1. YAZARLAR

  2. Musa Üzer

  3. Bir Sistem Klasiği: Gözaltında Kayıp ve Kaçırmalar

Bir Sistem Klasiği: Gözaltında Kayıp ve Kaçırmalar

Mart 2001A+A-

1990'ların başından itibaren sistemli ve yaygın bir şekilde muhalifleri susturmanın etkin bir yöntemi olarak "gözaltında kayıp" ve "faili meçhul" operasyonlar düzenlenmektedir. Kimsenin hesap soramayacağı, kudretli bir merciinin belirliliği, faili belirsizleştiriyor. Sağır sultanın dahi duyduğu bir olayın failleri hakkında yargı, yetkililer ve medya üç maymunu oynayabiliyor. Bununla da kalmayıp eğer olay kamuoyu tarafından duyulmuş ise muhakkak çarpıtılıveriliyor. Kaçırılan en son iki HADEP'linin olayı da böyle bir durum içeriyor.

HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve HADEP üyesi Ebubekir Deniz'in başına gelenlerin kısaca özeti şu: Bu iki HADEP'li bölgenin askeri yetkililerinden, JİTEM'den aldıkları tehdit ve gördükleri baskı yüzünden ilçe teşkilatının 8 Ocak günkü açılışına kadar ilçe dışında barınmak zorunda kalırlar. Ancak açılıştan 17 gün sonra 25 Ocak'ta çağrı sonucu gittikleri askeri karakoldan bir daha çıkamazlar. Yakınlarının, Tanış ve Deniz'i götüren minübüs şoförlerinin, ilçe halkından onların karakola gidişlerini görenlerin ve karakolun 25 Ocak günkü nöbetçi erinin savcılık ifadesine rağmen, başlangıçta Cumhuriyet Savcısı, Kaymakam yardımcısı ve Jandarma yetkilileri gözaltı olayını inkar ederler. İnsan Hakları Dernekleri'nin ve HADEP'in yoğun çabaları sonucunda OHAL Bölge Valisi ve Sımak Valisi, Tanış ve Deniz'in 25 Ocak tarihinde Jandarma Karakoluna gittiklerini kabul ederler. Fakat aynı gün serbest bırakıldıklarını söylemeyi de ihmal etmezler. Oysa nöbetçi erin savcılık ifadesinde açıkça belirttiği gibi o gün karakoldan çıkmadıkları bilgisi söz konusudur. İnsan Hakları Dernekleri'nin ve HADEP'in konuyla alakalı çalışmaları, protestoları olayın üzerini örtmek için sert müdahale ve baskılarla engellenmeye çalışılır. Bütün bunlar olurken ülkenin başbakanı olayı haftalar sonra medyadan öğrendiğini açıklayabiliyor. Yine ülkenin operasyonsever İçişleri Bakanı olaydan  tam 22 gün sonra bir mülkiye müfettişi ve Jandarma Genel Komutanlığı'ndan bir albayı olayı soruşturmakla görevlendirme lütfunda bulunur. Sistemin işleyiş mantığını göstermesi açısından başka bir ilginç olay da Şırnak'ta şehrin belli yerlerine asılan afişlerde kayıpları bulanların "156 Jandarma İmdat" telefonuna bildirmelerinin istenmesidir. İnsanın bu ilgi, alaka karşısında gözlerinin yaşarmaması adeta imkansız hale geliyor.

Son bir kaç ay içerisinde gözaltında kayıp ve kaçırılmaların sayısı gittikçe artıyor. Türkiye'nin her tarafı ve bütün muhalif kesimler bundan nasibini alıyor. Hatırlanacağı üzere Ercüment Öztürk, Eskişehir'de gözaltına alınıp işkenceye tabi tutulmuştu. Olayın hemen akabinde Mazlumder Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu'nun bütün çabalarına rağmen gözaltı olayı kabul edilmemişti. Nihayetinde tarım ilacı zehiri içirilmiş bir şekilde yol kenarına bırakılmış bir halde bulunan Ercüment Öztürk son anda kurtarabilmişti. Mazlumder Genel Merkezi'nin konuyla ilgili yayınladığı ayrıntılı raporda belirtildiği gibi olayın soruşturma aşamasında da hukuksuzluk ve baskılar devam ettirilmekteydi.

Başka bir olay da İstanbul'da meydana geliyor. Çeçenistan direnişi ile ilgili bir suçlama sonucunda 31 Ocak 2001 tarihinde İstanbul Terörle Mücadele Şubesine teslim edilen Bülent Tokgöz bu tarihten 6 gün, İzzettin Tunç ise 17 gün önce yasadışı bir şekilde kaçırılıp, işkenceye tabi tutuluyorlar.

Gelişen en son olay ise 20 Şubat tarihinde Karlıova'nın Yorgançayır Köyü'nde meydana geliyor. Köye gelen JİTEM elemanı 4 kişi, köydeki Atan ve Öge ailelerinin fertlerini feci şekilde dövüyorlar. HADEP üyesi Selahattin Öge'yi Karlıova Jandarma Alayı'na götüreceklerini söyleyip yanlarına alarak gidiyorlar. Selahattin Öge daha sonra Karlıova Yatılı Bölge Okulu kenarında ölü diye yola atılmış bir halde bulunuyor. Bölgede baskı, tehdit, dayak, keyfi gözaltına almalar ve işkence son zamanlarda gittikçe artıyor. Bölge insanının, yargısız infazlar yeniden mi başlıyor şeklindeki endişeli bekleyişleri karşısında yetkili merciiler sessizliklerini koruyorlar.

Gözaltında kayıp, kaçırmalar, faili meçhuller konusunda Latin Amerika ülkeleriyle yarışta başa baş gidiyor Türkiye, Kamuoyu, insan hakları dernekleri ve İslami kamuoyu insan hakları ihlalleri karşısında daha duyarlı davranması gerekiyor. Olayın ısrarla takibi ve sistemin muhalefete tahammülü olmayan tutumu açıkça ifşa edilmesi gerekiyor.

Her ne kadar yazının girişinde 90'ların başından itibaren yargısız infazların, kaçırılmaların sistemli ve yaygın bir şekilde uygulandığını söylesek de, aslında sistem kurulduğu günden beri böyle bir reflekse sahiptir. Sistemin normalleşen bu tavrı kendi kurumlan tarafından da içselleştirilmiştir. Kolluk kuvvetlerinden adalet mekanizmasına kadar, seçilmişler tarafından oluşturulan araştırma komisyonlarına kadar bu işleyiş olağanlaştırılmıştır. Hatta toplumda belli çevreler medya aygıtı tarafından ikna ettirilip, duyarsız hale getirilmiş durumdadır.

Sistemin bu kadar pervasız hareket etmesinin arkasında kurumsal ve toplumsal dayanakların belirleyici olması yatıyor. Onun içindir ki, ekonomik ve siyasi yönden iflas ettiği herkesçe malum olan sistemin hukuki yönden de iflas ettiğini kamuoyuna her fırsatta açıklamak gerekiyor. Hukukun bağımsızlaştığı, açık, şeffaf bir yönetimin işlerlik kazandığı, muhalefete tahammülün olduğu bir aşamaya gelinebilmesi için duyarlı, erdemli insanlar mücadeleye devam etmelidirler.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR