1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Kur'an'ın korunmuşluğu konusunda Şia ve Ehl-i Sünnetin tutumu

Kur'an'ın korunmuşluğu konusunda Şia ve Ehl-i Sünnetin tutumu

Temmuz 1995A+A-

İDKAM'da 17 Haziran Cumartesi günü Kur'an'ın korunmuşluğu konusunda Şia ve Ehl-i Sünnet'in tutumu tartışıldı. Bu konuda yaptığı çalışmasını sunan Şaban Karataş konuşmasının başında neden böyle bir konuyu inceleme ihtiyacı hissettiği üzerinde durdu. Bu ve benzeri konuların bugünkü şartlarda gündem yapılması konusunda kendisine eleştiriler yöneltildiğini, bu tür konulan açmanın bugün yersiz ve gereksiz olduğunu söyleyenlerin bulunduğunu belirtti.

Bu konunun gerek Şii ve gerekse Sünni kaynaklarda yoğun olarak yer aldığını belirten Karataş, bu konuların oryantalistler açısından İslam'ı bulandırmak için hazır malzeme teşkil ettiğini ve bundan dolayı bu konuların müslümanlar arasında tartışılıp bir netliğe kavuşturulması gerektiğini vurguladı.

Şaban Karataş konuyu Şia ve Ehl-i Sünnet açısından iki kışımda değerlendirdi. Şia içinde Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu (Kur'an'da bulunması gereken ayetlerin alınmayışı) iddialarının kaynaklarını ve Ehl-i Sünnet'te de benzeri bir inancın olup olmadığını tartıştı.

Kur'an'ın değiştirildiğine/eksiltildiğine dair Şia'daki bu inancın köklerinde yine Şia'daki imamet inancının olduğunu belirten Şaban Karataş, Şia'ya göre imametin dinin özünde olduğunu, imamın dini ve dünyevi lider ve Peygamber'in varisi olduğunu, imamların sözlerinin sabit ve nass olarak kabul edildiğini ve imamın da bizatihi kendisinin kutsal olduğunu söyledi. Ayrıca Hz. Ali'nin imametinin Allah'ın indirmesiyle olduğuna inanan Şiiler'in bu inançlarından dolayı şu soruya cevap aramak zorunda kaldıklarını belirtti: "Neden böyle önemli bir konu Kur'an'da sarahaten yer almamıştır?"

Karataş, Şia alimlerinin bu soruya iki şekilde cevap getirdiklerini söyledi: Bunlardan birincisinin ayetlerin zımnen bu konuyu içerdiği ve ayetlerin tefsiriyle imamet konusunun Kur'an'dan çıkarılabileceği, ikincisinin ise Allah'ın imametle ilgili olarak gönderdiği vahiylerin Kur'an'a alınmadığı şeklinde olduğunu açıkladı.

Hicri 2. asırdan itibaren bu konunun tartışma konusu olduğunu belirten Karataş, imamet ile ilgili nass arama çabasından doğan ve Allah'ın kitabının tahrif edildiğini ispatlamaya yönelik kitapların bile yazıldığını, Şeyh Nuri Taberastani'nin kitabının bunlardan biri olduğunu söyledi. Bu tür fikirlerin birçok Şii alim tarafından sapıklık olarak nitelendirildiğini ve hatta bahsi geçen kitaplara reddiyeler yazıldığını ekleyen konuşmacı bu reddiyeleri yazanların Şeyh Nuri gibilerinin talebeleri olduklarından onların karizması ve baskısıyla eleştirilerini yumuşattıklarını belirtti.

Şaban Karataş, imamet inancını Kur'an'danmış gibi gösterme çabaları sonucu Şia tarafından ortaya konan bir diğer iddiayı da şöyle özetledi:

"Hz. Ali Kur'an'ı ilk toplayandır. Kur'an'ı topladıktan sonra, Hz. Ömer, Hz. Ebubekir ve önde gelen diğer sahabeye gelerek topladığı Kur'an'ı göstermiş fakat onlar bunu kabul etmeyerek "senin getirdiğin Kur'an'a ihtiyacımız yok" demişlerdir. Hz. Ali de onlara "Bir daha imam-ı Mehdi'ye kadar bu Kur'an'ı göremeyeceksiniz" demiştir. Bu olaydan sonra bu Kur'an Hz. Ali'den oğullarına ve onlardan da İmam-ı Mehdi'ye kadar ulaşmıştır ve halen de onun yanında mahfuzdur."

Karataş bu iddiayı değerlendirirken Hz. Ali'nin halife olunca yani iktidar sahibiyken dahi bu Kur'an'ı ortaya çıkarmamasının bu iddianın kendi içinde bir çelişki olduğunu Şia'nın ise bunun sebebini takiyye inancına bağladığım söyledi.

Şia kaynaklarında geçen Fatma Mushafı'ndan da bahseden Karataş, Ehl-i Şia'nın bu kitapta Kur'an'da olmayan pek çok şeyin olduğunu söylemesi yüzünden Sünnilerce çok eleştirildiğini, bunun aslında Ehl-i Şia'ya bir haksızlık olduğunu belirtti. Çünkü böyle dernekle Şia'nın aslında peygamberin sözlerinden oluşan bir mushafı kastettiğini söyledi.

Şia'nın bir kısmının da "Kur'an'da olmayan vahiylerde imametle ilgili nasslar olduğuna inandıklarını söyleyen Karataş, bu inancın Ehl-i Sünnet'teki gayr-i metluv vahiy inancıyla olan paralelliğine dikkat çekti. Bu konuda el-Kafi'den "Kur'an'da 17 bin ayet olmalı" şeklindeki bir rivayeti aktardı.

Konuşmasının devamında Ehl-i Sünnet'in kaynaklarında benzer bir inancın yer aldığını söyleyen Şaban Karataş, bu konuyla ilgili şu örnekleri verdi:

"Buhari'nin ve Müslim'in Hudut bölümlerinde recm ile ilgili bir ayetin olduğu anlatılır. Buhari'de bu ayetin metnine yer verilmemiştir. Müslim'de ise ayetin metni de yer alır. Bu ayetin geldiği ancak tilavetinin neshedildiği yani Kur'an'da yer almadığı söylenir. Ayşe mushafında da yine Kur'an'da geçmeyen bir ayetten bahsedilir. Kunut dualarının ayet olduğu söylenir. Abdullah b. Ömer'den şöyle rivayet edilmiştir: "Sizden birisi ben Kur'an'ın tamamını aldım demesin çünkü birçoğu gitmiştir. Bir kısmını aldım desin." Yine Sünni kaynaklarda Hadid, Saff, Cuma surelerine benzer sureler olduğu ancak Kur'an'a alınmadığı iddia ediliyor. Bir diğer iddia ise Beyyine Suresi'nde kafirler ile ilgili birçok ayetin varolduğu halde Kur'an'a alınmadığı şeklinde. Müslim'de geçen başka bir rivayete göre Peygamber ölünce defin işleriyle uğraşılırken, Hz. Ayşe'nin yatağı altındaki ayetlerin bir keçi (veya tavuk) tarafından yenmiş olduğu şeklindedir. Bu yüzden bu ayetler bugün elimizdeki Kur'an'da yoktur. Ehl-i Sünnet alimleri bu durumu, söz konusu ayetlerin zaten tilaveti nesh olmuş ayetler olduğunu söyleyerek açıklarlar."

Yine Ehl-i Sünnet'te Kur'an'ın hacminin çok büyük olmaması için teferruatın kaldırıldığı yönündeki iddiaların bulunduğunu söyleyen Karataş, recm konusunun da teferruat kapsamında görüldüğünü oysa insanın direkt olarak yaşamı ile ilgili bir mevzuyu teferruat olarak görmenin mümkün olamayacağını ifade etti.

Şaban Karataş, konuşmasının sonunda bu tür iddiaların bugün ne Şii ne de Sünni halklar tarafından bilinmediğini hatta kendilerine Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği sorulduğunda bunun reddedileceğini belirtti. Ancak Kur'an'ın tahrifi meselesinin hem Sünni hem de Şii kaynaklarda detaylı biçimde işlendiği ve bunların art niyetliler için müslümanlar aleyhine hazır malzeme oluşturduğunu söyledi. Karataş, çağa alternatif olmak isteyen bizlerin tarihi kirlerden arınmamız ve Kur'an'ın boyasıyla boyanmamız gerektiğini vurgulayarak konuşmasına son verdi.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR