1. YAZARLAR

  2. Kenan Alpay

  3. Kayıp Silahlar: Karartılan Umutlar

Kayıp Silahlar: Karartılan Umutlar

Nisan 2000A+A-

Türkiye'de devletin herhangi bir iş yaparken sahip olduğu mantık ne ise geçtiğimiz Şubat ayında kamuoyuna yansıyan 'kayıp silahlar' skandalı da aynı mantık örgüsünün bir ürünüdür. Bu mantık örgüsü 'kutsal devlet' veya 'hikmet-i hükümet' kavramları ile izah edilemeyecek, geçiştirilemeyecek kadar girift bir şekilde tecelli ediyor. İktidarı ele geçirme ve sürekli kılma hırsının her türden hile ve şiddet unsurunu meşru ve gerekli kıldığına olan inanç Türkiye Cumhuriyeti Devleti temsilcilerine de oldukça geniş bir hareket imkanı sağlıyor. Fakat bu geniş hareket imkanı içerisinde yapılıp edilenler genelde kirli, karanlık ve gayrı meşru bir zeminde hayat buluyor.

Cumhurbaşkanı Demirel'in, kamuoyuna 'Batman Bataklığı' şeklinde yansıyan skandalın bir parçasını oluşturan, 'kayıp silahlar' ve 'Karma Özel Harekat Birliği" ile ilgili söylediği "Devlet bazen rutinin dışına çıkar" sözleri, sorunu bir yönüyle merkezinden saptırıcı bir itiraftır. 'Rutin dışı', bir devlet felsefesidir. Laik devletin tüm birimlerini kuşatıp nüfuz etmiştir bu felsefe; anlayışıyla, pratiğiyle, kanunuyla, kurumuyla. Ve bu kuşatıcılık bazen değil, süreklidir; devletin temsilcilerinden bazılarını değil, tamamını kapsıyor. Bu sebeple Demirel'in hükümet, vali, asker, polis, yargı değil de "devlet rutinin dışına çıkar" sözü tam isabettir. Bir zamanların Emniyet Genel Müdürü, şimdinin DYP Genel Başkan Yardımcısı Saffet Arıkan Bedük'ün söylediği gibi; "Demirel, devleti iyi bilir." Doğal olarak devleti oluşturan birimler kendi güçlen, imkanları nispetinde rol alıyor, rol veriyor, astları yönetiyor veya üstlerin yönetimine tabi oluyorlar. Sistemi oluşturan parçalar bütünden bağımsız veya farklı değiller. Aksine bütün parça ile parça bütün ile anlam kazanıyor.

Parça-bütün arasındaki uyum-ahenk, Beykoz-Kavacık'taki ilim örgütüne dönük operasyonla başlayan süreçte İlim örgütü ile devletin çeşitli birimleri arasında ortaya çıkan kirli ilişkilerde bir kez daha kendini gösterdi. Düzenin MİT-JİTEM, Emniyet ve Özel Harp Dairesi kanallarıyla Susurluk Çetesi tarzında örgütlendiği taşeron bir cinayet şebekesinin planlananın ötesinde ortaya dökülen kirli çamaşırları bu anılan ilgili kurumlar arasında ve içinde aklanma manevralarını ve propaganda savaşlarını hızlandırdı.

Kavacık operasyonuyla birlikte İlim Örgütü üzerinden sürdürülen özel harp yöntemlerinde yeni bir safhaya girildiği gözlendi. Yeni safha "devletin yedeği ilim örgütü" eliyle vurmaktan "şeriatçı ilim örgütü" üzerinden İslami çevrelere darbe vurma safhasıdır artık. Ama bugün(!) bu örgütün ortaya çıkarılan silahlarıyla, karargâhlarıyla, aldıkları eğitimleriyle, dokümanlarıyla gözaltında kaybetmeleriyle neredeyse her taşın altından devlet çıktı. Devletin o bildik usûlü, her yerde sinsice sırıtan o çirkin yüzü bu defa İlim örgütünün karargah ve hücre evlerinde ele geçirilen silahlarla kendini gösterdi.

Gladio'nun OHAL Bölgesi'nde ve Batman özelinde 90'lı yıllarda yürürlüğe koyduğu yeni strateji şöyle gelişti: Korucu, polis ve jandarma unsurlarından oluşturulan Karma Özel Harekat Birliği, Başbakanlığın oluru ile 3 Mart 1994 tarihinde Batman'da içişleri Bakanı Nahit Menteşe'nin de katıldığı bir törenle eğitimini tamamlayanların yeminleri yaptırılarak göreve başlatılmıştı. Birlik unsurları için ilk etapta Gercüş, Kozluk ve Sason ilçelerinde karargâhlar kurulmuş; yatak, mutfak, tek tip üniforma, silah ve teçhizatla teçhizi sağlanmıştı. Karma Birlik'in oluşumu için dönemin Başbakanı Çiller'in 15 Temmuz 1993 tarihli oluru ile Türkiye genelindeki fakir vatandaşlara yardım etmek için faaliyet gösteren Fak-Fuk Fon'un kaynaklarının % 75'i Batman Valiliği dahil Güneydoğu'daki savaşa doğrudan veya dolaylı katkıda bulunan resmi-gayri resmi birimlere savaş ve propaganda giderlerini karşılamak üzere tahsis edildi.

Fak-Fuk Fon'dan Örtülü Ödeneğe aktarılan para 1993 yılında 7 trilyon, 1994 yılında 11.7 trilyon, 1995 yılında ise 25.1 trilyon lira tutarında. Sinema Sanatçıları Fonu, Çevre Fonu, Tanıtma Fonu, Fiyat İstikrar Fonu, Destekleme Fonu, Kamu Ortaklığı Fonu vb. fonlara yapılan aktarmalarla devlet savaşın çok yönlü bir cepheler savaşına dönüşmesini sağladı. Üstelik asgari ücrete mahkum ettiği, vergilerle boğduğu alt ve orta gelir grubuna dahil halkın paralarıyla yapılıyor tüm bunlar.

Batman Skandalı'nda skandala yol açan gelişmeler nelerdi? Öncelikle devlet savaşta harcadığı kaynakların tamamını gizli ve usulsüz bir tarzda halkın cebinden apartıyor. İlim örgütüne yönelik operasyonlarda hücreevi ve sığınaklarda ele geçirilen silah ve mühimmatın roketetar, makinalı tüfek, el bombası, boğma teli, susturucu, suikast silahı dahil bir tabur askeri tam teçhizatlı donatabilecek evsafta olması dikkatleri, silahların kaynağı ve işlevine yöneltti. Çünkü Batman Valiliği 1994-96 yıllarında 13 kalem halinde silah ve askeri araç ithal ediyor ve bu ithalatlardan biri, 507.000 $ tutarındaki parti, gümrüklere haber verilmeden ithal ediliyor. Tıpkı Susurluk çetesinde olduğu gibi. Ertaç Tinar'ın Hospro ve Bulgar Gizli Servisi'nin Kintex firmaları üzerinden İsrail'den satın alınan silahların kaçak olarak ülkeye sokulduğu ve bizzat devletin resmi-gayri resmi görevlilerince kullanıldığı tespit edildi. Dönemin Batman Valisi'nin "Silahların jandarmaya, polise, MİT Bölge Müdürlüğü'ne ve JİTEM Meydan Komutanlığına verildiğini" söylemesine rağmen seri numaraları dahil, silahlarla ilgili hiçbir resmi kayıt yok.

Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanı M. Keçeciler "Bu rejim il valilerine ithalat yetkisi vermiyor." derken dönemin Batman Valisi S. Sarman ise; "Madem benim ithal etmeye yetkili olmadığını söyleniyor, o zaman neden devletin tüm resmi kurumları bu ithalatı yapmaya izin verdi?" diyor. Gümrük Müşteşarlığı'na göre ateşli silahları Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, OHAL Bölge Valiliği ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ithal edebilir. Bu ithalat için içişleri ve Milli Savunma Bakanlığı'ndan onay alınması gerekiyor. Aksi takdirde ithalat yapılamıyor. Ama devlet her zamanki gibi kendi kurallarını da çiğniyor. Silahlar ülkeye kaçak olarak sokuluyor, Peki kaçakçılık, ithalat yetkisi olmayan Batman Valiliği'nce mi organize ediliyor? Gümrük kontrolünden muaf herhangi bir kurum veya kuruluş var mı Türkiye'de? Gümrükler Genel Müdürlüğü'nün açıklamasına göre söz konusu ithalatların iki partisinde eşyaların kaydı görülmemektedir: "Belgelerin tetkikinden söz konusu ithalatın bir sahadan getirilmesi nedeniyle de gümrükçü talep edilmediği görülmektedir. Askeri havaalanlarına iniş kalkış yapan uçakların gümrüklerce kayıt altına alınması mevzuat hükümlerine uygun bir işlem değildir. Bu durumda konu idaremizi aşmaktadır."

Kaçak ve kayıp silahlar skandalının kamuoyunda tartışıldığı iki-üç haftalık zaman diliminde askeri havaalanlarına iniş-kalkış yapan uçaklar üzerine mercek tutulup tartışılmadı oysa. Fakat yıllarca gümrük müdürlüğü yapmış ve şu anda Net Gümrükleme'nin sahibi olan Türkan Cerrahoğlu bahsi geçen kaçak silahların kendileri tarafından getirilmediğini ve gümrükten silah sokulmasının mümkün olmadığını ifade ederken şunları söylüyordu: "Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'nın haricinde hiçbir kurumun kargosu gümrükte kontrol edilmeden yurda sokulamaz." Bu durumda silah kaçakçılığını ve bu arada kaybedilip PKK ile mücadelede kullanılmak üzere bir kısmı İlim örgütüne hibe edilen ve güya bugünkü operasyonlarda İlim örgütü itirafçıları tarafından yapılan yer göstermeler sonucu bulunan cephaneliklerin faturasını bir ilin valisinin kural tanımazlığına vermenin arkasında kirli bir devlet felsefesinin, kirli bir devlet örgütlenmesinin ve kirli bir propaganda savaşının karanlık amaçları yatmaktadır. Felsefesiyle, örgütlenmesiyle, propagandasıyla komitacı bir devlet geleneğinin binlerce kirli çamaşırlarından saçılan son bir örnekti sadece Batman Skandalı.

Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener 1990'lı yıllarda OHAL Bölgesi'nde görev yapan geçici köy korucularına "menşei belirsiz" 22.779 silah dağıtıldığını ve balistik incelemesi yapılmadan kullanılmak üzere ruhsat düzenlenen kirli silahların devlet eliyle aklandığını ortaya koyuyordu.

Bütün bu olanların Genelkurmay'a rağmen, onun bilgisi ve onayı dışında olabilmesi mümkün mü? Ne diyor Vali Sarman; "Genelkurmay Başkanlığı da silahların ithalinde bize yardım etti." İthal edilip akıbeti meçhul hale getirilen silahların İlim örgütüne geçip geçmediği konusunda ise "Bu silahların değişik kesimlere gitmesi benden sonraki dönemde gerçekleşmiş olabilir." Adeta devleti temsil eden hiçbir kimsenin sorumluluğu üzerine almadığı, topu hep bir diğer kuruma pas ettiği laçkalığa, Vali kendini savunmak için yine bir diğer kurumun gayri meşruluğuna dikkat çekiyor. "Hizbullah hücrelerinde MKE yapımı el bombaları bulundu. Biz hiçbir zaman MKE'den el bombası satın almadık. Asıl bu araştırılsın."

Kirli ve karanlık işler özellikle birbiriyle içice geçmiş, girift bir tarzda planlanarak içinden çıkılmaz bir hale getiriliyor. Devlet cinayet işler-işlemez, silah kaybeder-kaybetmez, rüşvet alır-almaz, işkence yapar-yapmaz, kuralları çiğner-çiğnemez tarzı tartışmalar kurulu düzenin çirkin yüzünü görmek istemeyen-göstermek istemeyenler arasında sürüp gidecek. Ta ki özgür, cesur ve kitlesel bir irade ortaya konana kadar.

Devletin silah kaybedip-kaybetmediği, kaybolan silahların kimlere, niçin verildiği, hangi amaçların gerçekleştirildiği tartışmaları elbette önemli. Fakat bu ülkede devlet neler kaybetmiyor ki, bir düşününce kaybedilen o kadar çok şey var ki, silahlar bunlar arasında kaybolup giderler.

Asgari ücretle halkın emeğini kaybeden devlet, holdinglere verdiği kredi ve teşvikleriyle halkın yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kaybediyor. Köyleri-ormanları boşaltıp yakarak haritadan kaybeden devlet gözaltına aldığı insanları işkence altında ölüm veya intihar vakalarıyla kaybediyor. "Türkiye Türklerindir", sloganıyla diğer ırkların meşru varlığını kaybeden devlet her mekana yerleştirdiği tele kulaklarla haberleşmenin mahremiyetini kaybediyor. Halkın kestiği kurbanların derilerine THK aracılığıyla el koyup bedelini kaybeden devlet, yurtiçinden ve yurtdışından depremzedeler için gelen yardımları Kızılay'ın depolarında buharlaştırıp kaybediyor. Batırılan bankalarla ekonomik istikrarını kaybeden devlet gece gündüz vizyonda tuttuğu paparazzi ve televole çılgınlıklarıyla halkın akli melekesini kaybediyor. Yazının girişinde ifade ettiğimiz gibi devletin mantık örgüsü değişmiyor, değişmesi teklif dahi edilmeyecek böyle giderse. Ta ki toplum ve toplumun öncülüğüne soyunanlar kendilerini değiştirene dek...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR