bu tenkit ve eleştiriler, karşı tarafın taarruz cephemizi deldiği ve kendilerine çıkış yolu bulduğu yerler oluyor. Nitekim on ayrı tenkitle karşılaştıkları zaman, tartışılmaz dokuz tenkide pek değinmeyip, tartışılabilir olan bir tenkidi hararetle savunan ve bu savunuyla tüm tenkitleri cevaplandırdığını zanneden kimselerle sizler de karşılaşıyorsunuz. Oysa bu insanları günümüzdeki müslüman kamuoyu tartından tartışılmaz olan tenkitlerle karşı karşıya getirirsek, İşimizin daha kolay olacağını umuyorum.

Selam ve rahmet üzerinize olsun aziz kardeşlerim.

Mehmet Alagaş

Seyyid Kutub'u sahiplenerek tartışmak!

Öncelikle sizleri tebrik ediyoruz. Ağustos sayınızla gerçekleştirdiğiniz Kutub soruşturması için... Seyyid Kutub bugüne kadar böylesine ciddi olarak ele alınmadı. İlkelerin yerine pragmatizmin yaygınlaştığı bir dönemde, Kutub'un bizlere kazandırdığı bakış açısı ya ölçüsüzce karalanıyor ya da duygusal olarak savunuluyor. Bu soruşturma bu ölçüsüzlüğe bir uyarı oldu. Özellikle de konuyu daha detaylı olarak işleyebilen Hamza Türkmen ve Dücane Cündioğlu'nun Kutub'u ve Kutub'tan etkilenenleri ölçülü ve sahiplenici bir üslup içinde eleştirileri için de tebrik ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Malatya'dan bir grup müslüman

"Yılışık FM'lerin, yılışık yapımcıları"

Batı Avrupa'dan tatilini geçirmek için Türkiye'ye geldiği anlaşılan Nevzat Ahmet kardeşimiz, İstanbul'dan gönderdiği mektubunda, Türkiye'de bulunduğu sırada müslümanların kurduğu radyoları izlediğini ve hayal kırıklığına uğradığını belirtiyor. Uzun süren mektubunda Allah rızası için kurulduğunu düşündüğü bu tür radyoların yayınlarını dinlediğinde bu inancını yitirdiğini, ekonomik endişelerin, şan ve şöhret edinme duygusunun ön planda olduğuna vurgu yapıyor ve yanlışlıklara serzenişte bulunuyor. İşte eleştirilerinden bir bölüm:

"Aman Allah'ım bu ne lakaytlık, bu ne yılışıklık. Sizler İslam'ın tebliği için mi çalışıyorsunuz, yoksa bu tavrı kullanarak başka emellerinize mi ulaşmaya çalışıyorsunuz. Daha dün müziğin haram olduğuna fetva veren şıhların, bugün adlarına müzik parçaları armağan ediliyor. Yarışma programları adı altında genç bayanların ön planda olması garipliğin bir başka yönü. Bayanların programlara katılmaları haklarıdır. Ama bunun bir adabı bir erdemi olmalıdır. Bu programlarda namahremlik kaldırılmış, sanki herkes birbirinin mahremi olmuş. Yarışma programı hazırlayan yılışık beylerin "alo adınız" dedikten sonra sordukları sorulara bakın: Yaşınız? Nereden arıyoruz? Nereliyiz? Ne İş yapıyoruz? Bekar mıyız? Sanane yılışık adam! Alalemin hanımına, bacısına, kızına bu soruları sorman, yarışmanın şartlarından mı? Ya gece yarısı müslümanlara hitap ettiği bilinen bu FM'lerde yapılan geyik muhabbetlerine ne demeli?"

Nevzat Altıner

Dikilen elbiseler Kur'an'a giydirilmesin!

Hak söz'ün 50. sayısında "Kıssaların Vakiliği Problemi" konusunda Ömer Mahir Alper'in yazdığı yazı bu mektubu kaleme almama neden oldu. Yazıyı -çok kere- ilgiyle okudum. Halefullah isimli zatın ortaya attığı bir iddiaya cevap olması bakımından önemli buldum bu yazıyı. Ve uğraş verilmesi gereken bir yığın önemli konu var iken çevremizdeki müslümanların -fantazi bir ilgi ile- bu vb. konularla hemhal olmalarını Kur'an müslümanları adına esef verici buluyorum. Yayınladığınız bu yazı geç bile kaldı. İnsanlar, müslümanların uğraşması gereken kimliğimiz ve pratiklerimizle ilgili yığınla konu dururken bu ve benzeri konularla ihtilaf etmekteler. Olayın kronikleştiği müşahhas da bir örnek vereyim dilerseniz. Efendim müslümanın biri -ki tabir veya deyim caizse 'mealci' zihniyetti biri- Kehl Süresinin sonunda geçen Musa (a) ile Allah'ın Kulu arasındaki ilişkide 'zayıf davranışları'(!) Musa'ya yakıştıramıyor. Ve bu arkadaş, O Musa'nın bizim Musa olmadığını sadece isim berzerliği olduğunu iddia ediyor. Düşünebiliyor musunuz? Kendisine bunu izah etmeye çalıştığım halde arkadaş; "Nuh deyip peygamber dememek" hesabı, konuyu bir kere daha irdeleme gereği bile duymuyor. Bu gibi kafalar, diktikleri elbiseyi Kur'an'a giydirmeye çalışıyorlar.

Dileğimiz, yargılarımız Kur'an'a göre oluşturulsun, Kukanla ilgimiz yaşantımız için olsun; Önyargılar, -salt- aklın ürettikleri Kur'an ile meşrulaştırılmaya çalışılmasın.

Harun Gök / Kozan

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR