1. YAZARLAR

  2. Emin Altun

  3. Halepçe’ye Cemre Değil Ölüm Düştü!

Halepçe’ye Cemre Değil Ölüm Düştü!

Nisan 2007A+A-

Karlar erimiş, toprak mayalanmıştı. Kışın soğuk ve yorucu havası yerini ılık ve yumuşak bir havaya bırakıyordu. Yağmur taneleri kar tanelerine geçit vermiyordu. Yağan yağmur taneleri harf oluyor, cümleye dönüyor ve baharı haber veren satırlara dönüşüyordu. Mevsimlerin nöbet değişimi yapmalarına az zaman kalıyordu. Kış, gözyaşları eşliğinde yerini bahara bırakmaya hazırlanıyordu. Bütün canlıların hasretle beklediği sevgilileri "bahar mevsimi" geliyorum diyordu! Gecelere ney düşmek için cırcır böcekleri flütlerini hazırlıyorlardı. Karıncalar çalışmak için kazmalarını-küreklerini biliyorlardı! Kekliklerin "kakıbo kakıbo" sesleri "bahar bahar" seslerine dönüşüyor, kulakların kışını gideriyordu! Güvercinlerin sevinç çığlıkları yükseliyordu! Kuşların kanat çırpışı baharın habercisi oluyordu. Güneşin özlenen sıcaklığı yavaş yavaş hissediliyordu. Bitkiler toprağın kabuklarını zorluyordu. Papatyalar yattıkları kış uykusundan uyanmaya hazırlanıyordu. Ağaçların yüzlerine sıcak bir tebessüm yansıyordu.

Çocukların oyun alanları karın uzun süren esaretinden kurtuluyordu. Kerpiç evlerde, mum ışığında dinlenen masallar güneş ışığına taşınıyordu. Güneş, çocukların beyaza dönen yanaklarını pembeye boyuyordu. Çocukların kalem tutan nasırlı elleri bahar merhemini bekliyordu…

Mart gelmişti, bahar kokusu bırakmıştı. Mart ayıydı, sular yükseliyordu. Mart ayıydı, toprak şahlanıyordu. Mart ayıydı, taşlar yuvarlanıyordu. Mart ayıydı, kalpler ısınıyordu. Mart ayıydı, yürekler ilk cemre bekliyordu. Mart ayıydı, ateşler yakılıyordu. Mart ayıydı, ekin ekiliyordu. Mart ayıydı, barış-kardeşlik-özgürlük biçilmeye hazırlanıyordu. Mart müjde oluyordu, müjdenin adı ilk cemre oluyordu!...

Savaş-sürgün-soykırımın adı Kürdistan oluyordu! Kürdistan'ın kalbi Halepçe'de atıyordu. Bu kalp savaş yorgunu olarak barışa hazırlanıyordu. İlk cemre bekleniyordu. Gelen baharın Kürdistan'ın kalbi Halepçe'nin yaralarını sarması umuluyordu.

Cesur yüreklerin anlamsız savaşa itirazı yükseliyordu. Bu itiraz barış meşalesine dönüyor, bütün Mezopotamya'yı sarıyordu. Bu itirazın mührü İslam oluyordu. Bu büyük bir söz oluyordu. Bu söz; firavunların savaşlarını sarsıyordu, sömürgecilerin emperyal projelerini bozuyordu. Bu söz, savaştan-sürgünden-soykırımdan beslenenlerin rantlarını kurutuyordu…

Kıyamettir Halepçe bugün!

Kürdistan'ı kalbinden vurdular, 16 Mart 1988'de. Bizi kalbimizden vurdular. İnsanlığı kalbinden vurdular. Vietnam oldu Halepçe, Nagazaki oldu Halepçe, Bosna oldu Halepçe… Morga döndü bahar! Kana boyandı mart. Bu kan başka bir renkte aktı Halepçe'de. Bu kan beyaz aktı Kürdistan'ın kalbinden. Kış geri döndü Halepçe'ye. Yağmur taneleri "napalm" tanelerine döndü, yağdı yağdı Halepçe'nin dört bir yanına. Yağan yağmur taneleri evlere düştü, bayırlara düştü, bağlara düştü, ahırlara düştü; beyaz ölüm oldu Halepçe'de! Hasretle beklenen, baharın bulutları rahmet değil de gazap yağdırdı bu yaralı bedenlere…

Kimini yatakta, kimini tarla yolunda, kimini dua başında, kimini okul yolunda yakaladı ölüm. Yıkıldı yaralı bedenler yere. Yer sarsıldı büyük bir sarsıntıyla. Ölüm düştü cemre yerine toprağa.  Toprak öldü, üzerine yığılan ölülerle. Otlar, bitkiler ve papatyalar yerine insan cesetleri biçiliyordu kanlı Halepçe toprağında. Hayvan, ağaç, insan -canlı ne varsa kavrulmuş- Kürdistan'ın kalbinde. Ölüm sessizliğinin hâkim olduğu ovada, kıra yayılmış hayvan ölüleri. Kekliklerin kursaklarında bırakılan, bahar şarkıları. Kalmamış canlılık emaresi taşıyan hiçbir şey. Taşlar, evler, kapılar hayalete dönmüş boyunlarında insan cesetleriyle… Kan yok. Yıkıntı yok. Ses yok. Ölüm var; yüzleri yanık ve morarmış insan cesetleri, hayvan cesetleri var sadece…

Kıyamettir Halepçe bugün. Denizler kaynamış, dağlar yürümüş, güneş batıdan doğmuş bugün. Denizler, dağlar, toprak kimyasal gaz olmuş gelmiş Halepçe'nin üstüne! Sahi Kur'an'ın haber verdiği kıyamet böyle bir şey midir, bilen var mı? Onda da kansız mı olur ölüm? Orda da yakalar mı ölüm, çocuğu anne kucağında...

Farklı kesitlere tanıklık edilir Halepçe'de. Bir çocuk ayaklarında yırtık ayakkabısıyla, sırtında annesinin el emeği, göz nuru çantasıyla okula doğru giderken yakalanır beyaz ölüme.  Bir anne, kundaktaki bebeğini alıp şehir dışına kaçmayı başarır ancak, güvenli yere geldiğinde kucağında oyuncak bir bebek taşıdığını fark eder! Yıkılır anne oracıkta, oyuncak insana döner, bulunduğu yerde!  Bir babanın yoksul bilekleri küreği salarken bükülür bir anda…

Gerçekler ölmedi Halepçe'de! Gerçekler düştü tarihe kimyasal bir not olarak. Anlatıldı yaşananlar, fotoğraf karelerine kaydedildi olup bitenler ve düştü yüreklerimize…

Katliamı yaşayan tanıklar

Zehra Abdülkadir Muhammed isimli bir kadının yaşadıkları kıyamet sahnelerini anlatmaya yetiyor. Iraklı peşmergeler İranlı askerlerle beraber Irak'a karşı savaştıklarından ve Irak askerleri geri çekilmek zorunda kaldığından, Zehra ve ailesi Halepçe'deki evlerinin sığınağında bir Irak saldırısı tedirginliğinde yaşamaktadır. O sırada Zehra 16, kız kardeşi ise 15 yaşındadır. Saat 11'i gösterdiğinde, Batılı devletlerin sömürü valisi Saddam'ın ordusu, Halepçe üzerine napalm yağdırır. İnsanlığın öldüğü an, saat 14'e kadar devam eder. Zehra yukarı kattaki mutfağa çıkarak ailesi için yemek hazırlamaya başlar. Sonrasını bizzat Halepçe kokan ağzından dinleyelim Zehra'nın:

"Bombalama sonunda ses değişti. Artık ses eskisi kadar yüksek değildi. Sanki patlamaksızın düşen metal parçaları gibiydi. Bu sessizliğe bir anlam veremedik." Zehra'nın kardeşi Muhammed: "Bir helikopter kasabaya geri geldi ve askerler beyaz kağıt parçaları fırlattılar." Muhammed, askerlerin rüzgârın hızını ve yönünü ölçtüklerini anlamıştır. O sırada yiyecekleri toplayan Zehra, rüzgârın evin içine taşıdığı garip kokular duyar. Tekrar nefeslerimizi tutup Zehra'yı dinleyelim: "Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu." Aşağıya inmeden önce evlerindeki kuş kafesine bakar, kuşun ölmekte olduğunu görür. Pencereden dışarı baktığında gördüğü manzara dizlerini kırar: "Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Koyunlar ve keçiler ölüyordu." Zehra sığınağa döner: "Herkese yanlış giden bir şeyler olduğunu söyledim. Havada ters giden bir şeyler vardı." Bombardımandan kaçmak için sığınağa saklanan ev halkı telaşlanmış, ancak sığınağı terk edememiştir. Zehra: "Rahatsızlanmaya başlasak da saklanmaya devam etmeye karar verdik. Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim. Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve 'gözlerin kıpkırmızı' dedi. Sonra çocuklar kusmaya başladılar. Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı. Annem ağlıyordu. Sonra yaşlılar kusmaya başladı." Her sığınağın bir gaz odasına dönüşeceğini anlayan Irak Napalm (Hava) Kuvvetleri, Halepçe'de kimyasal silah kullanmıştı. Zehra: "Havada kimyasal maddeler olduğunu anlamıştık. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. İneğimiz bir köşede yatıyordu. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyordu. Sonbahardaymışız gibi ağaçların yeni açan yaprakları dökülüyordu. Keklik ölmüştü. Papatyalar kurumuştu. Etrafta yere çöken duman bulutları vardı." Aile rüzgârın yönüne bakar ve tersi yöne koşmaya başlar. Koşmak gittikçe zorlaşıyor diyor Zehra: "Çocuklar yürüyemiyorlardı, çünkü rahatsızdılar. Kusmaktan bitkin düşmüşlerdi. Onları kollarımızda taşıdık." Tabi şehrin diğer kısımlarında yaşayan ailelerin farkı yoktur Zehra'nın ailesinden.

Halepçe'nin kuzeyinde yaşayan Nuri Hama Ali, ailesiyle birlikte Irak ordusunun yerinden ettiği Kürtlerin bulunduğu Anab'a doğru giderken gördüklerini şöyle ifade eder: "Anab'a doğru giderken çoğu kadın ve çocuk ölmeye başladı. Kimyasal bulutlar yere yakındı. Ağırdılar. Onları görebiliyorduk. Her tarafta insanlar ölüyordu. Bir çocuk daha ileri gidemeyecek duruma geldiğinde korkudan çılgına dönen ebeveynleri çocuğu yolun kenarında bırakıyorlardı. Aynı şekilde yaşlılar da bırakılıyordu. Koşuyorlar, nefes alamaz duruma geliyorlar ve ölüyorlardı."

Geçen zaman Zehra ve ailesinin yaralarını daha da derinleştirmiştir. Kışa dönmüştür Halepçe, karanlığa bürünmüştür dünya. Zehra ve ailesinin diğer fertleri kör olmuşlardır. Zehra, annesinin İran'da gömülenler arasında olduğunu İranlıların hazırladığı bir fotoğraf albümünden öğrenebilmiştir. Kardeşlerinden beşi ölmüştür. Zehra'nın bir çocuğu olmuş, fakat kalbindeki delikten dolayı üç aylıkken çocuğu kaybetmiştir. Emperyalistlerin maşası Saddam'ın Halepçe'de Kürdistan'ın kalbine karşı gerçekleştirdiği bu katliam, binlerce insanın hayatını Zehra'nınkine benzer acılarla karartmıştır.

Saddam kurtuldu, diğer Saddamlar mahkûm şimdi!

Kimisinin vücudunda yara olarak taşıdığı, kimisinin fotoğraf karelerine nakşettiği, kiminin ise kalemine yaktığı bu katliamın üzerinden on dokuz yıl geçti. Tam on dokuz yıl bu yara ile yaşadı bir toplum. Katliama tabi tutulan bu şehir on dokuz yıl beyaz ölüm içinde bırakıldı. Gaza dönüşen zalim insan eli yedi bin insanın hayatını geceye çevirdi. Binlercesi ölü yaşamaya mahkûm edildi. Sabırlı olan Yüce Allah'ın zalim ele tanıdığı süre doldu. Tarih Irak'ta tekerrür etti;  Nil Denizi bir kez daha açıldı! Deniz çekti zalim Saddam'ı içine. Son pişmanlık fayda vermedi o gün. Gerçeği gören gözler kelimeyi tevhide sarıldı o gün. Hiç kimseye yaptıkları yanında kar kalmayacağı gerçeği bir kez daha tecelli etti. Halepçe'nin kanına giren zalim el yıllar sonra tutuldu. Bir zamanlar yeryüzünün rablığına soyunan Saddam, kendisini besleyip büyütenler tarafından avlandı. Saddam'ı besleyip Halepçe'nin üzerine salanlar, kendileri bu katliamlarda birinci derece sorumlu değillermiş gibi davrandılar. İnsanlığın gözlerine koca bir maske daha attılar. Saddam'ı idam ettiler, bu katliamdan arınacaklarını sandılar. Yanıldılar! Saddam düştü vicdanlarımızdan ve beddualarımızdan… Peki bunlar! Peki ya beyaz ölüm üzerine medeniyet inşa eden Bush emperyalizmi, peki ya bu ölümler üzerine saltanat kuran Batılı liderler… Onlar ne zaman çıkacak vicdanlarımızdan, onlar ne zaman kurtulacak beddualarımızdan, onlar ne zaman bulacaklar Allah'ın zulmedenler için hazırlamış olduğu çetin azabı? Kurtulamayacak bunlar! Kurtulamayacak beyaz ölüm ihraç eden Devletler Topluluğu! Bunlar, bizden kurtulsalar da kendi vicdanlarından kurtulamayacaklar. Kendi vicdanlarından kurtulsalar da Allah'ın azabından kurtulamayacaklar. Allah'ın bu dünyadaki azabından kurtulsalar da ahiretteki cehennem ateşinden kurtulamayacaklar!..

Bütün Irak şehirleri Halepçe şimdi

Ve Halepçe katliamı bitmedi! Halepçe defteri kapanmadı bir türlü. Ölüm tacirleri yeni Halepçeler üretti geçen zaman içinde. İşgal etmeden-öldürmeden-yıkmadan-yakmadan yaşayamıyor Yeni Dünya Düzeni. Bütün Irak şehirleri Halepçe şimdi. Bütün Ortadoğu şehirleri Halepçe olma yolunda. Bütün yüreklerimiz Halepçe'ye çevrilmiş. Katliam devam ediyor dünyanın yoksul Halepçelerinde. Yine beyaz ölüm yağdırılıyor dünyanın gözleri önünde yeni Halepçelere. Yine çocuklar vuruluyor çöp bidonlarında ekmek kırıntıları yolunda. Yine anneler vuruluyor, karınlarında bebekleriyle. Yine babalar vuruluyor, ekmek kuyruklarında…

Deşmeyin! Halepçe'ye dönen yüreğimi deşmeyin diyorum! Söyletmeyin bana, Halepçe'ye dair trajik öyküleri... İzletmeyin bana, içimdeki Halepçe'ye ait fotoğraf karelerini, izletmeyin!

Bir karıncayı ezmek istemeyen yüreğim, çağın firavunlarını kuşatan deniz olmak istiyor bugün! Tufanı olmak istiyor Nuh'un!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR