1. YAZARLAR

  2. Kehriban Çiçek

  3. Çözüm AİHM Değil Direniştir!

Çözüm AİHM Değil Direniştir!

Aralık 2005A+A-

Soruşturma: AİHM Kararları Ne İfade Ediyor?

1. AİHM'in başörtüsü ile ilgili almış olduğu karar hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Kararın Türkiye'de sürmekte olan başörtüsü sorununa ne tür etkilerinin olacağını düşünüyorsunuz? Karar ile birlikte başörtüsü sorununa son noktanın konulduğu iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

2. Başörtüsü yasağı konusunda AİHM'e başvurulmasının zaten yanlış olduğu iddiaları karar ile birlikte arttı. Sonuca bakıldığında bu yaklaşımın haklı olduğu söylenebilir mi?

3. İslami içerikli davalar konusunda bundan sonra AİHM'e ilişkin nasıl bir tutum izlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

4. Karara ilişkin AK Parti hükümetinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümetin bundan sonra yapması gerekenler ve yapabilecekleri nelerdir? Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın YÖK'e yasak olmayan türban modeli hazırlama önerisinde bulunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başörtüsü konusunda bir tartışmanın içine girmeden evvel bu konunun Müslümanlar nezdinde ve yasakçıların gözünde nasıl anlaşıldığını ifade etmek gerekir.

Başörtüsü tıpkı oruç, namaz gibi vazgeçilmez olup İslami kimliğin tezahürlerinden biridir. Kur'an'da namazın, orucun farziyeti nasıl tartışılmaz ise başörtüsünün farziyeti de asla tartışılamaz bir konudur. Allah'ın bize farz kıldığı eylemlerin mahiyeti, kaynağı beşeri ideolojiler olan devletler, anayasalar ve mahkemeler tarafından tartışılamaz. Başörtüsü Müslümanlar için bir inanç eylemidir ve bu eylemden taviz verilmez.

Yasakçıların özellikle başörtüsü üzerinden Müslümanların inançlarına saldırması dikkat çeken bir konudur ve nedenleri üzerinde de yoğun-laşılmalıdır. Bunun cevabı bulunmadan yasağa karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği de karanlık kalacaktır. Başörtüsü yasağı şunu göstermiştir ki yasakçılar bu tutumlarıyla eyleme dönüşen İslami hiçbir ibadeti kabullenememektedirler. Yasakçıların başörtüsü düşmanlığının altında yatan en büyük sebep başörtülü bayanların bizatihi giyimleriyle modern hayatın karşısında alternatif bir hayatın tebliğcileri olmalarıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Leyla Şahin tarafından açılan davaya ilişkin vermiş olduğu karar, yasakçıların yüzünü güldürmekle kalmamış, ayrıca da bu konunun Müslümanlara yeni bir saldırı fırsatı olarak değerlendirilip yeniden gündeme gelmesine zemin teşkil etmiştir. Yasakçılar da bu kararla beraber yasaklarında ne kadar haklı olduklarını baskın bir şekilde dile getirirlerken, bütün ümitlerini bu mahkemeye bağlayarak Türkiye'deki başörtüsü direnişe omuz silken, küçümseyen çevreler şimdi ısrarla bu mahkemenin verdiği kararın bir şey ifade etmeyeceğini söylüyorlar. Bu kararla AİHM'in Müslümanlar hakkında hüküm vermekten öte, Müslümanların önünde bir sınav verdiğini ve bu sınavı da kaybettiğini dile getirmekte iseler de bu maalesef önceki tutumlarıyla çelişmektedir.

Bu karar Müslümanlar arasında da geçmişten beri varolagelen yasağa karşı mücadele yöntemleri konusunda ihtilafları bir kez daha gündeme getirmiştir. Kimileri artık bu mahkemeye İslami hiçbir davanın götürülmemesinden yanayken, kimileri de ısrarla hukuki mücadeleyi devam ettirmenin gerekliliği, başörtüsünün öncelikle demokratik ve insani bir hak olduğu üzerinde ısrarla duruyorlar. Bütün bu tartışmaların eşliğinde sonuca dönüp bakacak olursak, gelinen nokta itibariyle AİHM'e başvuran Müslümanların söylemlerindeki tutarsızlıkları fark etmek hiç de zor değildir.

Sorun, AİHM'e başvurmak değil, AİHM kararı, zulmü ifşa etmek için kullanılacak bir araç olarak da görülebilir. Sorun direnişten vazgeçip AİHM'i sorgulamadan, tanımlamadan, oraya başvurma amacını tam yerine oturtmadan bu mahkemeye başvurulmuş olması ve her ne kadar onların öngörecekleri cümlelerle bu sorun ifade edilmişse de olumsuz bir karar çıkmış olmadır. Bu kararın çıkması hiç de şaşırtıcı değil, bilakis önceden tahmin edilmesi gereken bir sonuçtur.

Kararın ardından asıl üzücü olan ise şudur; bu kararla beraber gündeme gelen ve çıktığı her televizyon kanalında yasakçıların tetikçileriyle karşı karşıya getirilen Leyla Şahin, bu olumsuz karardan sonra bile hâlâ "Bu karar hukuksal mücadelenin bittiği anlamına gelmez, AİHM'den bir kez olumsuz karar çıkması bir daha bu mahkemeye başvurmayacağımız manasına gelmez." "Başörtüsü demokratik hakkımızdır." cümleleriyle karardan sonra da çelişkili ve tutarsız açıklamalarına devam etmektedir. Yasakçılar ve onların tetikçisi medya organları Leyla Şahin'i başörtüsü mücadelesinin önderi ve sembolü gibi göstererek Leyla Şahin'in dilinden başörtüsü direnişinin bitiğini, bu sorunu yaşayan Müslüman bayanların kendilerince bazı çözümler bularak (şapka, bone, peruk gibi...) eğitimlerine devam etmeye çalıştıklarını söyleterek Müslümanları adeta köşeye sıkıştırmak istemektedirler.

Ve maalesef ki katıldığı programlarda Leyla Şahin de yasakçıların "Leyla hanım ortaokulda ve lisede başörtüsü yasaklansın ve sadece üniversitelerde serbest bırakılsın önerisine nasıl bakıyorsunuz?" şeklindeki içinde eğitimde tek tip insan modeli oluşturma, bireysel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini barındıran soruya/öneriye çok ılımlı yaklaşmış ve bunun iyi olabileceğini hiç çekinmeden ifade edebilmiştir.

Bu sonuca bakıldığında Leyla Şahin nezdinde onun gibi sadece hukuksal bir platformda mücadeleyi sürdürmeyi seçen insanların, sonunda kendi talep ettikleri ile bile çelişen bir kararı nasıl da benimseyebildiğini göstermiştir.

Bu tıpkı bir zamanlar sırf yasakçılara karşı sevimli görünebilmek ve onlar nezdinde meşru hale gelebilmek için meydanlarda sıcaklığını artıran başörtüsü direnişinin içine ulusal simgeleri (Zübeyde Hanım posteri, Atatürk posteri, bayrak vs.) yerleştirerek, bizim de sizin de annelerimiz, "şehit anneleri" de eşarp örtüyor ve biz de onlar gibi örtünüyoruz gibi tutarsız ve çelişkili cümlelerle başörtüsü direnişinin sıcaklığını yitirmesine neden olmuş, bütün umudu yasakçıların ve Batı'nın yargı organlarından çıkacak karara bağlayan tutuma benziyor. Bugün de bütün ümitler AK Parti hükümetine bağlanarak bu tutum devam ettirilmektedir.

Peki ya bundan sonra ne olacak? Birilerinin dediği gibi bu soruna son nokta konulmuş mudur? Yoksa bu kararla saflar daha da belirginleşmiş ve tek çözümün direnişten geçtiği tezi doğrulanmış mıdır? Bu karardan sonra istemeseler de hukuki platformda duvara toslayanlar ne yapacaklar; acaba meydanlara inebilecekler mi? Veya AİHM'den sonra başvuracak bir mahkemeleri mi var ki hukuksal platformda mücadeleye devam edecekler.

Onlar ne yapacak bilinmez ama direnişten yana olanlar ve sayıları azalmış da olsa direnişi devam ettirenler buna ta ki bu haklarını elde edene kadar devam edecekler. Şu bir gerçek ki bu sorunu çözme adına ne yapılırsa yapılsın hatta Meclis Başkanı Bülent Arınç gibi konuya son derece komik ve başörtüsü takan insanları tek tip bir örtü şekline mahkum etmekle adeta bir yasaktan çıkarıp diğerine mahkum etme şeklindeki öneriler asla çözüme götürmeyecektir. Tıpkı önceden birilerine sevimli görünmeye çalışan insanların yaptıklarının nihayetinde hiçbir şey kazandırmadığı gibi… Dünyada gittikçe yaygınlaşıp küresel bir sorun halini alan başörtüsü meselesi ancak küresel bir direnişle çözüme kavuşturulabilir. Direniş, her zaman kazanan yoldur.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR