1. YAZARLAR

  2. Tacettin Şimşek

  3. İsa(a)'ın Mesajı Neydi?

İsa(a)'ın Mesajı Neydi?

Mart 2002A+A-

"Biz, Meryem oğlu İsa'yı on(geçmiş peygamber)ların izleri üzerinde Tevrat'tan geriye kalanların doğruluğunu tasdik edici olarak gönderdik. Biz, o'na, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanları bir rehber ve bir öğüt olarak Tevrat'tan geriye kalanları tasdik eden, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan İncil'i verdik". (5/Maide, 46)

Nasıralı İsa'nın mesajını, tebliğini gerçekleştirdiği tarihsel şartları Kur'an detaylı bir şekilde sunmaz. Kur'an'ın üzerinde durduğu konu Hz. İsa'nın mucizevi doğumu, mucizeleri, havariler ve İsa'yı ilahlaştıran düşüncenin eleştirisidir. Nasıralı İsa'nın Al-i İmran Suresi'nin 50. ayetinde belirtildiği gibi Beni İsrail'e gönderiliş sebebinin Tevrat'ı doğrulamak ve ıslah görevini ifa etmek olduğunu görüyoruz. İsa, mesajını tebliğ ettiği kısa süre içerisinde Yahudiler arasındaki çekişmeleri ortadan kaldırmaya, yozlaşan din anlayışını ıslah etmeye çalıştı. Zuhruf Suresi'nin 63. ayetinde Hz. İsa'nın ihtilafa düşülen konuların bir kısmını onlara hikmet ile açıklamak üzere açık belgelerle gönderildiği belirtilir.

İsa'nın mesajından, onun hayatından bahseden tarihçiler azdır. Onlar da fazla detaylı anlatmazlar. Bu durum özellikle aydınlanma çağı sonrası Avrupası'nda Nasıralı İsa'nın tarihsel bir kişi olup olmadığı tartışmalarını ortaya çıkarmıştır. Bunda Hıristiyan kaynakların İsa'yı mitleştirmesinin payı büyüktür. Hz. İsa'nın varlığından bahseden kişiler şunlardır. Romalı yazar Tacitus (55-116/120), Yahudi tarihçi Flavius Josephus (37-100), Roma yazarı Caius Sueton (70-121/130) ve genç Plinius; C. Plinius Caecilius Secundus (61-113). Ayrıca Talmud'un bazı bölümlerinde İsa'dan bahsedilir. İsa'nın çağdaşı olan Livy ve Seneca gibi Romalı yazarlar İsa'dan hiç bahsetmezler. Yahudi olan ve filozof, tarihçi kimliği ile ön plana çıkan Philo (MÖ 20 - MS 50) da ondan söz etmez. Yine bir Yahudi tarihçi olan Justus da İsa'dan bahsetmez. Nasıralı İsa'nın hayatini ve getirdiği mesajın içeriğini öğrenebileceğimiz diğer kaynaklar ise birer İsa biyografisi olan İncillerdir. İnciller Hz. İsa'nın yaşadığı çağ ve çevresi hakkında da bizlere bilgi sunarlar.

Hz. İsa'nın aralarında yaşadığı topluma kendisinden önce birçok Beni İsrail peygamberi uyarıcı ve ıslah edici olarak gelmişti. Nasıralı İsa'nın döneminde, Beni İsrail peygamberlerini ve Hz. Musa'nın öğretisini kabul ettiklerini söyleyen topluluk kendi içlerinde farklı gruplara ayrılmış durumdaydılar. Bu grupların inançlarını bilmemiz Nasıralı İsa'nın mesajında neleri öncelediğini anlamada bizlere faydalı olacaktır. Nasıralı İsa'nın yaşadığı ve mesajını tebliğe başladığı çağda tüm canlılığı ile yaşayan dört grup vardı. Sadukiler, Ferisiler, Esseniler ve Zelotlar. Sadukiler üst düzey aristokrat din adamı grubunu oluşturuyorlardı. Ferisiler şeriatın kurallarını çok katı ve şekilciliğe varan uygulama anlayışları ile önplana çıkıyorlardı. Esseniler zahid bir yaşantıyı önceledikleri için şehri bile terketmişlerdi. Zelotların hedefi ise ortadan kalkan Yahudi siyasi bağımsızlığını yeniden tesis için uğraşmaktı. Bu grupların düşüncelerini yakından tanımak İsa(a)'ın duruşunu ve mesajını anlamada önemlidir.

Sadukiler:

Yunanca Saddoukaivi kelimesinden gelen Sadduki kelimesinin kökeni rahip Saddok'a kadar götürülmektedir. Bunun Sadukiler kendilerini rahipler sınıfından saymışlardır. Onlar bununla soylarının Musa'nın kardeşi Harun'a kadar vardığını söylemektedirler. Saduki rahipler mabedin hizmetindeydiler. Onlar aracılığıyla Tanrı Yahve'ye ulaşıldığına inanılırdı. Mabeddeki takdimleri onlar yönetirdi. Kanunların icrasını gözetenler de onlardır. Kudüs mabedinin hizmetini ellerinde bulunduruyorlardı. Bu durum onlara manevi ve maddi bir imtiyaz sağlıyordu. Sadukiler kendilerine imtiyaz tanıyan iktidarları destekliyorlardı. Sadukilerin önplana çıkan inançlarını şöyle özetleyebiliriz:

1-Musa şeriatından yazılı olmayan bütün kuralların reddi.

2-Kutsal yazı olarak sadece Musa'nın beş kitabını (Tora) kabul etmek.

3-İnsanın ölümsüzlüğünü kabul ederek ölümden sonra dirilmeyi reddetmek.

Sadukiler insanın fiilleri konusunda kaderci olmayıp, iyi ve kötünün insan tarafından seçildiğini düşünmekteydiler. Sadukiler aristokrat sınıfa aittiler ve materyalist bir karakter sahibiydiler.

Ferisiler:

Ferisi kelimesi 'ayrılmış' (paruşim) anlamına gelmektedir. Ferisiler birbirlerini şaberim, şassidim/hassidim (dindar, sofu) ya da kardeş diye çağırmaktaydılar. Ferisiler Sadukilerin görüşlerine tamamen karşıt düşüncelere sahiptiler.

Ferisiler en belirgin özellikleri onların yahudi kanunlarını şeklî olarak tatbik etmede gösterdikleri hassasiyetleridir. Ferisiler yaşadıkları çağa ve bölgeye hakim olan Helenist düşünceye düşmanlık gösteriyorlardı. Hellenleşmeye karşıydılar. Sadukileri şeriatı hafife almakla suçluyorlardı. Ferisiler kendilerini daha iyi, daha dindar ve daha mükemmel olarak görüyorlardı. Yahudi milletinin bağımsızlığını önemsediler. Yahudiliği korumaya çalıştılar. Eğitime büyük önem verdiler, bölgede birçok yerde okullar açtılar ve yazılı yasa (Tevrat, Tora) yanında o dönemde derlenebilmiş sözlü yasaları da okuttular. Ferisiler aynı zamanda Yahudi kavmiyetçisi idiler ve yakın zamanda büyük bir Yahudi imparatorluğu kurulacağına inanıyorlardı.

Siyasal iktidarlara karşı ise sessiz kalmayı yeğlemişlerdir.1 Ferisilerin düşünceleri özetle şunlardı:

1-Yahudi şeriatına sıkı sıkıya bağlılık.

2-Atalardan gelen geleneğe ciddi bir şekilde riayet etmek.

3-Cumartesi istirahatına tam olarak uymak.

4-Temizliğe önem vermek. Yemekten önce elleri yıkamak.

Ferisiler Sadukilerin tersine herşeyin tanrısal kaderle olduğuna inanmaktaydılar. Bu inançlarına rağmen ferdî iradeyle Allah'ın tanrısal kararı ılımlaştırdığına inanırlar. Nasıralı İsa'nın en fazla mücadele ettiği grup Ferisiler olmuştur.2

Esseniler:3

Cemaat halinde yaşarlardı. Evlenmezlerdi. Genelde yerleşim yerlerinden uzakta yaşamayı tercih ederlerdi. Kardeşlik konusu Esseniler arasındaki katı kurallara bağlıydı. Buradan kalkışla bazı araştırmacılar Esseniler'in bir tür komün yaşantısı sürdürdüklerini iddia ederler. Bu gruba katılıp Esseni olan bir kimsenin bütün malını topluluğa vermesi bunun kanıtı sayılmıştır. Esseniler'e göre dünya hayatı bir tür hapishane hayatıydı ve zevkler insan için kötüydü. Esseniler güne dua ile başlar, gün içinde çalışırlar ve günü yine dua ile bitirirlerdi. Esseniler bütün aşırılıklarına rağmen Yahudi dinine bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Esseniler mistik eğilimliydiler, kaderciydiler. İnançları şöyle özetlenebilir:

1-İnsan Allah'tan gelmiştir ve O'nun suretinde yaratılmıştır.

2-Ruh, insan bedeninde bir insanın hapishanede bulunuşu gibidir.

3-Ruh ölümsüzdür.

Esseniler oldukça basit ve sade bir hayat sürmüşlerdir. 194O'lı yıllarda bulunan Ölü Deniz Yazmaları Esseniler ile ilgili birçok noktayı aydınlatmıştır. Hz. İsa'nın gençlik yıllarında Kudüs'ün dışında, Ölü Deniz yakınlarında yaşayan bu cemaat ile ilişkisi olup olmadığı ise tartışmalıdır. El yazmalarının bütüncül bir değerlendirmesi belki bu konuyu aydınlatacaktır.

Zelotlar:

Zelotların en belirgin vasıfları işgalci Roma kuvvetlerine karşı sert bir siyaset sürdürmelerinde görülür. En belirgin prensipleri şuydu: "Tanrı tek şef ve tek sahiptir". Zelotlar Ferisilere yakın düşüncedeydiler. Geleneksel kurallara uymaları, Mesih beklentileri ve kavmiyetçi tutumları Ferisi düşünce ile benzerlik gösteriyordu. Zelotlar Allah'a itaatin yanında kendi kaderleri konusunda ellerinden geleni yapmaktan yanaydılar. Zelotlar Roma yanlılarını katletmekten çekinmemişler ve Roma idaresine baş kaldırıldığı zaman büyük rol oynamışlardır.

Diğer inanç esasları ise şunlardı:

1-Günahkar ruhlara ebedi bir ceza vardır.

2-Paganizme karşı Filistin'i kurtaracak bir mesih gelecektir.4

Böyle bir ortamda tebliğe başlayan İsa, Allah Elçisi olarak mesajını ne Sadukiler'in, ne Ferisilerin, ne Esseniler'in ne de Zelotlar'ın söylemini benimseyerek yapmıştır. İsa bu grupların aksine mesajını tebliğini onlardan ayrı ve karşıt bir tarzda gerçekleştirmiştir. Bu grupların ortak özellikleri dini şekilde, kabukta kalan bir şekilde algılamalarıydı. Hz. İsa onların bu şekilsel anlayışlarının yanlışlığını söyledi ve onları öze çağırdı. O bu grupların hakim olan din anlayışlarındaki çarpıklığı göstermeye çalıştı.

Sinoptik İnciller'de (Matta, Markus ve Luka) İsa'nın dönemin dini yozlaştıran, içini boşaltan, dinin amacını buharlaştırıp yüzeysele takılan bilginlere karşı tavrının çok sert olduğunu görüyoruz. O taptaze bir ruhla, ıslahatçı bir edayla insanları öze dönüşe, fıtrata çağırdı. İsa onların yüzlerine adaleti, sadakati ve merhameti ihmal ettiklerini haykırdı. Allah Elçisi İsa'nın Ferisiler ve diğer bilginlere karşı eleştirileri aşağıya alıntıladığımız Matta ve Luka İncillerine ait pasajlarda derli toplu bir şekilde anlatılmaktadır. Görüleceği gibi İsa onları riyakar (iç dünyaları ve dış dünyalar farklı) olmakla niteler. Onları niçin birtakım doğruları söylemelerine rağmen kendilerinin bunlara riayet etmedikleriyle sorgular. İsa onların önemli meseleleri işlerine gelmediği için görmezlikten gelme tavırlarını, işlerine geldiği zaman ise kılı kırk yaran tutumlarını eleştirir. Nasıralı İsa sosyal çöküntünün müsebbibi sayılabilecek bu gibi davranış biçimleri karşısında eleştiriden çekinmemiş ve insanları bu davranışlarından vazgeçmeleri için uyarmıştır.

"Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: 'Din bilginleri ve Ferisiler Musa'nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının omuzlarına koyarlar da, kendileri bu yükleri taşımak için parmaklarını bile kıpırdatmak istemezler. Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, muskalarını büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini "Rabbi' diye çağırmalarından zevk duyarlar'." (Mat 23:1-7)

"Vay halinize ey dîn bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliğinin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyorsunuz, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz! Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek için denizleri ve kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat daha cehennemlik yaparsınız. Vay halinize kör kılavuzlar! Diyorsunuz ki, "Tapınak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama tapınaktaki altın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.' Budalalar, körler! Hangisi daha önemli, altın mı, altını kutsal kılan tapınak mı? Yine diyorsunuz ki, 'Sunak üzerine ant içenin andı sayılmaz, ama sunaktaki adağın üzerine ant içen, andını yerine getirmek zorundadır.' Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, adağı kutsal kılan sunak mı?" (Mat 23:13 19)

"Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, anasonun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli yönleri olan adalet, merhamet ve sadakati ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi. Ey kör kılavuzlar! Küçük sineği süzer ayırır, ama deveyi yutarsınız! Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Bardağın ve çanağın dışını temizlersiniz, ama bunların içi açgözlülük ve taşkınlıkla doludur. Ey kör Ferisi! Sen önce bardağın ve çanağın içini temizle ki, dıştan da temiz olsunlar. Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru kişilermiş gibi görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz. Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yaparsınız, doğru kişilerin türbelerini donatırsınız. 'Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik' diyorsunuz. Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza siz kendiniz tanıklık ediyorsunuz. Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin! Sizi yılanlar, sizi engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız? İşte bunun için size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum, Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız. Böylelikle, doğru kişi olan Habil'in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya'nın oğlu Zekeriya'nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız. Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden bu kuşak sorumlu tutulacaktır. Ey Kudüs! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Kudüs! Bir tavuk, civcivlerini kanatları altına nasıl toplarsa, ben de kaç kez senin çocuklarını öylece toplamak istedim, ama siz istemediniz." (Mat 23:23-37)

Hz. İsa insanların malını mülkünü sömüren, gösterişe önem veren bilginleri eleştirmekten sakınmadı ve devrimci tavrını burada da sürdürdü. İç temizliğe vurgu yaptı. Bilginlerin Talmud'da geçen bir rivayeti, "Ellerini yıkamayan kişinin mahvolacağı" anlayışını eleştirdi. Yıkanmamış ellerle yemek yemek insanı kirletmez, insanı kirleten kötü yüreğidir. Bu yürekten çıkan kötü düşünceler, yalan şehadetler, fuhuşlar, katletmeler, hırsızlık etmeler ve küfürlerdir. (Matta 15:19-20). Sebt günündeki aşırı tutumlarının yanlış olduğunu söyledi. İnsanların Sebt günü için değil Sebt gününün insanlar için yaratıldığını hatırlattı.

"İsa ders verirken şöyle dedi: 'Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan, meydanlarda selamlanmaktan, havralarda en seçkin yerlere ve şölenlerde başköşelere kurulmaktan hoşlanan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha da ağır olacaktır."' (Mar 12:38-40)

"İsa konuşmasını bitirince bir Ferisi O'nu evine yemeğe çağırdı. O da içeri girerek sofraya oturdu. İsa'nın yemekten önce yıkanmadığını gören Ferisi şaştı. Rab ona şöyle dedi: 'Siz Ferisiler, bardağın ve tabağın dışını temizlersiniz, ama içiniz açgözlülük ve kötülükle doludur. Behey akılsızlar! Dışı yapanla içi yapan aynı değil mi? Siz kaplarınızın içindekini sadaka olarak verin, o zaman sizin için her şey temiz olur. Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedef otunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi. Vay halinize, ey Ferisiler! Havralarda en seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırsınız. Vay halinize! İnsanların, farkında olmadan üzerlerinde gezindiği belirsiz mezarlara benziyorsunuz.' Kutsal Yasa uzmanlarından biri söz alıp İsa'ya 'Öğretmenim, bunları söylemekle bize de hakaret etmiş oluyorsun' dedi. İsa, 'Sizin de vay halinize, ey Yasa uzmanları!' dedi. 'İnsanlara taşınması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri kaldırmak için bir tek parmağınızı kıpırdatmazsınız. Vay halinize! Peygamberlerin türbelerini yaparsınız, oysa onları sizin atalarınız öldürmüştür. Böylelikle atalarınızın yaptıklarına tanıklık ederek bunları onaylamış oluyorsunuz. Çünkü onlar peygamberleri öldürdüler, siz de türbelerini yapıyorsunuz." (Luk 11:37-48)

Nasıralı İsa, düzeni bozulan Yahudi toplumunu ırkçı temayüllerinden ayıklayarak eşitlik ilkesiyle yeniden düzenlemeye çalıştı. Irk ve ulus farkı gözetmeksizin bütün insanların kardeşliğine dayanan atası İbrahim'in inançlarını yeniledi.

İsa İlahi mesajların tarihe ve coğrafyaya yayılan tohumlarını yeniden filizlemeye çalıştı. Siyerler (İnciller) O'nun bu çabasına da tanıklık ederler. Ruhların özgürlüğü düşüncesine, Antik Grek'te de rastlanır. Peygamber Danyal, gök saltanatından söz açmıştı. Sirakhoğlu İsa, Gamaliel, Soho'lu Antigone, Hillel gibi Yahudi düşünürleri benzer sözler ettiler. Sirakhoğlu, dinin iyilik etmekten ibaret olduğunu söylemişti. Ama bu sözler İsa'nın uyandırdığı etkiyi uyandırmamıştı. Çünkü İsa, hiçbir ayrılık gözetmeksizin, dünyanın bütün yoksullarına sesleniyordu. Onlar da öylesine çoktular ki.5

Göğün melekûtu/Allah'ın melekûtu (İlahi hakimiyet)6

İsa'nın mesajında insanları Allah'ın melekûtuna çağrı önemli bir yer tutar. O insanları böylece tevbeye, Allah'a yönelmeye çağırdı. İnsanları Allah'a karşı gerçek sadakatlerini göstermeye çağırdı. Onları ayrıca bunu şayet reddederlerse Allah'ın hesabından kurtulamayacakları konusunda uyardı. (Luka 13:1-5). Davranışların değerlendirileceği zamanın çok yakın olduğunu söyledi. Sinoptik İncillere göre Yahya da insanları göklerin egemenliğinin yakın olduğunu söyleyerek tevbeye çağırıyordu. Yahya'nın ana mesajı halkı yaklaşan son konusunda uyarmak ve onları Allah'a inanmaya, bağlanmaya ve tevbe etmeye çağırmaktı. Yahya'nın çağrısında korkutucu bir saatin yaklaştığı fikri vardır. Yahya'nın bu mesajını kabul eden ve onun tarafından vaftiz edilen İsa (Mat 3:2), Allah'ın melekûtunun yakın olduğunu söyleyerek insanları tevbeye davet etti.7 Allah Elçisi İsa insanları bu gün için hazırlıklı olmaya, günahlardan uzak durmaya çağırdı. Buyruklara riayet etmenin bu günde değerli olma açısından önemini vurguladı. Kendisine bu günün ne zaman geleceğini soranlara karşı bu günün ne zaman gerçekleşeceğini kendisi dahil hiç kimsenin bilemeyeceğini, ancak Allah'ın bilebileceğini söyledi.8

"Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse. Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: 'Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz! Beni, "Rab! Rab!' diye çağıran herkes Göklerin Egemenliğine girecek değildir. Ancak göklerde olan Babamın isteğini yerine getiren girecektir." (Mat 5:19-21)

Fatiha suresi ile benzerlik arzeden aşağıdaki bölüm Hz. İsa'nın idealinin Allah'ın buyruğunun yeryüzünde hakim olması olduğunu göstermektedir.

"Bunun için siz şöyle dua edin: "Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Kötü olandan bizi kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek senindir. Amin." (Mat 6:9-13)

En önemli buyruk: Tevhid

Markos İncilinin 12. babında geçen aşağıdaki bölüm en önemli buyruğun tevhid olduğunu göstermektedir. Matta İncilinin 22:34-40 arası bölümde cüzi farklılıklarla geçen bu konuşma meselenin önemini göstermektedir. Markos İncilinde bulunmayan ve Kutsal Yasa'nın tümü ve peygamberlerin sözlerinin bu buyruğa dayandığını belirten cümle (Matta 22:40) bunun delilidir.

"Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa'nın onlara güzel bir cevap verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O'na, 'Tüm buyrukların en önemlisi hangisidir?' diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi: 'En önemlisi şudur: "Dinle, ey İsrail! Tanrımız olan Rab tek Rab'dir. Tanrın olan Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev.' İkincisi de şudur: "Komşunu kendin gibi sev.' Bunlardan daha büyük buyruk yoktur.' Din bilgini İsa'ya, 'İyi söyledin, öğretmenim' dedi. 'Tanrı tektir ve O'ndan başkası yoktur' demekle doğruyu söyledin. İnsanın Tanrı'yı bütün yüreğiyle, bütün anlayışıyla ve bütün gücüyle sevmesi, komşusunu da kendi gibi sevmesi, tüm yakılmalık adaklardan ve sunulan kurbanlardan daha önemlidir." (Mar 12:28-33)

Tarihsel serüven: Hak-batıl mücadelesi ve hak yolda sebat

Tarih boyunca bütün Allah Elçileri hak'kı tebliğe başladıkları andan itibaren insanlar ikiye bölünürler: Ona tabi olanlar veya karşı çıkanlar. İsa'nın durumu tebliğ süresinin kısa olmasına rağmen diğer Elçilerden farklı olmadı. Ev halkı bile ikiye bölündü İsa'nın mesajına kulak verenler ve mesaja kulaklarını tıkayanlar. İsa bu yolda sebatın önemine vurgu yaptı. Haçını sırtına alan peşimden gelsin. Çarmıhı yüklenmek, yani kelleyi koltuğa almak.

"Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim, insanın düşmanları, kendi ev halkı olacaktır.' Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven, bana layık değildir. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, bana layık değildir. Canını kurtaran, onu yitirecek. Benim uğruma canını yitiren ise onu kurtaracaktır. 'Sizi kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. Bir peygamberi, peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacak. Doğru bir adamı, doğru biri olduğu için kabul eden, doğru adama yaraşan bir ödül alacak."' (Mat 10:34-41)

"İşte, kurtların arasına koyunlar gibi gönderiyorum sizi. Yılan gibi akıllı, güvercin gibi saf olun. İnsanlardan sakının. Sizi mahkemelere verecekler, havralarında kamçılayacaklar. Hatta benden ötürü valilerin ve kralların önüne çıkarılacaksınız. Böylece onlara ve uluslara tanıklık edeceksiniz. Sizleri mahkemeye verdikleri zaman, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek. " (Mat 10:16-19)

"Kalabalık halk toplulukları İsa'yla birlikte yol alıyordu. İsa dönüp onlara şöyle dedi: Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, benim öğrencim olamaz. Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, benim öğrencim olamaz. Aranızdan biri bir kule yapmak isterse, bunu tamamlayacak kadar parası var mı yok mu diye önce oturup yapacağı masrafı hesap etmez mi? Çünkü temel atıp da işi bitiremezse, durumu gören herkes, "Bu adam inşaata başladı, ama bitiremedi' diyerek onunla eğlenmeye başlar. Ya da başka bir kralla savaşmaya gidecek olan hangi kral, üzerine yirmi bin askerle yürüyen düşmana on bin askerle karşı koyabilir miyim diye önce oturup bir değerlendirme yapmaz? Eğer karşı koyamayacaksa, öbürü henüz uzaktayken elçiler gönderip barış koşullarını ister. Aynı şekilde sizden kim varını yoğunu gözden çıkarmazsa, benim öğrencim olamaz. " (Luk 14:25-33)

Kendinden öncekileri tasdik:

Nasıralı İsa emir ve yasaklar konusunda kendinden öncekileri onaylamaktan başka bir tutum içerisine girmemiştir. Musa'nın şeriatını doğru bir şekilde yaşanması için çalışmıştır. İsa kendi hayatında hukuka riayet etmiş ve çevresindeki insanlara bunu öğütlemiştir. Eldeki mevcut kaynaklar onun hukuka karşı çıktığı konusunda bir delil sunmaz. İsa Musa'nın şeriatine alternatif bir hukuk getirmemiştir. O hukuka bağlılığa vurgu yanında gördüğü bazı yanlış uygulamaları tenkit etmiştir.

"Kutsal Yasa'yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse. Göklerin Egemenliğinde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisilerinkini kat kat aşmadıkça, Göklerin Egemenliğine asla giremezsiniz!" (Mat 5:17-20)

Hz. İsa insanlara Musa Şeriatı'nın emirlerini hatırlattı ve onların birer dinî-hukukî emir olarak alınmasının ötesinde, birer ahlaki emir olarak alınması, içselleştirilerek yaşanması gerektiğini hatırlattı. Bu söylem maalesef daha sonraları Hıristiyanlarca İsa'nın şeriatta bulunan emirleri kaldırdığı şeklinde yorumlanmıştır. Pavlus'un bu anlayışın yaygınlaşmasındaki rolü büyük olmuştur. Halbuki İsa'nın bu sözleri yanlış değerlendirilmiştir. Hz. İsa emirlerin yerine getirilmesinin ötesinde ortadaki emirlerin dinin daha temel bir noktasında yer alan ahlakî ruhunun ciddiye alınması gerektiğini, o emirlere sözkonusu ahlaki ruhun hayat verdiğini göstermeye çalışmıştır.9

"Atalarımıza, 'Adam öldürme. Öldüren, yargılanmayı hak edecek' denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine karşı öfkelenen her kişi yargılanmayı hak edecek. Kim kardeşine aşağılayıcı bir söz söylerse, Yüksek Kurul'un yargısını hak edecek. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecek." (Mat 5:21-22)

"'Zina etme' denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, zaten yüreğinde o kadınla zina etmiştir." (Mat 5:27 28)

Hz. İsa insanların emirleri yerine getirmede gösterişe varan tutumlarını tenkit etmiştir. Yüzeysel dış görüntünün yerine getirilmesini dinin tamamını yaşamak olarak algılayanları uyarmıştır.

"Siz sadaka verdiğiniz zaman, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir. Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. Onlar, herkes kendilerini görsün diye havralarda ve caddelerin köşe başlarında dikilip dua etmekten zevk alırlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz ise, dua edeceğiniz zaman odanıza girip kapıyı örtün ve gizlide olan Babanıza dua edin. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir." (Mat 6:3-6)

"Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir." (Mat 6:16-18)

Görüldüğü gibi Nasıralı İsa insanları gösteriş, gurur ve riyakarlık konusunda eleştirmiş, gerçekleştirilen fiillerin samimi bir şekilde yapılması gerektiğini belirtmiştir. İnsan riyakar ve içi dışı farklı bir şekilde bir davranış sergilememelidir.

Mülkiyet anlayışı:

Allah Elçisi İsa, 'bir devenin iğnenin gözünden geçmesi, bir varlıklının Tanrı ülkesine girmesinden kolaydır.' (Mat 19:24, Mar 10:25, Luk 18:25) diyordu. İnsanların, yüzlerini bile göremeyeceği mirasçıları için para biriktirmelerini saçma buluyordu. Bundan ötürü de şöyle diyordu:

'Gökteki kuşlara bakın: Ne ekerler ne biçerler, ne kilerleri ne ambarları vardır, oysa Baba, onları yeterince beslemektedir. Kırdaki çiçeklere bakın, ne çalışırlar ne iplik eğirirler, oysa Baba onları yeterince giydirmektedir.' (Matta 6:26-28)

Biri sevilip ötekine yüz çevrilmeden iki Efendi'ye kulluk edilemezdi, ya Tanrı'ya kulluk, ya da Mamon'a (para ilahı) kölelikten birini seçmek gerekirdi. (Matta 6:24)

"Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin." (Mat 5:42)

"Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar. Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar. Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacak. " (Mat 6:1921)

Siyasi tavrı:

İsa'nın yaşadığı çağda Filistin'de Roma'ya bağlı bir siyasal iktidar mevcuttu. Bu iktidar kendisine karşı oluşabilecek her türlü muhalefeti şiddetle bastırmaktan hiç çekinmiyordu. Zaman zaman daha da ileri giderek muhalefeti ortadan kaldırıyordu. Katı bir takibat politikası hakimdi. Yahya ve İsa mevcut siyasi yapıya başkaldırmakla suçlanmışlardır. Yahudi din bilginleri ile Roma'ya bağlı iktidar arasında bir ilişki mevcuttu. Oluşabilecek muhalefet bunların sindirme ve yok etme çabaları ile karşı karşıya geliyordu. Pavlus dünyevi otoriteye teslimiyeti Tanrı'nın iradesine teslimiyet olarak görüyordu. Bu anlayış her halükarda otoriteye karşı direnmeyi hoş görmüyordu. Pavlus, bu anlayışını İsa'nın sevgi ile ilgili deyişleri arasına sıkıştırmaya çalıştı ve başardı. Şinasi Gündüz'e göre bu ifadeler Markus ve Tomas İncili gibi erken dönem metinlerinde geçmemektedir ve bunlar sonradan İsa'nın sözleri arasına sokuşturulma ihtimalini taşımaktadırlar. Gündüz imparatora vergi verme olayını ise şöyle açıklar: 'İncil metinlerine göre Ferisilerden ve Heredionlardan bir grup İsa'yı tuzağa düşürmek amacıyla ona gelip, 'İmparator'a vergi vermenin tanrısal hukuka uygun olup olmadığını' sorarlar. Onların kendisini sınadıklarını anlayan İsa ise verginin siyasal yönetimin hakkı olduğunu, dolayısıyla verileceğini söyler. (Mar 12:13-17; Tom 100, Mat 22:15-22; Luk 20:20-26). Burada İsa'nın yaklaşımı açıktır. Öncelikle o, bu sorunun kendisini tuzağa düşürmek ve mevcut siyasal yapıyla karşı karşıya getirmek amacıyla sorulduğunun farkındadır. İkinci olarak da o, siyasal iradeye vergi vermenin Musa hukukuna aykırı olmadığını düşünmektedir. Ancak İsa'nın bu yaklaşımın, otoriteye ve güçlülerden yana olan mevcut statükoya kayıtsız boyun eğme ya da her halükarda itaat etme anlamına gelmediği de ortadadır.'10 insanları hem manevi hem de maddi anlamda sömüren ve topluma musallat olmuş kişi ve kurumlara karşı Hz. İsa'nın tavrı ortadadır. Tapınaktaki rant çevrelerine karşı çıkıp onların tezgahlarını yıkan ve onları oradan kovan bir şahsın zalimin zulmüne sesiz kalması ve halka bunu tavsiye etmiş olması nasıl düşünülebilir?

Sevgi anlayışı:

Hz. İsa Musa'nın şeriatında Tesniye 6:5 (Ve Tanrın Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin') ve Levililer 19:18 ('.. ve komşunu kendin gibi seveceksin') de belirtildiği gibi Allah'ı ve insanları sevmenin insanın tüm yaşantısına hakim olması gerektiğinin altını çizmiştir.

Tanrın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev.' ikincisi de şudur: "Komşunu kendin gibi sev.' Bunlardan daha büyük buyruk yoktur." (Mar 12:30-31)

"İsa ona şu karşılığı verdi: 'Tanrın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla sev.' İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: "Komşunu kendin gibi sev.'" (Mat 22:37-39)

"Adam şöyle karşılık verdi: "Tanrın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün gücünle ve bütün aklınla sev. Komşunu da kendin gibi sev." (Luk 10:27)

Sevgi prensibine vurgu yapan İsa bununla Yahudi toplumunun katı ve acımasız hukuk anlayışlarını eleştirmiştir. Musa hukuku çerçevesinde nanenin, anasonun ondalığını hesaplayıp sevgiyi, merhameti ve adaleti bir kenara bırakan insanların tenkid edilmesidir gerçekleştirilen. İsa bu davranışı ile hukuk kurallarına riayet ederken sevgi ilkesinin ön planda tutulması gerektiğini gösterdi. O, başkalarını değerlendirirken insanın önce kendine bakması gerektiğini öğütledi. İsa böylece tanrısal hukukun insanlar tarafından kendi çıkarları doğrultusunda katı, acımasız ve ruhsuz bir şekilde uygulanışının önüne geçmek istedi.

Matta ve Luka'nın aktardığı Dağ Vaazı'nda bütün ahlaki emirlerin bir hülasasını bulmak mümkündür. Bu vaazda insanlar kardeşliğe, barışa ve dostluğa çağrılmakta ve verilen sözde durmanın önemi vurgulanmaktadır, insanlar samimi olmaya ve günahtan uzak durmaya çağrılmaktadır. Kısacası Hz. İsa hayatı boyunca sosyo-kültürel çöküşe, kokuşmaya karşı tavır almış ve bunun tabii sonucu olarak hukukun ve ahlakın önemini vurgulamıştır. O ruhsuz toplumun ruhu olmuştur.

"Ne mutlu yaslı olanlara! Onlar teselli edilecekler. Ne mutlu yumuşak huylu olanlara! Onlar yeryüzünü miras alacaklar. Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara! Onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara! Onlar merhamet bulacaklar. Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Onlar Tanrı'yı görecekler. Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tanrı oğulları denecek. Ne mutlu doğruluk uğruna zulüm görenlere! Göklerin egemenliği onlarındır." (Mat 5:4-10)

"İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: 'Ey yoksul olanlar, ne mutlu size, Tanrı'nın Egemenliği sizindir! Şimdi açlık çekenler, ne mutlu size, siz doyurulacaksınız! Şimdi ağlayanlar, ne mutlu size, siz güleceksiniz! İnsanoğlu'na olan bağlılığınızdan ötürü insanlar sizden nefret ettikleri, sizi toplum dışı edip aşağıladıkları ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman size ne mutlu! O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da peygamberlere böyle davrandılar. Ama vay halinize, ey zenginler, tesellinizi almış bulunuyorsunuz! Şimdi karnı tok olan sizler, vay halinize, açlık çekeceksiniz! Ey şimdi gülenler, vay halinize, yas tutup ağlayacaksınız!'" (Luk 6:20-25)

Dipnotlar:

1-Bu sessizliklerini bozarak 66 yılındaki ayaklanmaya aktif bir şekilde katılmışlardır.

2-İncil'lerde sözü geçen iki yüzlü hain Ferisi tiplemesi ile gerçek Ferisiler arasında farklılıklar olduğu bazı tarihçiler tarafından gündeme getirilmiştir. Ancak bu İncil'lerde anlatılan bir Ferisi grubunun varolabileceği olasılığını bertaraf etmez.

3-Esseni adının kaynağı belli değildir. Philon, Esseniler'i qerapeuta diye adlandırmaktadır. Bu "Tanrı'nın Kutları" (Cultores Dei) anlamına geldiği kadar "Tanrı'nın Doktorları" (Medici Dei) anlamına da gelmektedir. Bir başka görüş ise Esseni kelimesinin Aramice Hase (aziz, saf) sözcüğünden türediğidir. Philon da 'Essaoi sözcüğünün Grekçe Ösioi (aziz, dindar) sözcüğü ile ilişkili olduğunu söylemiştir.

4-Prof. Dr. Mehmet Aydın, Hıristiyan Kaynaklarına Göre HIRİSTİYANLIK, TDV Yayınları, 1995 Ankara, s. 8-13

5-İsa'dan sonraki ilk yüzyıllar, yoksulluğu en büyük erdem sayan yüzyıllardır. Ortaçağ'ın sonlarına kadar, dünyanın her yerinde, yoksul anlamında ebion sözcüğünden türetilen ebionistler (dinsel dilenciler) oluştu. Ortaçağ, dilenci mezhepleri ile doludur. İncil Yoksulları, Fraticelle'ler, Begard'ler, Bonhomme'ler gibi. İsa'nın en gerçek izleyicileri olduğunu ileri sürdüler. İcad ettikleri ruhbanlık üzerinden bir dünya var ettiler. Yoksulluktan ileri giden bir çeşit dilencilik, yüzyıllar boyunca, en büyük ermişlik, varılması gereken erdem sayıldı. Sonunda aynı öğreti içinden ters bir çizgide üretim araçlarını ellerine geçiren küçük bir azınlığı sınırsızca zenginleştirecek olan üretim düzeni Pavlus öğretisinin bağlıları tarafından gerçekleştirildi. (Tübingen Rasyonalist Okulu'nun kurucusu Baur'a göre Pavlus, Hıristiyanlıkta Musa yasalarının yürürlükten kalkmasını sağlamıştır).

6-İsa'nın Allah'ın mefekûtu ya da göklerin melekûtu kavramı ile kastettiği şeyin, insanın ilahî iradeye boyun eğerek, hesaba çekileceğini gözönünde bulundurarak doğru inanç ve tavırlar sergilemesi olduğu anlaşılmaktadır.

7-Allah'ın hükümranlığını Hıristiyanlar nasıl anlamaktadırlar konusunda detaylı bilgi için bak: Dr. Mehmet Paçacı, Kur'an'da ve Kitab-ı Mukaddes'te Ahiret İnancı, Nun Yayıncılık, İstanbul 1994, s. 285-305, Çağdaş Teologlar Arasında Allah'ın Hükümranlığı Tartışmaları. Doç. Dr. Şinasi Gündüz, Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2001, s. 187-193

8-"O günü ve o saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez. Dikkat edin, uyanık durun, dua edin. Çünkü o anın ne zaman geleceğini bilemezsiniz. Bu, yolculuğa çıkan bir adamın durumuna benzer. Evinden ayrılırken kölelerine yetki ve birer görev verir, kapıdaki nöbetçiye de uyanık kalmasını buyurur. Siz de uyanık kalın. Çünkü evin efendisi ne zaman gelecek, akşam mı, gece yansı mı, horoz öttüğünde mi, sabaha doğru mu, bilemezsiniz. Ansızın gelip sizi uykuda bulmasın! Size söylediklerimi herkese söylüyorum; uyanık kalın!" (Mar 13:32-36)

9-Kur'an Kıssalarının Anlamı ve Değeri, Fecr Yayınları, Ankara 1998, Doç. Dr. Mehmet Paçacı, Hz. İsa ve Mesajı, s. 234.

10-Doç. Dr. Şinasi Gündüz, Pavlus Hıristiyanlığın Mimarı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2001, s. 201.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR