1. YAZARLAR

  2. Fethi Halil Muhammed

  3. İsrail'e Direnmek Müslümanların Görevidir

Fethi Halil Muhammed

Yazarın Tüm Yazıları >

İsrail'e Direnmek Müslümanların Görevidir

Mayıs 1996A+A-

Sudan Meclis Başkanı Danışmanı ve Sudan Baro Başkanı Fethi Halil Muhammed ile Söyleşi:

İsrail'in Lübnan'a ve Lübnan müslümanlarına saldırısıyla birlikte Ortadoğu'da dengeler değişik mecralara sürükleniyor. Sizce sivil hedeflere yönelik bu saldırının perde arkasında neler yatıyor? Sudan penceresinden bunları nasıl yorumluyorsunuz?

Siyonistlerin dünya üzerindeki hedefleri herkes tarafından biliniyor. Bu son olayların perde arkasında Siyonistlerin tüm dünyaya hükmetme eğilimleri var. Onlar bu eğilimlerini, hedeflerini uzun yıllardan beri değişik vesilelerle gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Öyle görünüyor ki onlar bu amaçlarını gerçekleştirmişe benziyorlar. Çünkü tüm dünyaya egemen olan basın-yayın organlarına hükmediyorlar. Dünyadaki belli başlı ticaret merkezlerini, Dünya Para Fonu'nu ve Dünya Bankası'nı ellerinde bulunduruyorlar. Tabi tüm bunların arkasında da Yahudi lobilerinin güdümünde olan ABD'nin desteği vardır. Siyasi açıdan da özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte dünya üzerindeki güç dengelerini ellerinde bulunduran tek olarak ABD kaldı. O da tüm dünya da ama özelde Ortadoğu üzerindeki siyasi, ekonomik ve kültürel hegemonyasını sürdürmektedir. Siyonist güçlerin baskısı altında olan ABD, İsrail'inde bölge üzerinde etkili ve yetkili bir güç olmasını, ekonomik ve siyasi dengeleri elinde bulundurmasını istemektedir. Şu an Ortadoğu'da olan olaylar bu siyasetin yerleşip kökleşmesini sağlamak içindir. Dediğimiz gibi Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bölge ve 3. dünya ülkeleri uluslararası siyasi dengeleri sağlamak için sığınabilecekleri bir güçten yoksun kalmışlardır. Bölgedeki bazı devletler kendi aralarında ortak bir siyaset izlemediklerinden dolayı İsrail, ABD'nin de desteğiyle Ortadoğu'da rahatlıkla hareket etme fırsatını yakalamıştır. Dolayısıyla o devletlerin Ortadoğu'ya ilişkin tüm siyasetleri başarısız olmuş ve Ortadoğu'da ABD'nin ve İsrail'in güdümüne girmişlerdir.

Filistin sorununa ilişkin aldıkları kararlar, zorba esaslar üzerine bina edilmiştir. FKÖ, Filistinliler için hiç bir anlam ifade etmeyen teslimiyetçi bir anlaşmaya mahkum olmuş, ardından da Arap devletleri birer birer Yahudiler'in bölge üzerindeki siyasetine boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Ki bu anlaşma hem Araplar hem de müslümanlar için yenilgiden başka bir şey değildir. Şu an Lübnan'da sivil halka, çocuklara ve yaşlılara yönelik yapılan saldırıların amacı bölgede Siyonistlerin siyasetine karşı direnen güçlere boyun eğdirmektir.

İsrail'in Suriye ile yürüttüğü görüşmelerde Amerikancı bir çizginin devamı mahiyetini taşıyor o halde.

Evet, tamamen Amerikanın planını uygulamaya koyma girişimleridir bunlar. Ancak bölge üzerindeki tüm bu yapılan baskılara rağmen İslami direniş tüm dünyada olduğu gibi orada da belirgin bir hale gelmektedir. Özellikle İslam'ı hayatlarına ve dünyaya hakim kılmaya çalışan gençler arasında yaygınlaşan bu uyanış-direniş hareketi siyonistleri tedirgin etmeye başlamıştır. Dolayısıyla Siyonistlerin ve ABD'nin yapmaya çalıştıkları bu direnişi diskalifiye etmek ve bazı şahısların yapmış olduğu terörist bir hareketmiş gibi lanse etmektir.

İsrail ile Türkiye arasında askeri bir güvenlik anlaşması yapıldı. Ve ardından İsrail savaş uçakları eğitim için Türkiye'ye geldi ve şu an Türkiye semalarında eğitim uçuşları yapıyorlar. İsrail bununla İran'a yönelik bazı gizli emellerini gerçekleştirmek mi istiyor?

Ben bu konu hakkında bazı gazetelerdeki haberleri okudum. Ancak anlaşmanın metni hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmadığımdan dolayı bu soruya cevap vermem zor olacak.

İsrail'in Lübnan'a saldırmasının bir amacı da İran'ın bölgedeki konumunu ve gücünü zayıflatmak olabilir mi?

İran'ın bölge üzerindeki etkisi zayıftır. Çünkü karşı tarafta yer alanlar büyük bir güce sahipler. Karşı taraf siyasi, ekonomik ve kültürel olarak büyük bir güç oluşturmaktadır. İran'ın bunlar karşısında bölgede etkin bir rol oynayabileceğini sanmıyorum. Ancak gerek İran'ın gerek başka cenahların Lübnan'daki direnişe vermiş oldukları manevi destek bölgedeki İslami direnişi güçlendirmektedir.

İran'ın desteği yalnızca manevi bir destekten mi ibaret? İran resmi makamları Hizbullah'la beraber olduklarını ve Hizbullah'a İsrail karşısında asla geri adım atmamalarını tavsiye ettiler.

Manevi desteğin ister İran ister başka ülkeler olsun tüm devletlerden hatta tüm fertlerden gelmesi gerekir. Daha önce de belirttiğim gibi siyonistler bu direnişin tek bir gruptan geldiğini lanse etmeye çalışıyorlar. Bu direnişin başını Hizbullah çekebilir ancak bölgedeki birçok grup bunu desteklemektedir. İsrail'e direnmek tüm müslümanların görevidir. Tüm müslümanların ve Araplar'ın Siyonistlere karşı bu direnişi desteklemeleri gerekir. Ki bu direniş geniş tabanlı bir halk direnişine dönüşsün, Kaldı ki, bu direniş, yabancı bir devletin Lübnan topraklarına saldırmasına karşın ortaya konulmuş meşru bir direniştir.

Bazı basın-yayın organları Sudan'daki son seçimlere katılımın az olduğunu söylediler. ABD'nin bu seçimlere karşı tavrı ne oldu? Sonuç olarak bu seçimler Sudan'a ne kazandırdı?

Son sorudan başlayalım. Sudan, şûra ilkelerine bağlılığını ortaya koymuştur. Çünkü şûra İslam'ın ilkelerinden biridir. Müslümanların birbirlerine yardımcı olmaları gerekir. Hadiste "müslümanların işlerini önemsemeyen onlardan değildir." buyrulmaktadır. O halde kamuoyu ilgilendiren konularda katılımda bulunmak yalnızca bir hak değil aynı zamanda dini bir görevdir. Her müslümanın buna kanlımda bulunması, marufu emretmesi, münkerden alıkoyması, nasihatta bulunması, parlamento veya devlet başkanlığı seçimlerine katılması gerekir.

Sudan'da olan da budur. Belirttiğimiz bu ilkelerin son seçimlerde pratiğe aktarılması şeklinde olmuştur. Bu seçimler için bağımsız kişilerden oluşan bir seçim kurulu oluşturuldu. Birçok komisyon bunda görev aldı. Ve seçimler böyle tamamen serbest bir ortamda gerçekleşti. Seçim kanunu, dinine, ırkına bakılmaksızın her Sudan vatandaşına seçme ve seçilme hakkını vermiştir. İster müslüman ister hristiyan, ister laik herkes bu seçimlerde seçme ve seçilme hakkına sahipti. Dünyanın değişik kuruluşlarından birçok heyet bu seçimleri izledi ve bunlar hazırladıkları raporlarda seçimin serbest bir ortamda bağımsız bir şekilde gerçekleştiğini belirttiler. Dünya basını bu seçimi hiç bir şekilde eleştirmedi ancak seçim sonuçlarına gereken ilgi ve önemi de göstermedi, ABD seçimlere katılımın az olacağını temenni ediyordu. Ancak seçim onları yanılttı ve şaşkına çevirdi. Hatta bu temennilerini gerçekleştirmek için de bazı çevreleri seçimleri boykot etmek için kullandılar. Bu seçimlerde 8 milyon insan oy kullanmak üzere kaydedilmiş, bunlardan 6 milyonu seçimlere katılmıştır.

Siz aynı zamanda Sudan Baro Başkanısınız. Dünyadaki diğer müslüman hukukçularla bir diyalogunuz var mı? Mesleki bir uluslararası müslüman hukukçular birliği oluşturmayı düşünüyor musunuz?

Bu konuda çok yönlü çalışmalarımız var. Türkiye'deki müslüman hukukçu kardeşlerimizle diyalog içindeyiz. İnşallah böyle bir birliği oluşturmak için bu kardeşlerimizle var gücümüzle çalışacağız. Asıl amacımız dünyadaki tüm insanların haklarını korumak ve savunmaktır.

Söyleşi: Ramazan Yıldırım

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR