1. YAZARLAR

  2. Mustafa Durmuş

  3. Güncel Ekonomik Gelişmelere İlişkin Bir Değerlendirme

Güncel Ekonomik Gelişmelere İlişkin Bir Değerlendirme

Ocak 2022A+A-

Ekonomik olarak bir karmaşa yaşıyoruz. Bunun temel nedeni de Covid sürecindeki kapanmalar ardından hızlı bir açılma sürecinin tüm dünyada oluşturduğu enflasyonist baskılar. Hemen hemen her ülkede şöyle veya böyle var olan enflasyondaki artış, ülkemizde yüksek boyutlarda. Bunun da temel nedeni kurların hızlı ve kontrolden çıkmışçasına yükselmesi. Kurların yükselmesinin temel nedeni de Merkez Bankasının klasik politika olarak kurların yükselmesi halinde faizleri artırarak müdahale seçeneğinin Cumhurbaşkanı istemediği için devre dışı kalmış olması. Cumhurbaşkanı’nın faize karşı olmasının temelinde faizin haram olması yatıyor. Bunu kendisi “Hakkında nass var. Nasıl faizi savunabiliriz?” şeklinde ifade etti. Enflasyonun artışına kurlardan ziyade yüksek faizin neden olduğunu; faizler düşerse düşük faiz ile yatırımların artacağını ve nüfusu da artan ülkede yeni iş alanlarının oluşturulacağını düşünüyor. 

Faize karşı olduğunu ifade eden her konuşması sonrasında döviz kurları biraz daha yükseliyor. Kurlar çok yükselip insanlar varını yoğunu satıp döviz almaya başladığında iş kontrolden tamamen çıktı. Bu koşullarda kur korumalı vadeli mevduat/katılma hesabı ürünü açıklanarak kurlar ciddi anlamda düşürüldü. Cumhurbaşkanı’nın konuşması sırasında ve akabinde piyasalar kapalı iken Foreks piyasaları ve FX platformlarından alış ve satış farkının (makas) yüksek olmasına da aldırmadan insanlar döviz satmaya başladılar. Yine aynı gece bankalar FX platformlarının ve internet platformlarının satışa uygun hale getirilmesine yönelik sözlü olarak yönlendirildiler. Bir satış dalgası yaratılarak kurlar iyice düşürülmeye çalışıldı. Bu satırlar yazılırken bankalarda döviz işlemleri ile ilgili olarak genel tablo insanların dövizlerini satmaktan daha çok alım eğiliminde oldukları idi. Nitekim veriler açıklandığında da Merkez Bankası (TCMB) rezervlerinin azaldığı, bankalarda DTH (döviz hesaplarının) arttığı görüldü. Kurlarında düştüğü 10’lu seviyelerden 13’ün üzerine kendini attığı bir ortam tekrardan oluştu.

Tabloya daha yakından bakıldığında döviz hesaplarının artmasında temel etmenin kurumların alış yönünde olması ve bireylerin de beklenin çok altında satış yapması olduğu görülüyor. Kurumlar tarafında da düzenleme döviz talebini azaltmaya yönelik olarak VİOP’u etkin bir şekilde kullanmaya ve NDF (teslimatsız forward) ile bunu yönetmeye çalışıyor.

Bu koşullarda TCMB politika faizi epey düşük noktalara geldiği halde (%14) devletin kendisi bunun 10 puan üzerinde (%24) borçlanabiliyor. Bankalar mevduat sahiplerine %20’nin üzerinde faiz veriyor. Banka kredi için %25 faiz alıyor. Hatta kimi yerlerde %30-35’ler dile getiriliyor. Devlet bankaları bile %20’nin üzerinde oran vererek para topluyor. Düşürdük dediğimiz faizin piyasada hiçbir hükmü yok, tersine faizleri daha da artırdı. Üstelik üzerine sos olarak döviz kurları da tekrardan yükselmeye başladı. 

Normal koşullarda yeni ekonomi politikasında yüksek kur ile ihracat artırılacak, ülkenin kronik sorunu olan cari açık kapanacak, döviz darlığı yerine döviz bolluğu yaşanacak ve kurlar düşecekti. İhracat artıyor, cari açık kapanma eğilimine girmiş durumda ancak kurlar düştüğü yerden yükselme trendine devam ediyor.

Liberal kapitalist bir ekonomi politikası izliyoruz ancak istiyoruz ki İslami ögeleri de uygulayalım. Ancak her bir sistem iyi veya kötü kendi içinde bir denge ve tutarlılığa sahiptir. Biraz kapitalist, biraz İslami, biraz sosyalist ekonomiden alarak bir sistem kuramazsınız; yürümez. Faizin, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaptığı doğrudur ancak kur korumalı mevduat ile yine zengini daha zengin fakiri daha fakir yapıyoruz. Çıkardığımız ürün yine zenginin lehine çalışıyor.

Dinî gerekçelerle faiz karşıtı söylemin oluşturduğu türbülans, kur artışı ve dolayısıyla fakirleşme ortalama yurdum insanında İslami ilkelerin çağımızda uygulanabilir olmasına ilişkin soru işaretleri oluşturma riskini taşıyor. Öyle ya faiz karşıtlığı ekonomik olarak sıkıntı yaratıyor.

Gelişmiş ülkelerdeki çok düşük faizler hatta negatif faizlerin ekonomik olarak neden benzer sonuçlar doğurmadığı sorulabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz karşıtı söyleminin ideolojik gerekçe dışında pratikte de beslendiği düşünce muhtemelen budur. Gelişmiş ülkelerde benzer sorunlar oluşturmamasının sebebi ekonominin kendi dinamikleri ile ilgili. Yapısal olarak eksikliklerini gidermiş, katma değeri ve know-how’ı yüksek ürünler üretiyorlar. Ülkemizdeki temel sorun tasarruf eksikliği ve dolayısıyla yatırım yapacaksak başkalarının paralarına ihtiyaç duyuyor olmamızdır. Oysa onların böyle bir sorunu yok. Bir diğer sorun maalesef paralarının rezerv para olması hasebiyle uluslararası ödemelerde kullanılıyor olması ve buna olan ihtiyacın bizlerde azalmak yerine artması. Üstelik insanlarımız bunu bir yatırım aracı olarak görüp fazladan talep yaratıyor.

İslami ekonominin temellerinden biri faiz yasağı ise diğerleri hakkaniyet, haksızlık yapmamak, zenginliğin belli yerlerde kümelenmesini önlemek, işi ehline vermek, zulmetmemek, zulmedilmesine de razı olmamak, malların haksız bir şekilde (bâtıl yollarla) el değiştirmesine izin vermemektir.

Borçlar hukukumuz İslam’ı referans almıyor, ticaret hukukumuz İslam’ı referans almıyor, gündelik yaşantımızı düzenleyen medeni hukukumuz İslam’ı referans almıyor. Laik seküler bir düzende yaşıyoruz. Böyle bir ortamda faizi ortadan kaldırırsak her şey İslami olacakmış gibi davranmanın bir anlamı olmasa gerek.

***

Kur korumalı vadeli katılım hesabına ilişkin küçük bir not:

Konvansiyonel bankalara hitap eden kur korumalı vadeli mevduat hesabının asgari ve (%14) ve azami faiz (%17) içerdiği için faiz olduğunda hiç şüphe yok. Ancak katılım bankalarına hitap eden kısmında katılım hesaplarına gelen kâr kur artışının altında kalırsa devlet bu kadarlık kısmı hesap sahibine ödeyeceğini söylüyor. Katılım hesaplarının düzgün çalışması (murabaha ve diğer İslami ürünlerin teorideki gibi uygulanması) ve bir alt üst kâr oranı belirlenmemek kaydıyla hesap ilişkisinde yer almayan üçüncü bir tarafın (üstelik de bu üçüncü taraf devlet) bir miktar hibe yapacağını taahhüt etmesinin fıkhen (fıkhın tanımının kişinin lehinde ve aleyhinde olanları bilmesi olduğu hatırlanmalı) sorunlu olmadığını düşünen taraftayım. 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR