1. YAZARLAR

  2. Cafer Tayyar Soykök

  3. Kur'an'da imam ve imamet

Cafer Tayyar Soykök

Yazarın Tüm Yazıları >

Kur'an'da imam ve imamet

Mayıs 1996A+A-

İmam kelimesi lügatta "e-m-m" kökünden türeme olup anlamı; "kendisine uyulan kimse, önder, lider, başkan"dır. İsfehani'ye göre ister doğru yolda isterse sapık yolda olsun bir topluluğun önder kabul ettiği şahıs ve varlıklardır. Istılahta ise; "din ve dünya işlerini yürütmede genci başkanlığı olan kimse" demektir. Lügat anlamı itibariyle kendinden öncekinin yerine geçen "halife" de, ıstılahı anlamda aynı şekilde kullanılmakladır. Yani ilahi hükümleri uygulamada Hz. Peygamber'in yerine geçen müslümanların başkanı demektir.

İmam ve imamet; Şia ve Sünni kültürlerinde farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Biz bu tür değerlendirmelere hiç girmeden, hidayet rehberimiz olan Kur'an'da bize verilmeye çalışılan mesajı, ayetlerin ışığında ve Rabbimizden bizi doğruya ulaştırmasını da dileyerek incelemeye ve anlamaya çalışalım.

Allah (cc) Kur'an'da imam kelimesini genelde peygamberler ve kitap için kullanmasına rağmen, kitabı ve peygamberleri kendisine örnek edinerek davanın, yaşanması ve yaşanılır kılınması için öncülük eden muttaki önderler için de imam kelimesini kullanmıştır. Diğer taraftan kitaba ve muttaki önderlere karşı cephe oluşturarak, insanların hidayeti anlamasını ve hidayete tabi olmasını engelleyebilmek için mücadele edenleri de Allah küfür önderleri (imamları) diye belirlemiştir.

"Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten imamlar (önderler) kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi." (21/Enbiya, 73)

"Bundan Önce de bir imam (rehber) ve bir rahmet olarak Musa'nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarıp-korkutmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan kitaptır." (46/Ahkaf, 12)

Kur'an'da ümmet ile imam kelimesinin ilişkili olduğunu görmekteyiz. Biri anlaşılmadan ve gerçekleşmeden, diğerinin de anlaşılması ve gerçekleşebilmesi mümkün değildir. Zira ümmetin oluşumunda onlara belli bir düşünme, davranış ve yapı kazandıran imam (önder)dır. İşte bu sebeple, Allah her topluma, bir imam ve rehber olan peygamberler gönderilmiştir ki, toplumu karanlıklardan aydınlıklara çıkarsın, onlara kitapla yol göstersin, ışık tutsun, o toplum içerisinde kendisine iman edenlerin karşılaştıkları problemleri çözümlesin, tek kelimeyle hakka, hidayete yöneltsin, onların dünyalarını mamur ettiği gibi, ahirette de kurtuluşlarına sebebiyet verecek aydınlık ve nurlu yolu (sırat-ı müstakimi) göstersin. Allah bozulmaya yüz tutmuş/kokuşmuş cahili toplumlara peygamberler gönderir. Ellerinde kılavuz ve rehber (imam) olarak kitab vardır. Toplumlarını o kitaba iman etmeye ve onunla amel etmeye çağırırlar. İman edenlere, kitabı ve onun hikmetini öğretirler. Onlara bir takım kötü davranış ve düşüncelerden, nefsin kötü arzularından arındırarak, rehberlik ederler. Davet etmiş oldukları doğrularla insanları fiili olarak eğitirler, onlara kulluk bilincini vererek, bu bilince dayalı sahih davranışlarda bulunan salih bir toplumu, müslüman bir ümmeti oluştururlar. Artık o toplumun önünde imamlar olan peygamber ve ellerinde Allah'tan gelen Furkan vardır. Onun (Furkan)la hakkı batıldan ayırmaya çalışırlar. Zalim, fasık, müşrik ve kafirleri cehennemle korkutarak, geçmiş toplumların başına gelen bela ve musibetlerin kendi başlarına da gelebileceğini hatırlatarak, kendilerine yüklenilen davet görevini yerine getirmeye, çalışırlar. İman edenleri, ihsanda bulunmaya, sorumluluk bilinciyle hareket etmeye çağırır, hakka, hayra yönelen ve başkalarının da hakka yönelebilmeleri için Allah'a davet eden, iyilikleri emredip, kötülükleri yasaklayanları cennetle müjdeler. Bu görevlerini yerine getirirlerken daveti reddeden bir toplum oluşur ki; bunların da öncüleri, önder(imam)leri vardır, bu önderleri onları hakka ve hayra karşı örgütlerler. Bunların bir ideolojileri, ellerinde ise arzularından kaynaklanan bir kitapları, prensip ve ilkeleri vardır. Onunla düşünce ve davranışlarını ayarlamaya çalışır, örgütlü bir toplum oluşturmaya çalışırlar. Bu toplumun adı ise "Cahiliyye veya küfür toplumu"dur. Günümüzde Kur'an'ı yaşam biçimi olarak kabullenmeyip, başka sistemleri (Komünizm, Faşizm, Kapitalizm, Demokrasi, Kemalizm vs.) onun yerine ikameye çalışanlar ile bazı meselelerde Kur'an'ı kabullenip hatta bazı ibadetleri de şeklen (namaz, oruç, hac vs. gibi) yerine getirmelerine rağmen, toplumsal yapıyı düzenlemede Kur'an dışı sistemlerden birini kabullenen toplumlar işte bu cahiliyye toplumu kategorisine girerler. Örgütlü cahiliyye toplumu, İslam'a ve müslümanlara, kademeli olarak savaş başlatır ki; hem kendi sistemini ayakta tutabilsin, hem de kendisini yok etmeye yönelik tüm düşünce, oluşum ve örgütlenmeleri yok edebilsin. Ancak bu mücadelesinde hassas davranması gerekir. Eğer o toplumda din geleneksel anlamda kabul görüyor ve yaşanıyorsa, orada ruhban ve Samiriler'i kullanarak davranışlarını, dine dayandırarak topluma dindar gözükmesi gerekir ki, otoritesini meşrulaştırabilsin. Ayetleri ruhban ve Samirilerine tevil ve tahrif ettirerek, gerçekleri saptırarak, mücadeleci müslümanları bozguncu ve bölücü olarak gösterebilsin. Bunu sağladıktan sonra oradaki müslümanlara uygulayacağı işkence, mahkumiyet veya yargısız infazlarla mücadelenin önünü kesebilsin. Kendisinin müsaade ettiği din anlayışını ise te'vil ve tahrif mantığı ile bu psikolojik ve bedensel işkencenin de verdiği korku ile toplumda kabul görüp, taraftar bulmasını sağlayabilsin.

İşte böyle bir ortamda; ahiret bilinci kalplerine yerleşmiş olan müslüman dava erleri sabrı kuşanarak, sorumluluk bilinci ile bir araya gelerek, küfür toplumu içerisinde yeniden bir ümmet oluşturabilsin, imameti ortaya çıkarabilsin: "Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten imamlar (önderler) kıldık, onlar bizim ayetlerimize kesin bilgiyle iman ediyorlardı." (32/Secde, 24)

Evet bir yanda, cahiliyye toplumu içerisinde insanları hidayete, doğru yola davet edip-yönelten bir imam veya peygamber, diğer yanda ise peygambere veya muttaki imamlarla beraber Kur'an'a tabi olanları engellemeye çalışan ateş önderleri, ateşe davet eden imamlar:

"Biz onları ateşe çağıran İmam(önder)lar kıldık; kıyamet günü yardım görmezler." (28/Kasas, 41)

Onlar kıyamet günü yardım görmeyeceklerdir. Çünkü onlar insanların hidayeti anlamalarına engel olmuşlardır. Onlar kitabı tevil ve tahrife yönelerek, insanların vahyi anlamalarını engellemiş ve sapmalarına sebebiyet vermişlerdir. Peki ya onları destekleyerek yanlarında yer alanlar, onların zulüm ve işkencesinden korkarak uymak mecburiyetinde oldukları anlayışıyla hareket edenler kendilerini sorumluluktan kurtarabilecekler mi? Rabbim bizi saptıranlar bunlardı, bunlar bizim hakkı anlamamıza ve hakkı yaşamamıza engel olmuşlardı, bizleri bunlardan ayır, bunlardan ayrı değerlendir. Bizler güçsüzlüğümüz sebebiyle onlarla birlikte olmuş, İslam'a ve müslümanlara karşı yapılan savaşta bu sebeple onların yanında yer almıştık diyerek davranışlarının doğru olduğunu savunabilecekler mi? Hayır! Bunun hiçbir faydası olmayacak. Çünkü onlar zalimlerle birlik olup, hakka birlikte karşı koymuşlar, ahireti bir kenara bırakarak dünya nimetlerini tercih etmişlerdir. Yardımcı oldukları, yolunda yürüdükleri imamları (önderleri) olan o zalim müstekbirlerle birlikte ateşe gireceklerdir. Ahirette insan toplulukları imamları(önderleri)yla birlikte çağrılacaktır.

"Her insan grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar bir hurma çekirdeğindeki ipince iplik kadar bile haksızlığa uğratılmazlar." (17/İsra, 71)

Evet, o gün insanlar ellerine tutuşturulan kitabı okuyacaklar. Eyvah, bu kitaba ne olmuş büyük küçük her şeyi en ince ayrıntısına kadar saymış dökmüş yazıklar olsun bize diyecekler, ama artık faydası yok. Orada haksızlığa uğratılmadan bizzat kazandıkları şeyler sebebiyle ateşe atılacaklar.

Kur'an'da imam kelimesi ile kastedilen şeyin sadece peygamberlerin değil, peygamberlerle birlikte kitabın da imam olduğunu (11/Hud, 17), insanlara önder ve rehber olduğunu, onların yollarını aydınlatıp hayatlarını belli bir plan çerçevesinde programladığını görürüz. Peygamberler görevlerini yerine getirip, toplumunu oluşturduktan sonra onlar toplum içerisinde tayin edilmiş bir vakte kadar kalırlar, sonra Allah onları toplumlarından çekip alınca artık orada önder ve rehber (imam) olarak kitap vardır. İnsanlar artık o kitaba sarılırlar, onunla problem ve ihtilaflarını halleder, onunla toplumsal yaşamlarını düzenlerler. Belli bir süre böyle devam eder, zamanla nefislerini ön plana çıkaranlar olur, aralarında ihtilaflar baş gösterir. Kimileri bağy edip Allah'ın hidayetinden, aydınlık yolundan saparlar. İhtiraslar çoğalır, dünyaya meyleder ahireti unuturlar. Bu sebeple ayrılık ve fitne zuhur eder, dinden sapmalar çoğalır. Onlar artık din, kitap tanımazlar. Onların ahit ve antlaşmaları da olmaz. Orada can, mal, akıl, nesil ve din emniyeti de kalmaz. Orada her şey onların arzularına göre ayarlanır. Eğer güçlü iseler bir takım değerleri ayaklar altına alırlar, ezmeye, sömürmeye ve yok etmeye çalışırlar. Artık öylesi ortamlarda; peygamberi kendisine örnek edinen, kitabı rehber (imam) edinen müminler için ağır sorumluluk başlar, o sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmaları gerekir.

"Ve eğer antlaşmalarından sonra, yine yeminlerini bozarlarsa ve dininize kin besleyip saldırılarsa, bu durumda küfrün imam(önder)larıyla savaşın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir: belki cayarlar." (9/Tevbe, 12)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR