1. YAZARLAR

  2. Hamza Türkmen

  3. Feda Eylemleri ve Direniş Algısındaki Farklılıklar

Feda Eylemleri ve Direniş Algısındaki Farklılıklar

Haziran 2003A+A-

Feda eylemleri, insanın kendi canından vazgeçmesi gibi sarsıcı bir diğerkamlığa dayanır. Tabii ki uğruna kişinin canını feda ettiği değerin veya hedefin doğru/sahih olup olmadığı kadar bu eylemin gerçekleşme tarzının meşruiyeti de çoğu zaman tartışılmaktadır. Savaş şartlarında gerçekleştirilen feda eylemleri taraflar açısından hep milli veya dini kahramanlık sahneleri olarak sunulmuştur. Düşman cephaneliğini havaya uçuran veya düşman hedefine kamikaze uçuşu yapan feda eylemcileri gibi. Bu eylemlerin farklı biçimlerinin meşruiyeti tartışılsa bile, eylemi yapan açısından bir ideal uğruna canından vazgeçen bir kahramanlığı veya adanmışlığı ifade etmesi söz konusudur.

Tabii ki feda eylemlerinin bir de muhatapları vardır. Bunların gerçekten suçlu olup olmadıkları veya hedefin doğru seçilip seçilmediği ya da haklı olunsa dahi eylem biçiminin haklı olup olmadığı her zaman tartışılabilir yanı ifade eder. Ancak bu tartışmaya katılan tarafları, samimi olarak adaleti ve insaniliği gözetip gözetmediklerine,  özellikle askeri yayılmacılığa ve katliamlara, nükleer ya da kimyasal silahlar üretmeye destek verip vermediklerine göre değerlendirmemiz gerekmektedir. Kendi işgalciliğini ve katliamlarını gizlemek için feda eylemlerini katliam olarak göstermeye çalışan emperyalist egemenlerin tutumu ise öncelikle emperyalistlerin karşı propagandası olarak değerlendirilmelidir.

Feda eylemlerini nass açısından değerlendirmemiz yanında –ki bir çok Müslüman fakih olaya İslam'ın zaruriyat ilkesi açısından yaklaşmaktadır- siyasi ve stratejik planda da değerlendirmemiz gerekmektedir.

Feda eylemleri '11 Eylül' sonrasında ilk defa sarsıcı olarak Suudi Arabistan'ın Riyad şehrinde 13 Mayıs 2003'de ABD'li askeri görevlilerin lojmanlarına ve yine bir ABD'li paravan istihbarat şirketi olan Vinell binasına; 17 Mayıs 2003'te de Fas'ın Kazablanka kentinde 'Yahudi İttifak Derneği'ne ve bazı yabancı elçilik görevlilerinin Faslılarla buluştuğu lokallere yönelik olarak gerçekleştirildi. Her iki şehirde de feda eylemlerini on kişilik ekipler yaptılar ve aynı anda canlarını da feda etmiş oldular. El-Kaide ile irtibatlandırılan bu eylemlerin isabetli bir stratejiye dayanıp dayanmadığı tartışması ayrıca yapılabilir; ama şu bir gerçek ki bu eylemlerle Suudi Arabistan'daki ve Fas'taki emperyalist odaklar, ilişki biçimleri, İslam ülkelerindeki CIA ve MOSSAD yapılanmasının adresleri ifşa edilerek ilk defa dünya kamuoyuna duyurulmuş oldu.

Feda eylemleri Müslümanların gündemlerinde en fazla Filistin direnişi ile yer tuttu. Lübnan'ın 1982 tarihinde ABD Deniz Piyadeleri'nce işgaline karşı gerçekleştirilen eylemlerin en başarılısı ise yine feda eylemleri idi. İşgalci Amerikan askerlerine karşı Mustafa ve Sena adlı Filistinli gençlerin ayrı ayrı gerçekleştirdikleri feda eylemleri sonucu yüzlerce ABD askeri ölmüş ve bu eylem sonucu verdirilen kayıplardan sonra da ABD Lübnan'ı terk etmek zorunda kalmıştı.

Feda eylemleri, Lübnan'ı işgal eden Siyonist İsrail kuvvetlerine karşı Hizbullah üyeleri tarafından da etkin olarak kullanıldı ve Siyonist güçler geri çekilmek zorunda kaldı. Feda eylemleri Filistin İntifadası'nda ise Siyonist güçlerin gerçekleştirdiği katliamlara cevap vermek üzere bir yöntem olarak kullanıldı. İntifada kapsamı içinde yer alan feda eylemlerini  Siyonist basın ve destekçileri "intihar" eylemi olarak tanımlarken, İslam dünyasında bu eylemler gittikçe yaygınlaşan bir şekilde şehadet eylemleri / "istişhadi" eylemler olarak değerlendirilmeye başlandı.

Filistin direnişi istişhadi eylemleri, eşit olmayan şartlarda modern teknolojinin dev savaş aygıtlarına, vahşi bir işgale, tehcir politikalarına ve hukuk tanımaz katliam sürecine karşı kendi varlığını ve kimliğini korumak iç güdüsü ile sadece işgalci unsurlara karşı etkili bir çözüm veya cevap olarak görüldü. İşgal altındaki Filistin'de gerçekleştirilen istişhadi eylemler, dar ve operasyonel gurupların karar süreçlerinin bir sonucu olarak değil, infial halindeki müstezaf bırakılmış bir halkın ortak vicdanının, kararlılığının bir tezahürü olarak şekillendi. Tank ateşine, roketlere, füzelere karşı bir halkın varlığını ve dini, tarihi, kültürel değerlerini korumak amacıyla başvurmak zorunda kaldığı istişhadi eylemler, bir halkın ve adanmış eylemcilerin ebeveynlerinin dualarıyla kitlesellik kazanmış cumhuri bir vicdanın sonuçları idi.

Gördüğümüz kadarıyla İntifada'nın başvurduğu feda eylemleri ile 11 Eylül saldırısıyla tamamen açığa çıkan ve 14 ve 17 Mayıs eylemleri ile de devamlılığına işaret eden muhtemel El-Kaide eylemleri arasında benzerliklerin ve farklılığın, sonuçları itibariyle ne götürüp ne getirdiklerinin tartışılıp değerlendirilmesi, özeleştiriye tabi tutulması gerekliliğinin önemli bir ihtiyaç olduğunu belirtebiliriz.

Tabii ki her iki eylemselliğin ortak amacının da, küresel kapitalizme ve baş saldırı araçlarından biri olan Siyonist emperyalizme karşı sıkıştırılmış, hakları gasp edilmiş, imkanları ve kaynakları çalınmış veya zorunlu ipotek altına alınmış, aşağılanmış, inanç ve düşünce özgürlükleri kısıtlanmış Müslüman halkların ve ezilenlerin sesini duyurabilmek, düşmana teslim olunmayacak bir direniş potansiyeline sahip olunduğunu göstermek ve işgalcilere karşı direniş ruhunu yükselterek psikolojik üstünlük sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak bu eylemleri bir de sonuçları itibariyle değerlendirdiğimizde, kamuoyu, uluslararası hukuk ve muhalif potansiyelin tepkisi ile ayrıca kazanımlar açısından tam bir paralelleşme sağlanamamaktadır. İntifada kapsamında gerçekleştirilen feda eylemleri tüm karşı propagandalara rağmen, kamuoyu vicdanında daha köklü kabuller oluştururken, kazanımları açısından da reel bir zeminde veya toprak parçasında, halkla iç içe yürütülen bir mücadelenin sürekliliği içinde taktik açılımlar olarak değerlendirilmektedir.

El-Kaide eylemleri ise küresel bir öfkenin dışavurumundan öte reel bir zeminde meşruiyetini ifade edemediği gibi, kitleselleşmiş bir mücadelenin taktik mücadele açılımı olma durumunda da değildir. Böyle olunca çoğu kez kimliğini ve adresini saklamak zorunda olmakta bu da eylemin failleri hakkında spekülasyonlara neden olmakta, zaman içinde eylem anında duyulan "ellerine sağlık" öfkesi, failleri hakkında "acaba" sorularıyla yıpranmaktadır.

Ayrıca İntifada'nın feda eylemleri reel olarak bir halkın özgürlük mücadelesi içinde ortak, görünür ve sürdürülebilir bir kolektif vicdanın somut sonuçlarının bir eseri iken ve bu nedenle de kamuoyunu uzun süreli ve güven içinde etkilerken; El-Kaide tipi eylemcilerin tanımlanmış ve dertleriyle fiili olarak bütünleşilmiş bir kitle tabanı olmadığı için, kolektifleşmiş ve sürdürülebilir bir cumhuri vicdana dayanmaları da şu anda mümkün görünmemektedir. Bu haliyle İntifada eylemleri reel bir toplumsal tabandan kalkarak ortaya konmuş tabii tepkiyi ifade ederken; El-Kaide tipi tepkiler sünnetullah boyutunu yeteri kadar gözetmeden ama ümmetin tümünü psikolojik olarak etkileyerek adeta tepeden inmeci bir direniş ruhunun yaygınlaştırılabileceğini kurguluyor.

Filistin intifadası kadrolarını halkın içinde, reel  ve açık mücadele zemininde yetiştirirken, El-Kaide kadrolarını reel mücadele zemininden ve halkın içinden kopartarak gizli olarak biçimlendiriyor. Bu boyutuyla El-Kaide sünnetullahı ve merhaleci mücadele yöntemini yeterince gözetmeyen bir acelecilikle ve sürdürülebilen kitlesel bir mücadeleye dayanmadan adeta ümmet adına kendi başına karar veren –tabii ki iyi niyetle- bir feda eylemciler birliğini ifade ediyor ve feda eylemlerini de stratejik bir açılım olarak görüyor. Filistin İntifadası'nda ise feda eylemleri sadece sürdürülebilir kitlesel bir mücadelenin taktik açılımlarını ifade ediyor.

Kazanımlar açısından bakıldığında da feda eylemlerinin sonuçları tartışmayı gerekli kılıyor. El-Kaide tipi feda eylemleri ilk tepkilerde Müslümanların ve ezilenlerin yüreğine su serpmiş olsa da, emperyalizmin asimetrik savaş algısı ve propagandası içinde bir çok İslami çevre hatta Müslüman halklar, daha sonraları bu tür eylemlerin faturasını hazırlıksız olarak ödemek zorunda kalıyor. Ama Filistin halkının sahip çıktığı feda eylemleri ise, bedel ödeyerek var olma kararlılığına varmış bir halkın sonuçlarını sahiplenebileceği kolektif bir iradeye dayanıyor; ayrıca  bir halkın tabii haklarını savunma zemininde yükselen Filistin  intifadası hakkında asimetrik savaş söylemi içinde gerçekleştirilen karalama kampanyaları tutmuyor. Filistin intifadası ve feda eylemleri sadece İslami hareketlerin değil, giderek küresel kapitalizm karşıtı tüm muhalif hareketlerin de gündemini belirlemeye başlıyor.

Feda eylemleri ve direniş algısındaki farklılıklar sonuçları itibariyle tartışmayı gerekli kılıyor.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR