1. YAZARLAR

  2. Orhan Tutar

  3. Kesintisiz Zulmüne Karşı Açılan Bir Döviz ve 20 Ay Hapis Cezası

Kesintisiz Zulmüne Karşı Açılan Bir Döviz ve 20 Ay Hapis Cezası

Mart 1998A+A-

Sekiz yıllık kesintisiz eğitim dayatmasını protesto eylemleri esnasında tutuklanıp, cezaevine konulan Orhan Tutar isimli müslümanla yapılan söyleşiyi sunuyoruz.

- Orhan kardeş, 28 Şubat kararlarını protesto etmek için bir döviz açtığın iddiası ile tutuklanıp 20 ay ağır hapis cezası aldığını biliyoruz. Olay nedir bize anlatır mısınız?

- 28 Şubat süreciyle başlayan müslümanları İslam'dan uzaklaştırma ve asimile etme eylemleri o boyuta ulaşmıştı ki, sokaklarda sarıklı-cübbeli avı dahi başlamıştı. İşte mevcut tağuti gücün böylesine baskıcı dayatmalarına karşı tahammül edemeyip namaz çıkışı Beyazıt Camii avlusunda bir kınama dövizi açtım. Zaten kimse yoktu ve ben tekdim. Tabii her zaman olduğu gibi o günlerde olası eylemlere karşı polis ve medya yerini almıştı. Derken polis beni apar-topar aldı karakola götürdü.

- Pankartta neler yazılıydı?

- Pankartta şunlar yazılıydı. "Ey müslüman uyan, cennet sana haram, zira kafirler, yöneticiler ve medya dine saldırıyor; sen uyuyorsun, (bilmiş ol ki) küfre rıza küfürdür, zulme rıza zulümdür".

- Olayın sonrası neler oldu?

- Karakolda gerekenler yazıldı-çizildi beni akşama salıverdiler. Ben olay kapandı sanmıştım. Bir iki ay sonrada İHL ve Kur'an Kursları eylemleri başladı. 12 Eylül 97 Cuma günü yapılan eylemde de aynı içerikli bir pankart yazıp gelirdim. Bu seferde yakaladılar. Fakat bu sefer serbest bırakılmadım. Bayrampaşa cezaevine götürdüler. Yirmiye yakın arkadaşla (Bu arkadaşlar birkaç Cuma eylemi sonucu daha önceden gözaltına alınan arkadaşlardan oluşuyordu) bir ay yattıktan sonra serbest bırakıldık. Daha sonra ise bir mahkemeye çağrı kağıdı ulaştırdılar. İstanbul 1. Ağır Ceza'dan. Duruşma günü 6 Kasım 97 idi. Öğrendik ki önceki pankartın sözlerinden dolayı bakanlığın emri ile dava açılmış. Davanın konusu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve devlet büyüklerinin manevi şahsiyetine hakaret imiş. Savunmamızı yazdık, duruşmaya çıktık, iddianame okundu ve ben savunmamı sundum. Savunmamı iki başlık halinde sundum: 1-Manevi Şahsiyet Meselesi: "Manevi şahsiyet İslam dininin vermiş olduğu bir değerdir. İslam dinine inanmayanın, ona sırt çevirenin ve hatta onun değerleriyle savaşanların şahsiyeti ne olabilir ki?. Egemenlere kafir demem hakaret sayılmış. Bir defa bu kimliği, bu sıfatı ben onlara vermemiştim. Yani benim bir yakıştırmam değildi. Bu Allah'ın Kur'an'da kullandığı bir sıfattı. Bugün bırakın az buçuk okumuş insanı köydeki çiftçi Mehmet ağaya dahi sorsanız bu sistem nasıl bir sistem deseniz o dahi rejimin yaptıklarına bakarak kabaca isim verebilir. Bunların yaptığı ecnebiler bile yapmıyor diyebilir. Kur'an kafir diyor ben değil. Kur'an'da tek bir ayete bakacak olursak Rabbimiz Maide sûresi 44. ayette şöyle buyurmuyor mu? 'Allah'ın İndirdiği hükümlerle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir", işte bunların sıfatlarını Rabbimiz bu şekilde sunuyor. Allah bunlara kafir diyor ben değil. Ben bunun duyurusunu yaptım" şeklinde mahkemede savunmamı okudum ve sonra da diyeceklerimin bunlardan ibaret olduğunu söyledim. Siz istediğiniz gibi hüküm verebilirsiniz, ancak bilmiş olun ki asıl hüküm sahibi Allah'tır" dedim. Savcı derhal 2 yıl ağır hapis cezası ve tutuklanmamı istedi. Hakimler kendi aralarında konuşup yaptığım samimi itiraftan dolayı cezayı altıda bir indirip işi 20 aya bağladılar ve temyiz hakkımı kullanmam için serbest bıraktılar. 20 ayı temyize gönderdik, bakalım ne olacak.

- Sanıyoruz bundan sonra da bazı gelişmeler oldu.

İstanbul Üniversite'si önünde başörtülü bacıların oturma eylemi vardı. 10 Kasım 97'de (yani mahkemeden 4 gün sonra) bacılara destek için bir çelenk yaptırıp götürdüm. Çelenkte şunlar yazılıydı: "Rap Raplar Emrediyor, Memurlar Uyguluyor, Küfrün Elebaşı MGK". İmza olarak da ismimi koymuştum.

Çelengi bıraktıktan 3-5 dakika geçmeden polis kaldırdı ve gözlerini üstüme çevirdiler. 10-15 dakika orda oyalandıktan sonra ayrıldım. Meğer polis beni takip ediyormuş tenha bir sokakta yakalayıp gene karakola götürdüler. İşlemler yapıldı, bir gece karakolda kaldıktan sonra tekrar salıverdiler. Aradan iki ay bir zaman geçti yine bir mahkeme kağıdı geldi. Gene bakanlık emriyle dava açılmış. İstanbul 6, ağır cezada. Duruşma günü 12 Mart 98. Birkaç gün sonra tekrar bir çağrı kağıdı geldi. Onu da İstanbul Başsavcısı açmış. O da 23 Mart 98, 11. Asliye Ceza'da. Bu da 12 Eylül 97'deki Cuma gösterisinde açtığım pankartın sözleri ile ilgili olarak açılmış. Halkı izinsiz gösteriye ve kanunlara muhalefet ve din bölücülüğü davası imiş. 312. maddeye göre yargılanacakmışız. Hülasa hadiseler bunlar. Tabii ki sistem yapacağını yapacak. Bize düşen görev Rabbimizin bizden istediği kimlik ve kişilik ile mücadele ortamlarında varolabilmektir. Kimliğimiz her alanda, zalimlerin karşısında dimdik ayakta tutabilmek. Rabbimiz bizlere bu onuru, bu izzeti bağışlasın. Davamız ve dileğimiz budur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR