1. YAZARLAR

  2. Özgür-Der

  3. Müslüman Kadının Problemleri

Müslüman Kadının Problemleri

Nisan 2000A+A-

8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, Özgür-Der, Kadırga Kültür Merkezi'nde Müslüman Kadının Problemleri'nin tartışıldığı bir panel düzenledi.

Konuşmacı olarak Mukaddes Özkan, Yıldız Ramazanoğlu. Sibel Eraslan ve Özgür-Der başkanı Hülya Şekerci'nin yer aldığı paneli Hülya Alper yönetti.

İlk konuşmacı olan Mukaddes Özkan insanlık tarihinin derinlerine inerek, o günden bu güne kadına nasıl bir görev biçilmiş, kadın toplum içinde ne imiş, nereden nereye gelmiş, İslam'da bugünkü konumu niye sorgulanmıyor gibi önemli konuları ele almak istediğini belirtti. Tarihsel çizgide toplumların kadınlara bakışım, kadınların bu toplumlar tarafından nasıl değerlendirildiğini nakletti. Hint'te, Babil'de, İsrail hukukunda, İslam'dan önce İran'da, eski Yunan ve Roma'da eski Çin, İngiltere, Türkler ve Arabistan'da kadına nasıl bakıldığından bahseden M. Özkan, toplumların kadın anlayışlarını da karşılaştırmalı olarak nakletti. Aşağılanan, hor görülen, yok sayılan kadının ancak İslam'ın gelmesiyle birlikle ilk kez gerçek değerine kavuştuğunu belirtti. Fakat zaman içinde erkeklerin İslam öncesi geleneğe dönüşü ile kadın anlamını yeniden yitirmeye başladı. Kadının, erkeğin hayatını kolaylaştırmak için yaratıldığına inandırılmaya çalışıldığını söyledi. Fakat bu konuda sadece erkeklerin suçlanmasının yanlış olduğunu belirterek, kadının toplumda yerini almasını ve oraya sahip çıkmasının gerekliliğini vurguladı. İki farklı fıtratı dengeye oturtmanın gerekliliğinden bahseden Özkan, konuşmasına şöyle devam etti. Batı'da fıtratlar zorlanarak bir yarış başlamıştır. Feministler kadın erkek eşitliğini ispatlamak adına erkek üstünlüğünü kabul etmiş onlara yetişme gayreti içine girmişlerdir. Müslüman kadın kendi inançlarının kaynağına dönmesi gerekirken batılılaşmayla birlikte kadın erkek eşitliği adına yaratılışa aykırı sloganların peşine düşmüştür. Özkan, İslami olmayan bir düşüncenin insani olmayacağını da belirtti.

Toplumumuzda batılı bir tabir olan "Kadınlar Günü"nün rağbet görmesine rağmen kendi değerlerine yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor olmasının tehlikesine dikkat çeken Özkan, Allah'a teslim olmak yerine "İnsan Hakları" kurallarına teslim olmak gibi yanlışlara düşülebileceğini belirtti. Kadınların hicri 622'de hakların en güzeline kavuştuğunu söyleyen Özkan, kadın için de erkek için de bütün sorunların çözümünün Kur'an ayetlerinde olduğunu ifade etti. Müslümanlar'ın Allah'ın kuralları dışında ibadet ve bayram günleri belirlemeleri inançlara ihanettir. Müslüman kadın, ''Kadınlar Günü"nü kutlamak yerine, bu günlerin ne sebeble çıktığını araştırmalı. Geleneğin çemberini kırıp İslamın kendisine tanıdığı haklara sahip çıkmalı, diyerek konuşmasını sonuçlandırdı.

Ardından Sibel Eraslan, kadının siyaset hayatına katılımını anlatmak üzere söz aldı. 8 Mart'ın müslümanların bir araya gelerek değerlendirmeler yapmak için iyi bir vesile olarak gördüğünü aktaran Eraslan kendini muhalif kanatta tanımlayarak, mazlumun yanında yer aldığını söyledi. 1857 yılında dokuma işçisi olsaydık kadınların direnişine katılmanın bizler için kaçınılmaz olacaktı, dedi. Siyaset dünyaya gelişle alakalı gören Eraslan hakların kazanılması çalışmasının da siyasal olduğunu söyledi. Türkiye'de kadının 1934'ten beri değil, 13.y.y.dan itibaren siyasal yaşam içinde olduğuna değinen Eraslan, Selçuklu'da ve Osmanlı'da kadın çalışmalarının varlığından bahsetti. Batılı anlamda hakların elde edilmesinin Osmanlının yenileşmesiyle ilgili bir süreç olduğunu, bunun 1839'lara dayanan Tanzimat, Meşrutiyet ile ulus devlet olma çabası ile ortaya çıkmaya başladığını belirten Eraslan, konuşmasını şöyle sürdürdü: Dayatma ile uluslaşmayı yaşayan bir milletin içerisindeki kadınların, siyasal anlamda vatandaşlık hakkı elde etme çabalarının bu tarihlere dayandığını ifade etti. "Kadın Hakkı" meselesi Batılılaşmaya paralel tartışılmaya başlanmış. Türkiye'de kadının siyasetteki yeri kültürel ve sosyal bütün değişmeler gibi devrim mantalitesiyle zorlamayla gerçekleşmiştir. Türkiye'deki kadınlar kadın haklarını ikram olarak ihsan olarak almışlardır. Bu yüzden bugün hak anlayışımız oturmamıştır dedi.

Haklar konusunda siyasete hep ümitle baktığını söyleyen Eraslan, Merve Kavakçı olayı ile başörtülü kadınların siyasal hayattan püskürtüldüğünü, reddedildiğini, depolitize edildiğini kaydetti ve kendisinin bu meclisten, kendisiyle İlgili bir çözümü ne kadar bekleyebileceğini sorarak konuşmasını noktaladı.

Ardından söz alan Yıldız Ramazanoğlu 21. y.yıla girerken "çağdaş ve müslüman kadın nereye doğru gidiyor? sorusunun üzerinde durdu.

Avrupa'nın skolastik dönemini yaşamış kadın ile günümüz müslüman kadın, arasında karşılaştırmalar yapıldığını söyleyen Ramazanoğlu, 13. y.yıl'dan itibaren müslümanların aydınlanma sürecine girdiğini ve kadınların gelişim kaydettiğini belirtti. Aydınlanma süreci sekteye uğrayınca tarih içinde kadının hakları elinden alındı ve müslüman kadın geri adım attı. Peygamberimiz zamanında itikafa giren, cuma, bayram, cemaat namazlarına katılan kadınlardan bahseden Ramazanoğlu, her yerde duygu ve düşüncelerini dile getiren sorular soran, cevaplar üreten kadınlar nereye gittiler diye sorarak, bütün İslam dünyasındaki kadınların kendilerini oluşturmak kendilerini gerçekleştirmek için fırsat eşitliğine sahip olup olmadığını sorguladı. "Oku" emriyle başlayan bir dine muhatap olan kadının okuma yazmasının bile kerih görülen, dünyadan, dünyanın gidişatından tamamen koparılmış, tarih dışı bırakılmış, tamamen edilgenleştirilmiş, kulluğunu bile kocasının donanımı ile gerçekleştirmeye çalışan kadınların nerden geldiğini sorgulayışı dikkat çekiciydi.

Feministleri değerlendirirken de Ramazanoğlu, kadın konusundaki karanlığın aydınlanması için yeryüzünde çaba sarfedenlere saygıyla bakılması gerektiğine değindi. Bunun yanında feministlerin evrensel kurtuluşu önerirken çok kötü durumdaki kadın meseleleri ile ilgilenmediler diyerek, Mısırlı müslüman kadınların feministlerle birlikte çalışmasını örneklendirdi. Mısırlı müslüman kadınların; bizim ülkemiz yağmalanırken feministler erkeklerle beraber yağmalamıştı. Neden işgal ediyorsunuz, onları kendi topraklarında köle durumuna düşürüyorsunuz?" diye sorduklarını aktardı. Türkiye'deki kadın anlayışına da değinen Ramazanoğlu zihinlerde kadının geri planda oluşunu sergiledi. Kadından yazar olamaz, tercüme yapamaz ön yargısının örneklerini verdi. Kadın üzerinde yapılan modernleşme çalışmalarının, romanların bile orjinallerinin değişmesini gerektirecek kadar ileri boyutlarda olduğunu Çalıkuşu romanındaki Feride tiplemesinin ilk yazılışı ile bu günkü basımları arasındaki farkı belirterek gösteren konuşmacı sekülerleştirilmiş Feride ile karşımıza karton tiplerin koyulduğunu ve bu yolla örnek alınması gereken tiplerin bunlar olduğu, bu tarz hayatların benimsenmesi gerektiğinin empoze edildiğini ifade etti.

Son olarak Ramazanoğlu "21. yüzyıl'a girerken yeryüzündeki müslüman kadın çok büyük bir kesimi olarak birlikte İslami eğilimlerimizi, peygamberimizin yoluna olan inancımızı, imanımızı ve güvenimizi tazeleyerek, çok daha hızlı yol almamız gerekirdi. Bizim komplekse kapılacak hiçbir şeyimiz yok, her şeyimizi kamuoyunda tartışabiliriz" diyerek sözlerine son verdi.

Son sözü konuşmacılardan Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci aldı. Şekerci, genel olarak kadının ikinci plana itilmesini değerlendirdi ve İslam'ın konuya bakış açısını aktardı. Şekerci, kadınların sosyal meselelerde çok ilgili olmamaları gerçeğinden hareketle, toplumu değiştirme ve dönüştürme açısından geri planda kaldıklarını vurguladı. Bu sorunun kadınların yaratılışları ile mi, yoksa tarihsel şartlar sonucu mu bu hale geldiği tartışmasını açtı. Birinci iddiayı reddederek, tarihsel süreçte kadının ne şekilde pasifize olduğunu, açıkladı. Savunmacı tavırlara da değinen Şekerci, önce geleneksel kesimden örnekler verdi. İslam'a özellikle kadın konusunda saldırılar olduğu zaman kadının saklanması, örtülmesi, gerektiği bunun onun elmas gibi değerli olmasından kaynaklandığı gibi görüşlerin varlığından bahsetti. Yine geleneksel kesimin kadına "esfeli safilin" olarak baktığı, fitne unsuru kabul ettiği, yaratılışta, ahlakta, ahiret ve dünyada ikinci planda değerlendirildiği üzerinde durdu. Bu kanaldan gelen haberlerin seçici bir şekilde kadının olumsuz yönleriyle aktarıldığı, peygamber döneminde kadının işlevinin gizlendiği görüşlerini sundu. Gelenek tarafından peygamber'in hastalanan kadınların evine kadar gidip geçmiş olsun dediği, Medine'de eşlerinden ayrı olarak biat ettikleri, İslam'ın yayılmasındaki aktif rolleri, cemaat namazlarına katılımları, aktif ticarete katılan kadınların Rasule gelip ticaretle ilgili sorular sormaları gibi rivayetlerin atlandığı, görmezden gelindiğini aktardı.

Şekerci bir tehlike olarak da kadının örtüsünü korusa da düşünce olarak modern değerlerin etkisinde kaldığından bahsetti. Modern düşüncenin etkisinde olanların "bizim onlardan neyimiz eksik ki?" gibi bir yaklaşımla batı tarzı yaşama talip olduklarını aktardı. Kur'an'da kadına verilen haklarla bulunan yer arasındaki uçuruma dikkat çekti.

Savunmacı yaklaşımların ötesinde ne yapmalıyız, neleri gündeme getirmeliyiz sorusunun üzerinde duran Şekerci, kompleksiz bir şekilde açıkça müslüman kadının sorunlarını gündeme getirip, çözüm arayışları içinde bulunabileceğimiz mesajı ile konuşmasını sona erdirdi. Sorular bölümü ile panel neticelendirildi.

Program kadın sorunları ile ilgili bir panel olmasına rağmen dinleyiciler bölümünde en az kadın dinleyiciler kadar erkek dinleyicilerin de olması sorunların tek cinse ait olmadığını gösteriyordu. Bu durum, çözüme dönük paylaşıma dair umutlar vadediyordu.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR