1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Kur’an ve Sünnet üzerine Makaleler

Kur’an ve Sünnet üzerine Makaleler

Haziran 1996A+A-

Son yıllarda yaptığı araştırmalarla adını sıkça duyduğumuz Hikmet Zeyveli'nin çoğunluğu Kelime dergisinde yayınlanmış makaleleri Bilgi Vakfı Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Bazı makalelerden ve öne çıkan vurgularından söz ederek tanıtmaya çalışacağımız çeviriler de dahil on dokuz araştırma makalesi bulunan kitap özgün bir çalışmanın ürünü.

Kitab'ın "Kur'an ve Sünnet Üzerine" adlı ilk makalesinde H. Zeyveli, sünnetin ıstılahlaştırılması ile ilgili olarak şöyle diyor: "Gerek Kur'an'da ve gerekse Kur'an dışı rivayetlerde sünnet kelimesinin ıstılahlaştırılmış bir anlamda kullanıldığına rastlamıyoruz." (s.11) Bu çalışmasıyla sünnete doğru bir tanım getirme çabasında olan yazar, Allah'ın sünneti, "Rasullah'ın sünneti", müslümanların Sünneti gibi müsbet tamlamalardan söz ettikten sonra, Rasulullah'ın sünneti ibaresi ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Kur'an'da sünnetin Kitab'a bir alternatif olarak zikredildiğinde şahit olamıyoruz. Kur'an'da sadece Allah'a itaatin yaraşıra Rasulullah'a da itaatin vucubiyeti vurgulanmakta ve onun insanlar için güzel bir örnek olduğu bildirilmektedir. Ancak Kur'an'da "Allah'ın sünneti" ibaresi bulunmasına rağmen "Rasulullah'ın sünneti" tabiri hiç geçmemektedir," Kur'an, insanların doğru yola hidayetine medar olacak bütün düsturları ihtiva eden Allah'ın vahyi, mesajı; sünnet ise şifahi bir metin olan Kur'an düsturlarının ilk muhatap toplumda peygamberin uygulamasıdır" şeklinde sünnete genel bir tanım getirmektedir.

Kitaptaki "Hz. Peygamberin Ümmetine Bıraktığı Rehber Ne idi?" adlı ikinci makalede, en eski siyer olan İbn İshak'tan rivayetle Rasulullah'ın "size bir şey (Kur'an) bıraktım" ifadesine yer veriliyor (s. 20) Daha sonra, Sünnilerin Kur'an'a sünneti, Şiiler'in de Kur'an ve sünnete ehl-i beyti eklediklerini vurguluyor.

"Ramuz el-Ehadis'in Tendiki" adlı makalesinde ise, Hz. Peygamber (s) adına uydurulduğu kadar hiçbir şahsiyet adına yalan uydurulmamıştır" diyen H. Zeyveli, Ramuz'dan şu vb mevzu hadisleri anıyor: "Cennetlik bir adam 4 bin bakire, 8 bin dul, ve yüz huri ile evlendirilir" (s. 48), "Doksandokuz kadından bir tanesi cennette kalanı cehennemdedir." (s. 49), "Kadınları yüksek yerlere oturtmayın, onlara yazıyı da öğretmeyin, dikişi ve Nur suresini öğretin" (s. 47). Son hadisle ilgili olarak şunları ifade etmeden geçemeyeceğiz. Nasıl oluyor da her pazar günü ikindi namazından sonra İskender Paşa'da bu hadisleri dinleyen hanımlar, hala üniversitedeki fakültelerine gönül rahatlığıyla gidebiliyorlar? Belki de anlamını dikkate almadan bu hadislerin her harfinden bir sevap umuyorlardır!

"Gaybı kim Bilir?" adlı makalesinde yazar, gaybı mutlak ve izafi olmak üzeri ikiye ayırıyor ve mutlak gaybı şöyle tanımlıyor: "Beşeri imkan ve kabiliyetleriyle -dünyada-hiçbir zaman ihata edilemeyen saha. Allah'ın zatının ve meleklerinin mahiyeti, kıyamet, ahiret, hesap, cennet, cehennem ahvali... bu tür gayba örnek verilebilir." (s. 105). Daha sonraki satırlarda Kur'an-ı Kerim'de, gaybı kim bilir? Sorusuna cevaplar arayan yazar, şu vb. ayetler üzerinde duruyor: "De ki: Gaybı (bilmek) Allah'a mahsustur." (10/20). Yazar, peygamberlere bildirilen gaybın türü ve bu bildirilmenin ne şekilde olduğu konusunda Taberi'den konuyu toparlayan bir yorum aktarıyor: "Allah gayb bilgisinden dilediğini nebilere indirir. Rasulullah'a da Kur'an gaybını indirmiştir. O'nda (Kur'an'da ), kıyamet günü vukubulacak gaybi bize bildirmiştir" (s. 107). Uzun izahlardan sonra "son Peygamber'e bildirilen gayb haberleri Kur'an'da yer almış olanlardan ibarettir." Sonucuna varan yazar, Rasulullah'a Kur'an dışında ve peygamberlerin dışında bazı kimlere gaybın bildirildiği iddiasının batıl olduğunu ifade etmektedir. (s 118). Kur'an dışında gaybi bildirime örnek olarak aldığı Kütübü Sitte'de de geçen bir rivayeti alıntılamak işin nerelere kadar vardırıldığına bir ipucu olur kanaatindeyiz: "Müslümanlar Türkler'le savaşmadıkça kıyamet kopmaz" (s. 127)

"Gadir-i Hum Olayı Üzerine" adlı makalesinde ise Zeyveli, Gadir-i hum'dan bahseden ilk Sünni kaynağın Müsned olduğunu ifade ederek eski siret ve tabakat kitaplarında bu olayla ilgili hiçbir malumatın olmadığını anlatıyor (s. 146). Ve Şiilerin ise olaydan Hz. Ali'nin nassla tayinini çıkarmaya çalıştıklarını ifade ediyor. Oysa olay Şiilerin iddia ettikleri gibi hilafet ve imametle ilgili değil, Yemen'in bazı kabilelerinden alınan savaş ganimetlerinin bölüşümü konusunda Hz. Ali'nin haklılığını Rasulullah'ın onaylamasından ibarettir" diyor (s. 147-148).

Kitap, sünnet, siret vb konularda önemli araştırmalar içeriyor. Daha geniş faydalar elde etmek için kitaptaki makaleleri dikkatlice okumak gerekmektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR