1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Mahkemeler

Mahkemeler

Şubat 1996A+A-

Tahir Gül ve Arkadaşları İle İlgili Dava

15 Ocak tarihinde devam edilen duruşmada sanık avukatları esas hakkındaki savunmalarını yaptılar. Müvekkillerinin herhangi bir suç işlemediğini söyleyerek beraatlarını istediler. Tahliye taleplerini mahkeme reddetti. Bu davada halen Tahir Gül ve Muhammed Şerbetçi tutuklu bulunuyor. Duruşma, eksik savunmaların tamamlanması için 16 Şubat 1996 saat 10'a bırakıldı.

Mehmet Pamak Yeniden Yargı Önünde

İstanbul 4 No'lu DGM'de yargılanarak beraat eden Pamak'ın dosyası Yargıtay'dan aleyhte bozularak döndü. Davaya 14 Şubat tarihinde saat 9'da devam edilecek. Mahkeme bozma kararına uyarsa, dosyada bilirkişi incelemesi yapılacak. Çünkü kararın bozulma sebebi bu idi. Bu bozma kararı ile Yargıtay, kendi hakimine güvenmemiş olduğunu bir kez daha gösterdi.

Cengiz Sarıkaya'nın Davası

İşkence nedeniyle felç olan ve sağlık durumu hâlâ düzelmemiş olan Cengiz Sarıkaya'nın duruşmasına 13 şubat 1996 saat 10'da devam edilecek. Sarıkaya'nın, sağlık durumunun düzelmesi halinde Önümüzdeki celselerde mahkemeye gelip ifade vermesi bekleniyor.

Nurettin Şirin' e Yeni Bir Hapis Cezası

1993 yılının Mart ayında Ankara Demet Kültür Sarayında düzenlenen Kudüs Günü anma toplantısında Türkiye Cumhuriyeti'ni küçültücü sözler kullandığı gerekçesiyle Nureddin Şirin hakkında TCK'nun 159. maddesi gereğince soruşturma açılmıştı. Ankara 11. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen duruşmalar neticesinde 13 aylık mahkumiyet cezası verilmişti. Temyize gönderilen karar, Yargıtay'da onaylanınca Nureddin Şirin'in cezası kesinleşmiş oldu.

İslami Hareket Ana Davası

İstanbul 3 No'lu DGM'de 29 Ocak 1996 günü devam edilen davada, daha önce savunmalarını yapmamış olan avukatlar, müvekkilleri için esas hakkındaki savunmalarını yaptılar. Duruşmaya geçtiğimiz günlerde düzenlenen İslami Hareket operasyonu dolayısıyla tutuklanmış bulunan ve bu dosyada tutuksuz yargılanan Av. Hüsnü Yazgan da katıldı.

Duruşmada Av. Hüsnü Yazgan yeniden gözlem altına alınması esnasında kendisine yine işkence yapıldığını söyledi. Önümüzdeki celse karar verilmesi beklenen davanın yargılaması 29 Mart 1996, saat 14'e bırakıldı. Yazgan savunmasında şunları söyledi:

"Türkiye'de sistemli işkence, devlet politikası haline gelmiştir. Sistemli işkencenin örnekleri sayılamayacak kadar çok olmasına rağmen siyasi yetkililer ve bürokratlar 'Türkiye'de işkence yoktur' açıklamalarını tekrarlamaktan vazgeçmemişlerdir. Tam üç yıl sonra tekrar gözlem altına alındığımda işkencenin artan yeni yöntemlerle devam ettiğini gördüm. Ancak bugün kamuoyunda işkence konusunda yeni ve önemli gelişmeler olmaktadır. Bu gelişmeler gözlem altı aşamasında düzenlenip delil olarak dosyaya ko­nulan belgelerin niteliği açısından önem arzetmektedir. Bu yönü ile davamızla ve benimle ilgili zincirleme devam etmekte olan hukuk dışı uygulamaları doğrudan ilgilendirmektedir.

Cezaevlerinde bulunan bazı hükümlü ve tutukluların katledilmeleri ve cenazelerinin ailelerine teslim edilmeyerek polislerce gömülmesi üzerine toplumsal bazı olaylar meydana geldi. Bu olayları yerinde izlemek üzere olay yerine giden bir gazeteci gözlem altına alındı, gözlem altında işkence ile öldürüldü. Bu olayın akabinde İstanbul Emniyet Müdürü, "gözlem altı kaydı yoktur" açıklamasını yaparken İçişleri Bakanı da, "duvardan düşerek ölmüştür" diyebilmiştir. Ancak işkencede öldürülenin bir gazeteci olması nedeniyle medya saf değiştirmiş ve oklarını işkencecilere yöneltmiştir.

Zoraki soruşturma sonucunda devlet ve devletin işkenceci memurları suçlu bulunmuş, gazetecinin gözlem altında ve işkence ile öldürüldüğü açıklanmıştır. İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı: "Bilelim ki, sıra bize de gelebilir" diyerek endişesini dile getirmiştir. İçişleri Bakanı ise: "Başta Göktepe'nin annesi ve ailesi olmak üzere Türk basınından özür diliyorum" şeklinde özür dileyerek resmen devlet eliyle işkencenin yapıldığını kabul etmiştir.

İlginç bir başka gelişme ise, işkence ile ölüme sebebiyet verdiği için gözlem altına alman polis memurunun gözlem altında işkence gördüğünü beyan etmesi ve işkence raporu almasıdır. Evet, işkenceci polise polis arkadaşları tarafından işkence yapılmıştır.

Eğer işkencede öldürülen bir gazeteci olmasaydı, medyanın gündemine dahi girmez ve olay aydınlığa kavuşamazdı. 1993'ün başında henüz yargılanmadan medya tarafından mahkum edildik. Üç yıl sonra yine dışımda gelişen bir yargısız infaz olayına medya ve polis işbirliğiyle adım karıştırıldı. Daha bir gün önce DGM'de duruşmaya girdiğim halde, birçok cinayetin faili olarak üç yıldan beri arandığım, kilit adam olduğum haberleri yayınlandı. Hem de bu olaylarla hiçbir ilgimin olmadığını yakından bilen gazeteler tarafından. Hem polis, hem savcı, hem de hakimliğe soyunan iki üç para babasının tekelindeki medyanın artık haddini bilmesi gerekir. Medya yargıdan elini çekmelidir. Özellikle hukuk uygulayıcıları, kendini yargının üstünde gören medyanın bu haksız tavır ve davranışlarına müsaade etmemelidirler.

Medya-polis-politikacılar üçgeninde devam eden hazırlık soruşturmasının, yargılamanın bir aşaması olarak kabul edilmesi de ayrı bir talihsizliktir.

Ben müslüman bir avukatım. Müslümanlara hukuki yardım yapmaktan kaçınmadım, kaçınmayacağım. Bunun da yasadışı bir yanı yoktur. Her avukat gibi görev yapmaktayım. Bu görevi ifadan dolayı defalarca takibe uğradım ve tehditler aldım. Ama her şeye rağmen doğru bildiğim yolda yürümekten yılmadım ve bunun neticesi olarak mer'i hukuk hiçe sayılarak suçlu muamelesi gördüm.

Dosya kapsamında aleyhime delil olarak ileri sürülebilecek tek belge, polis tarafından tanzim ile zorla imzalatılan "ifade tutanağı"dır. Bu ifade tutanağı da delil olarak değerlendirilemez. Çünkü, bu ifade tutanağında, tutanağı tanzim edenin isim ve imzası yoktur. Usule aykırı olarak düzenlenmiştir".

Hüsnü Yazgan ayrıca son gözlem altı olayından sonra özellikle medyanın hem savcı, hem hakim yerine geçerek kendisini mahkum ettiğini, bu hususun önüne geçilmesi gerektiğini ifade etti.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR