1. YAZARLAR

  2. Zehra Ç. Türkmen

  3. Çocuğun Fıtratı ve Dini Eğitimi

Zehra Ç. Türkmen

Yazarın Tüm Yazıları >

Çocuğun Fıtratı ve Dini Eğitimi

Ekim 2005A+A-

Geleceğimiz, yarınımız olan çocuklar küçük yaşta nasıl bir din eğitimine tabi tutulmalıdır? Ya da dini eğitim çocuğa hangi yöntemler çizilerek nasıl ve ne şekilde sunulmalıdır? Bu sorular, üzerinde tartışılması, konuşulması ve sahih çözümler üretilmesi gereken konuları ifade etmektedir. Beyan Yayınları tarafından 2005 Şubat ayında yayımlanan Çocuğun Din Eğitimi ve Karşılaşılan Güçlükler adlı kitabın yazarı Fatih Menderes Bilgili bu sorulara çözümler üretmeye,  birtakım alternatifler sunmaya çalışmış.

Yazar, kitabında çocuğun dini eğitimi karşısındaki zorlukların altını çizip bu zorluklardan yola çıkarak çocuğun dini dünyasının gelişim seyrinde aile yapısının, sosyokültürel çevrenin, öğrenim hayatının, kitle iletişim araçlarının çocuk üzerinde ne tür etkilere meydan vereceği üzerinde durarak, çocuğun dini dünyasına girmek ve buradan hareketle çocuklara din eğitimini verirken nasıl bir yol çizmenin gerektiğinin ipuçlarını birlikte bizlere sunmaya çalışmaktadır.

Yazar, kitabına başlarken ilk olarak eğitim-öğretim tarihimizde din eğitiminin kısa bir tanımını ve din eğitiminin tarihsel sürecini ele almakta ve özellikle de Hz. Muhammed'in örnekliğinden hareketle İslamiyet'in eğitime vermiş olduğu önemin altını çizmektedir.

Yazar, Türkiye'de ki eğitim sistemini ele alırken din eğitiminin liselerde haftada bir saat, ilkokul 1., 2. ve 3. sınıflarda hiç olmamasını eleştirmekte ve bunu büyük bir eksiklik olarak değerlendirmektedir.

Türkiye'de din dersi ortaokullarda 1928'e, ilkokullarda 1933'e, köy ilkokullarında 1939'a kadar diğer derslerle eşit durumda okutulmuştur. 1938-39 yıllarında Meclis'ten gelen bir kanun olmamasına rağmen, din dersleri okullardan kaldırılmış, 1948 tarihinde yine hükümetin tasarrufu ile din dersleri ihtiyari olarak okutulmaya başlanmıştır. Din dersinde yaşanılan bu olumsuz gelgitler, dini duyarlılığı olan velilerin çocuklarına okul dışında özel dini dersler aldırmalarına sebep olmuştur.

Kitabın ilerleyen kısımlarında yazar çocukluk döneminin genel özelliklerini ve dini gelişim sürecini ele almakta ve bu gelişim sürecinde bedensel gelişimin, duyguların, zihinsel, sosyal, ahlaki gelişimin dini eğitime etkileri üzerinde durmaktadır.

İnsanın sosyal bir varlık olması ve onun yalnız başına yaşamasının zor olup kendi türevlerine ihtiyaç duyması fıtri bir olgudur. Bu ihtiyaç kendi ayakları üzerinde duramayan, korumaya, kollanmaya muhtaç konumdaki çocuk için daha elzemdir. Çocuğun çevresiyle kurduğu iletişim sonucu oluşan etkileşim onun sosyalleşmesini sağlamakta, bir yandan kendi varlığını kabul ettirmeye çalışırken, diğer yandan da yaşadığı topluma yararlı olma gayretini bünyesinde taşımakta ve bu süreç içinde de çocuk en yakınında olan yetişkinlerini model olarak almaktadır.

Çocuğun çevresiyle olan bu ilişkisi onun gelecekte nasıl bir hayat çizgisine sahip olacağının da ipuçlarını bizlere sunar.  Bu nedenle de çocuğun ileride nasıl bir dini veya ahlaki yapıya sahip olacağı da büyük oranda sosyal çevresine bağlıdır.

İnsanın fıtratında tapınma içgüdüsü yatmaktadır. Yazar, kitabında Hz. Peygamber'in "Her doğan fıtrat üzere doğar, sonra anne babası onu Yahudi veya Hıristiyan yapar." hadisine vurgu yapmakta ve çocuğun geleceğini belirlemede ailenin ne kadar önemli bir faktör olduğunu dile getirmektedir. Çünkü dini duygu güvenme, sığınma, bağlanma ve inanma gibi duygularla ortaya çıkmaktadır.  Ve çocuk 3-4 yaşlarına kadar bu duygularını anne ve babasından almaktadır.

Yazar ayrıca dini eğitim konusunda tedrici metodun önemine vurgu yapmakta; Hz. Peygamber'in çocukların 7 yaşından itibaren namaza alıştırılması sözünün ise tedrici eğitimin gerekliliği için güzel bir örnek olduğunun altını çizmektedir. 

Çocuğun dini eğitiminde sevgi ve korkunun nasıl bir dengeye oturtulması üzerinde duran yazar genelde çocukların istenmeyen davranışları karşısında bu olumsuz davranışlarını terk etmeleri adına "Bunu yaparsan Allah seni yakar!", "Bunu yaparsan Allah seni sevmez!" gibi güncel hayatta çok sık kullandığımız bu ibarelerin çocuğu olumsuz etkilediğini ve çocuğun Allah'tan soğumasına neden olup, Allah'a bağlılığında yanlış bir yöntem olduğunu, dengeli bir sevginin ve dengeli bir korkunun eğitimde asıl hedef olması gerektiğinin altını çizmektedir.

Ayrıca ebeveynler ve çocukları arasındaki ilişkilerde Kur'an'ın üslubunun büyük bir örnek teşkil ettiğini ve Kur'an'da hitaplarda "yavrucuğum, oğulcuğum" gibi ifadelerin kullanılması ebeveynler ve çocuklar arasındaki ilişkinin yöntemine dikkat çekmektedir.

Kitle iletişim araçlarından kaynaklanan problemleri dile getirmeye çalışan yazar, ne yazık ki bu araçların amacı dışında kullanılıyor olması çocukların dini eğitimlerine de olumsuz katkı sağladığını ifade etmektedir. Ve Fransa'da Telerema dergisinin yaptığı bilimsel bir araştırmada çocukların televizyona göbek bağı ile bağlandığını ve onların bu aracı "üçüncü ebeveyn", "ikinci öğretmen" olarak gördüğünü dile getirmektedir.

Yazar dini öğretmek kadar verilen dini bilginin doğruluk, sahihlik derecesinin de o kadar önemli olduğunun altını çizmekte ve din eğitimini çocuğun bütün yaşamını kapsayacak, hayatı bütün olarak değerlendirecek bir eğitim olmasının gerekliliğini dile getirmekte, buna örnek olarak da "Öğrencilerine dua etmeyi öğretiyor musun?" diye soran bir rahibe Alexis adında bir eğitimcinin " Ben onlara bütün hayatlarını bir dua haline getirmelerini öğretiyorum" diyalogunu  göstermektedir.

Ayrıca yazar bazı çevrelerce küçük yaşta çocuğa verilen din eğitiminin zararlı olacağı söyleminin bir yanılgıdan ibaret olduğunu ifade etmekte ve din eğitiminin çocuğun şahsiyetini, kimliğini, kişiliğini oluşturan bir dönemde verilmesi gerektiğinin vurgusunu yapmaktadır.

Yazar kitabın son bölümünde ise çocuğun din eğitiminde karşılaşılan güçlükler üzerine deneysel bir araştırma yaparak ulaştığı verileri bizlere sunmaya çalışmaktadır.

Sonuç olarak yazar, kitabında yaşadığımız toplumun sorunlarıyla birlikte çocuklarımızı geleceğe daha iyi nasıl hazırlayabileceğimizi güçlükleriyle, problemleriyle aktarmaya çalışarak bir nebze de olsa yaşanılan sorunlar karşısında bizlere ışık tutmaya çalışmıştır.

Hepimizin bildiği gibi çocuklarımız Allah'ın bizlere verdiği bir emanettir. Ve bu emaneti koruyup, onu Allah'ın rızası doğrultusunda geleceğe hazırlamak da bizlerin görevidir. Ve Allah ayetinde bizlere hitaben şöyle demektedir:

"Ey müminler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyunuz!"

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR