1. YAZARLAR

  2. Ahmet Örs

  3. Kendinden Kalsaydı Pankartlar

Kendinden Kalsaydı Pankartlar

Haziran 2009A+A-

Kibrit kutusu gibi yan yana dizilmiş ince uzun apartmanların arasında minicik vücuduyla kocaman sepetini bir arada tutmayı başarabilen çocuk var gücüyle sabahın sessizliğini yırtmaya çalışıyor ve mutfak pencerelerinden mahallelilerin uykulu gözlerle başlarını uzatmalarını diliyordu. Uzun heceli kelimeler haline dönüştürdüğü iki kelimeyi incecik sesiyle haykırıyordu. Sepeti kolundan düştü düşecek, boynu yukarılara, apartmanların üst katlarına bakmaktan tutulmuştu. Bazılarının hatta birçoğunun kendinden rahatsız olduğunu geçmiş tecrübeleriyle biliyordu. Mesela şu ilerdeki apartmanın beşinci katında oturan huysuz amca onu sabah sabah o kadar bağırdığı için kovmak istemişti. Aldırış etmemek bu kovmaları savuşturmanın en kolay yoluydu. Sesinin son perdesiyle bir kez daha haykırdı. Gözleri, kendi sattıklarından bile yiyemeden kahvaltısız yola koyulmanın getirdiği dirençsizlikle yarı baygın vaziyette, ne tarafa döneceğini kestiremez bir haldeydi: “Yağlııı, simiiit!” Bu iki kelimenin arasına sıkışmış kısa hayatını ve minicik bedeniyle yüreğini kocaman sepetin ağırlığının altından çekip çıkarmak istedi. “Yağlıcı!” diye seslenen o en yüksek kattaki ablaya bakmak için başını kaldırdığında gözlerinin önünden annesiyle kardeşleri geçip gittiler. “Kardeşlerim,” dedi, “annecim…” En yüksek kattaki ablanın korku ve hayretten kocaman açılan gözleriyle kendi fersiz gözlerinin kavuştuğu anda döne döne sepetinin üzerine yığılıverdi.

***

Bir elinde kova, bir elinde bez, hızlı hızlı masaları, dolapları dolaşıyor. Kafasında hiçbir şey yok. Sanki her akşam aynı işi yaparken uçuyor, başka âlemlerde geziniyor. Çocuğu yanında. Kara kuru bir oğlan işte. Nasıl da babasına benziyor. Beş yaşını bitiriyor. Annesi nereye gitse peşini bırakmıyor. Erken olgunlaştı diyor annesi herkese, babasının yokluğunu belli etmiyor. Akşama kadar kaç yere gitti temizliğe kendisi de hatırlamıyor. Genç yaşta yalnız kalmak da ne kötü… Bir sigorta aylığı olsun kalsaydı kocasından şimdi orada burada sürünüp durmaz, onun bunun kahrını çekmezdi. Kirayı denkleştirecek, yatalak kayınpederine, hasta kayınvalidesine bakacak. Peygamber sabrı var sende diyor komşuları. Kurban olayım ben Peygamber’in yoluna diyor, ağzından mırıl mırıl duaları eksik etmiyor. Dolaplar, masalar, odalar bitecek gibi görünmüyor. Her akşam, her sabah, dayandı artık. Oğlan, müdürün masasında, koltuğa oturmuş neredeyse uyuyacak. O da benimle birlikte perişan oluyor diyor anne. O da olmasa ne yaparım. Gözünü gözlüyor. Yorgunluğuna rağmen hızından hiçbir şey kaybetmiyor. Biraz dinlensem, biraz yavaşlasam kim tamamlar onca işi, eve ihtiyarlara kim yetiştirir yemeği, şu aslan parçasına kim alır ayakkabıyı... Aslan parçası o sırada ayağa kalkmış, uykuyu silkelemiş anlaşılan. Dolapları açıp kapatıyor. Aman oğlum demeye kalmadan bir şangırtı, tam da o sırada içeri girmiş müdür. Gözleri yerinden fırlayacak, öfkeden yüzü kıpkırmızı, bir tokat savuruyor çocuğa. Anne kovayı deviriyor, fırlayıp yerden kaldırıyor oğlunu. Çocuk ne olduğunu anlamadan gözyaşlarına boğulmuş. Anne yırtıcı bir kaplan, müdür korkmuş geri çekilmiş. Kapıyı vurup anne çıkıyor oğluyla, gözlerinde bir buğu. 

***

İşten atılmış ne zamandır ama kimseden ses yok. Yaşlandık diye haysiyetimiz de kaybolmadı ya dedi adam. Sararmış parmakları yeni yaktığı sigarasından bir nefes daha almak için dudaklarına giderken, neydi gençliğimde o öyle dedi hayıflanarak. Bütün dünya işsiz, kapitalistler çılgına çevirdi insanları, şimdi de getirip öylece ortada kaldılar. Hiçbir yerde hareket yok, ne burada ne de dünyanın başka bir memleketinde… Bunca işsizlik, bunca sömürü olacak da insanlar sokaklara dökülmeyecek! Şu yaşında işsiz kalmış, sıkıntılar ailesini perişan etmiş ama işte kimse ona yardım etmiyor. Kimse onun derdini dillendirmiyor. Sendikalar çoktan kepenklerini indirmişler bile. İrili ufaklı partiler, illegal örgütler, eylemler yürüyüşler, grevler… Nerde kalmış ki bütün bunlar? İnsanların kendilerine saygıları, geleceklerine sahip çıkan iradeleri nereye gitmiş ki? Şimdi çıkıp darbecilerle iş tutmuşlar. Bir müddet sigara içmişlerdi, çadır kurup beklemişlerdi atıldıkları iş yerlerinin önünde ya pek de destek veren olmadı bir iki küçük grup dışında. Sağ olsunlar, onlar da olmasa insanlık tam olarak ölmüş diyecekti ya bir umut işte, o kadar da olsalar büyük bir umuttu onlar. Acılarını paylaşan… Sigaradan sararan parmakları iyice katran kesmiş. Gözleri uzaklara dalıp giden adam gençliğiyle bugün arasında gidip geliyor, tarihi hanın yanındaki küçük parktaki banklardan önündeki caddede akıp giden insan selini ellerinde pankartlar, dövizler, ağızlarında iddialı sloganlarla tahayyül ediyor, başka dünyalar vadeden gözlerini onca yıldan yaşadığı âna getirmek isterken yaşadığı gerçeklikten kopup gidiyordu. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR