1. YAZARLAR

  2. Kadrican Mendi

  3. Çözüm Taban İnisiyatiflerinin Örgütlülüğü İle Mümkündür!

Çözüm Taban İnisiyatiflerinin Örgütlülüğü İle Mümkündür!

Aralık 2005A+A-

Soruşturma: AİHM Kararları Ne İfade Ediyor?

1. AİHM'in başörtüsü ile ilgili almış olduğu karar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Kararın Türkiye'de sürmekte olan başörtüsü sorununa ne tür etkilerinin olacağını düşünüyorsunuz? Karar ile birlikte başörtüsü sorununa son noktanın konulduğu iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

2. Başörtüsü yasağı konusunda AİHM'e başvurulmasının zaten yanlış olduğu iddiaları karar ile birlikte arttı. Sonuca bakıldığında bu yaklaşımın haklı olduğu söylenebilir mi?

3. İslami içerikli davalar konusunda bundan sonra AİHM'e ilişkin nasıl bir tutum izlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

4. Karara ilişkin AK Parti hükümetinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin bundan sonra yapması gerekenler ve yapabilecekleri nelerdir? Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın YÖK'e yasak olmayan türban modeli hazırlama önerisinde bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle AİHM tarafından sonuçlandırılan teşebbüsün mahiyetini hatırlamak lazım. Bu Leyla Şahin'in "kişisel" başvuru hakkının kullanılmasıdır. Yani mağdur olduğunu düşünen kişilerin -bireylerin, -tebaası olduğu devlete rağmen- haklarını uluslararası platformda bireysel olarak arama hakkı... Bu hakkın kimler tarafından verildiği ve sınırları tartışmamız gereken şeyler, ancak bu tespiti yapmak öncelikli... Bizce burada iki hata var. ilki bu kararın tek ve münferit olmasına rağmen bir teamül haline gelmesi tehlikesi. İkinci ve daha önemli olanı ise bu karara kaldıramayacağı bir temsil yeteneği atfedilmesi. Bu karar Leyla Şahin'in bireysel başvurusunun cevabıdır ve sadece kendisini bağlar, ayrıca "On binlerce mağdurun olduğu bir ülkeden neden bir tek dava vardır, neden en azından binlerce dava sırada beklememektedir?" sorusunu sormalıyız. Hakkını onurluca, tavizsiz ve direnerek almaktan "imtina" eden milyonlar "namus"larını da şeyhlerine, üstatlarına, hocaefendilerine teslim ettiler ve hala bekliyorlar. Bekliyorlar ve bu bekleme öyle ahlak bozucu öyle yılışık öyle aşağılık bir bekleme ki tamamen yasal ve risksiz olan mahkeme yoluna dahi başvuracak insani tepkileri kalmamış. Samimi olmak gerekirse bu gösteriyor ki Türkiye'de kendilerine Müslüman diyenlerin önemli bir kısmı tam bir çürüme içindedir. İşte son AİHM kararı bu miskinliğin peydahladığı ahlakın zavallı tezahürlerini açığa çıkarmıştır... Başörtüsü gibi bir meselesi olduğunu söyleyenler bu karardan sonra ya iddialarından vazgeçsinler ya da kendilerine ait gündemler oluşturmanın -en azında- düşünsel gayreti içinde olsunlar.

İkinci sorunuza gelince bu türden ifrat ve tefrit sarmalından çıkılamayışın sebebi, ne fıkhi ne siyasi anlamda "usuli" düşünemememizden kaynaklanıyor. Olayın "doğru-yanlış"lığını fıkhi anlamda değerlendireceksek bunun cevabı tartışmasız kabul edilmiş zaten "başörtüsü Allah'ın emridir" değil mi? Yoksa o zaman mahkeme kararı bu "doğru"yu bir daha düşünmemiz anlamına mı geliyor. Yok siyasi anlamda doğru-yanlış hesabı yapıyorsak, bu kanal ne kadar kullanıldı kaç kişi bu aşamaya kadar hakkını aradı? Burada özellikle muhafazakar kesime sormak lazım sizden zaten direnmenizi beklemiyoruz ama en azından bu kanalı niye kullanmadınız/kullanmıyorsunuz da şimdi kalkmış Leyla Şahin gibi bir -tek kişi-üzerinden yaygara koparıyorsunuz... Burada hangi doğru yanlış hesabını yapalım... Söze nerden başlayalım... Bir kere strateji ve taktik ayrımını yapmamız lazım. Başörtüsü sembolik değeri olan, altında birçok alt başlığı tartışabileceğimiz kilit öneme sahip bir taleptir. Bu bizim için stratejik anlamda savunulması gereken bir hedef olmalı. Bunun dışındaki tartışmalar ancak taktik olarak anlamlı olabilir; AİHM de, siyasiler üzerinde baskı oluşturmada... Ama en önemlisi taban inisiyatifleri inşa etme ve bunları örgütleyebilme yeteneğini kazanmanın önceliği... AK Parti'ye gelince bu oluşum Türkiye'deki muhafazakar geleneğin İslam'la olan irtibatının sıfır noktasına yaklaşmasıdır. Bir kere kendi zeminleri üzerinde dahi tutarlılıklarını yitiriyorlar bu sadece beceriksizlikleriyle alakalı değil, mevcut konjonktürde hem coğrafyanın dolayısıyla hükümetin iç çelişkilerini arttırıyor. Ekonomik anlamda dibine kadar liberal olmalarıyla siyasi anlamda içine sürüklendikleri sağcı derin devletçi kıskaç uzun süre devam ettirilebilir bir şey değil. Sistemin apoletli sahipleri yaşanan kriz ortamını hükümetin sırtından atlatmaya çalışıyor. Hükümette bunun farkında ama yapabilecekleri bir şey olduğunu düşünmüyorum. Zira oraya zaten kendilerinin kullanılmaya elverişli olduklarını ispatlayarak geldiler. Bu bağlam da Bülent Arınç'ın son açıklamalarını son derece zavallıca ve bir şaşkınlık tezahürü olarak yorumluyorum. Hele "kamu hizmeti verenler karşılarındakilere tehdit olabilir bu yasaklansın ama kamu hizmeti alanlar serbest olsun" mealindeki açıklaması tam bir "merd-i kıptinin şecaat arzedeyim derken sirkatini söylemesi" meselini akla getiriyor.

Velhasılı kelam çözüm direniştir. Peki bu nasıl olacak diyenlere biz Sakarya Başörtüsü Platformu olarak yerel/taban inisiyatiflerini, bunların birer direniş mektebi haline getirilmelerini ve örgütlülüğü öneriyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR