1. YAZARLAR

  2. Vildan Serdaroğlu

  3. Afganistan'da Direniş ve İslam Üzerine

Vildan Serdaroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Afganistan'da Direniş ve İslam Üzerine

Haziran 1990A+A-

İslam Dünyasında belirgin bir biçimde varlığını hissettiren uyanış hareketi, yalnızca müslümanların değil, Batı'nın müslüman ülkelere bakış açısında da niteliksel dönüşümlere yol açmıştır. Müslüman Dünyada uyanış niteliğindeki kıpırdanışlar arttıkça, Batı'nın bu ülkelere eğilmede gösterdiği titizlik aynı oranda artış göstermiştir. Bu eğilimi temellendirmek için Doğu'yu özelikle de Müslüman ülkeleri geniş boyutlu çalışma ve araştırmalarla tanıma yoluna gidilmiş ve bu amaçla da Oryantalizm disiplini kurulmuştur. Temelinde Batı'nın İslam Dünyası üzerindeki siyasi endişe ve çıkarlarına cevap verme ihtiyacı yatan İslam çalışmaları, önceleri Oryantalizm disiplinine büyük ölçüde katkı sağlarken, sonraları dünyada geniş çaplı araştırmaların ve yoğun tartışmaların konusu haline gelen İslami uyanışa eğilen İslamoloji'nin gerçek adı durumuna gelmiştir.

Müslüman kimlik taşıyan Afgan toplumu da, sahip olduğu karmaşık sosyo-kültürel yapısıyla ve İslami uyanışın bir uzantısı durumunda olan "direniş" hareketini bünyesinde barındırmasıyla İslamoloji'nin konuları arasına girmeye hak kazanmıştır. Bu yıl onbirinci yılını dolduran ve her geçen gün yeni boyutlar kazanan direniş hareketini, Batılı bir oryantalist olan Olivier Roy, "Afganistan'da Direniş ve İslam" adlı kitabıyla çözümlemeye çalışmıştır.

Afgan cihadının içyüzünün ve arka planının sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesinin, sahip olduğu sosyo-kültüre] yapı ve etnik farklılaşımının gözönünde bulundurulmasıyla sağlanabileceği düşünülecek olursa, Roy'un bu çalışmasının bu çerçeveyi içerdiği söylenebilir. Fransızca orijinalinden İngilizce'ye oradan da dilimize aktarılan bu kitap, yazarın Sovyetlerin işgali öncesinde Afganistan'ın değişik bölgelerine özellikle de kırsal kesimlere yaptığı geniş çaplı altı gezinin sonucunda elde ettiği bilgilerle, direnişin yapısı, ideolojisi ve tarihine ait yaklaşımları içermektedir. Çalışmasını olaylardan çok yapılar üzerinde odaklamayı tercih eden Roy, işgal sonrası süreci incelerken, ülkedeki İslami kurum ve hareketlerin doğası hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Roy'un geniş anlamda İslami siyasi hareketle İslam'ın rolünü çözümlerken, özelde bunu Afganistan'ın silahlı direnişine indirgemesi, bunları yaparken de ilk elden bilgiler sunması, çalışmasını özgün kılıyor.

Kitabının önsözünde yazar, Batılı meslektaşlarının yanlış ve haksız tanımlamalarından yakınırken, yine Batılılar'ın getirdiği ve büyük ölçüde kendilerince anlamlandırdığı, sonra da diğer toplumları açıklama ve tanımlamada kullandığı "Sivil Toplum", "Dinin Canlanışı", "Fundamentalizm" gibi kavram ve tanımları gündeme sokarak, çalışmasını bu kavram ve tanımlardan oluşan bir çatıya oturtuyor. Oysa bu kavram ve tanımlar göreceli ve neticede Batı kökenlidir.

Önsözde genişçe açıklanan tanımlar, "gelenekçilik", "fundamentalizm", "İslamcılık" ve bunların Afgan toplumundaki izdüşümleridir. Gelenekçilik, Roy'a göre, tutarlı bir siyasi programdan yoksun, tarih ve geleneklerin içiçeleştiği, sosyal adaletten daha çok etik bir sisteme oturtulan ve nostaljik değerlerle bezenmiş olmasından dolayı muhafazakarlığa kayan bir yapının adıdır gelenekçilik. Fundamentalizm: Batılılar'ın "gericilik", daha geniş anlamıyla "barbarlık" olarak değerlendirdiği fundamentalizm, kutsal metinlere geri dönüş fikrini kapsamaktadır. Kur'an metinlerindeki emirleri yerine getirmeye dönüş anlamına gelen "medrese fundamentalizmi" ile, şeriat uygulamasıyla dini kurallara geri dönüş demek olan "ulema fundamentalizmi" gibi varyasyonları vardır. Şeriatın Batı tarafından tenkid edilmesini anlamsız bulan Roy, Şeriat'a dönüşün 'totaliterizm' veya 'faşizm' olmadığını vurguluyor. Batı'nın Şeriat'ın hakim olduğu toplumları değerlendirmedeki ölçüsünün kendi tarihsel deneyimlerinden kaynaklandığını söyleyerek, bu noktada Batılı hakim paradigmayla ters düşüyor, İslamcılık: İslam'ı etik bir değerden çok bir ideoloji ve diğer dünya sistemleriyle mücadele etme güç ve fikrine sahip bir dünya görüşü olarak tanımlayan İslamcıların sahiplendiği ekolün adıdır. İslamcılar, ilk planda devleti ele alırlar ve toplumsal yapının yeniden oluşturulması üzerinde dururlar. Etik olmaktan çok siyasi yönleri ağır basan İslamcılar, şüphesiz ki Afgan direnişinde önemli bir rol oynamışlardır. Roy, bu arkaplanı çizmekle, direnişin katılımcılarını belirli konumlara oturtmakta ve işgal karşısındaki direnişi buradan yola çıkarak analiz etmektedir.

Kitabın ilk iki bölümünde yazar, Afgan toplumunun yapısındaki farklı sosyal formların, kimliklerin altını çizerek ve "kavm", "kabile", "han", "köy mollaları", "sufî", "fundamentalist" ve "İslamcı" kavramlarını açıklayarak, sosyo-kültürel ve İslami yapının özelliklerini belirginleştiriyor. Roy, bu grup ve kategorilerin hepsinin ayrı ayrı kendi iç dinamiklerine sahip olduğunu belirterek, işgalden Önce kabileler arasında toplumsal anlamda bir hiyerarşi bulunduğunu, yapılar arasında ise çok eskilere dayanan bir gerilim olduğunu söylüyor. Daha da ileri giderek bu gerilimin Peştun kabile federasyonun oluştuğu yıl olan 1742 ile 1978 darbesi arasındaki siyasi tarihin seyrini nasıl değiştirip şekillendirdiğini vurguluyor.

Üçüncü ve dördüncü bölümlerle birlikte son ikiyüzelli yıllık süre boyunca "merkezî hükümet", "kabile", "geleneksel [folk] İslam" ve "gerçek İslam" arasındaki karmaşık ilişkinin bir tablosu çiziliyor. Bu tanımlamalar doğal olarak İslam'ın genelde Afganistan'da özelde ise direnişte üstlendiği rolü ortaya çıkarıyor. Direniş hareketi çerçevesinde değişik gruplaşmalara konum bulmak amacıyla önceden de yaptığı gibi, "İslamcı", "ulema" ayırımına gidiyor. Bunu yaparken de "Cemaat" lideri Burhaneddin Rabbani'yi "ulema", 'Hizb' lideri Gulbeddin Hikmetyar'ı "İslamcı" olarak tanımlıyor.

Beşinci bölümde, 78 darbesinin Afgan toplumunun alt dokularına yayılıp nüfuz edebilmesi amacıyla girişilen stratejilerden bahsediliyor. Komünist rejim; toprak reformu, okuma-yazma seferberliği ve devlet mekanizmasının güçlendirilmesi yollarıyla darbenin benimsenebileceği görüşündeydi. Oysa bu yöntemler, Özellikle de çarpık toprak reformu uygulamasıyla açığa çıkan "adaletsizlik", halkın çoğunu bilinçli bir başkaldırıya şevketti. Rejimin tutmayan tahminleri gösteriyor ki, Afgan toplumu yalnızca ekonomik sebeplerle değil, "din" anlayışlarından gelen fikirlerle reforma karşı çıktı ve yaygın bir direniş ağı oluşturdu.

Bu meyanda darbe öncesi var olan toplumsal hiyerarşinin ve gerilimin kısmen de olsa geçerliliğini kaybettiği rahatlıkla söylenebilir. Halkı aydınlatmayı, dolayısıyla sadık destekçisi kılmayı hedefleyen eğitim seferberliğinde halka yalnızca okuma-yazma öğretilmiyordu. Bu seferberlikte kullanılan kitapların üçte birinin sloganlarla ve "tank" resimleriyle bezenmiş olması rejimin halka bu yolla empoze edilmek istendiğinin açık bir göstergesidir. Toprak reformunda olduğu gibi, halk bu kampanyanın da kendisine değil, fakat "şekli"ne karşı çıkıyordu. Bu da Afgan toplumunun geleneksel değerlerini nasıl hayatlarına mal ettiklerini göstermek için yeterlidir.

Altıncı bölümde, darbenin yapılmasıyla zaten karmaşık bir haritaya sahip bulunan Afganistan'ın renginin nasıl değiştiği konu ediliyor. 27 Nisan 1978'de anti-emperyalist sloganlarla ortaya çıkan darbeye "komünist" damgası vurulamayacağının aynı anda hem iç ve hem de ABD'nin New York Times yazarlarından olan (Afgan uzmanı) Lour Pupree'nin de içinde bulunduğu dış politik gözlemciler tarafından savunulması oldukça dikkat çekicidir. Oysa ki feodal toplumu işçi ve köylü sınıfı desteğiyle yeniden yapılandırmayı hedefleyen darbenin kimliğine ad aramanın gereği bile yoktu. Roy, Sovyetler'in gizlice yürüttüğü Afganistan'a nüfuz etme politikasının darbeyle su yüzüne çıktığını, bu durumun ve Afgan sınırları içindeki "komünist hareket"inin oldukça hafife alınması ile yukarıdaki açıklamaların ardardalığına parmak basıyor.

Darbeye karşı çıkma noktasında Afgan toplumunun beş gruba ayrıldığı görülüyor: Darbeyi onaylayan Halk Partisi mensupları; darbeye karşı çıkan İslamcı talebeler ile ulema; kısmen komünist olan ve darbeyi mevcut dengesizliklerin ortadan kalkmasını sağlayacak mekanizmayı getirecek bir araç olarak değerlendiren gruplar; tarafsız olanlar ve darbeye etnik sebeplerle karşı koyanlar bu beş grubu oluşturmaktadır.

Yedinci bölümde ise, Afgan toplumunun sivillikten politikliğe doğru ilerleyişinin somut bir göstergesi olan siyasi partilerin kurulmasıyla etnik ve siyasi dalgalanmaların meydana getirdiği harita çizilmeye çalışılmıştır. Sosyal şebekeler başlığı altında da Afganistan halkının farklılaşım gösteren "din" anlayışları ele alınıyor. Oldukça karmaşık ve detaylı enformasyonlar içeren bu açıklamalar, etnik kimliklerin yerini siyasi partilere bırakış sürecinin geniş bir özetidir.

Sekizinci ve dokuzuncu bölümler, siyasi partilerin gelişiminden, parti mensuplarının hangi sebeplerden kanat değiştirdiğinden söz ediyor. Roy'un "Hizb-i İslami" ve "Cemaat" gibi partilere yaklaşımlarından, -Cemaat lideri- Rabbani'yi ön plana çıkarmadaki gayreti açıkça görülmektedir.

Onuncu bölüm ise, savaşın Afgan toplumuna getirdikleri ve Afgan toplumundan götürdüklerini irdeliyor. Şüphesiz ki savaş, zaten bir çok yönden parçalanmış olan Afgan toplumunu normal bir toplumdan daha çok etkilemiştir. Roy, halen devam edegelen cihadın yalnızca sosyal yapılarda değil, aynı zamanda güç ilişkilerinde de önemli değişmelere sebep olduğunu vurguluyor. Ulemanın siyasi arenada gücünü İslamcılar'a bırakması, özelde Afgan toplumunun -devam edegelen cihad içinde- "sivil"likten "politik"liğe geçişinin hızını artırdığının, genelde ise "İslami hareket"in toplumlar üzerindeki rol ve öneminin göstergesidir.

Toplumsal dokuda meydana gelen bu değişiklikler, göçlerin "şehir" "etraf" dengesini bozmasından, İslamcı politik partilerin oluşumuna, ulemanın sivil halk üzerindeki kontrolünün güç kaybetmesinden, hanların, laik kişi ve ailelerin halk üzerindeki etki ve güçlerinin azalmasına kadar önemli ve geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Roy'a göre direnişin devamı belirli bir lidere bağlı değildir, aksine politik partilerin daha etkin politik araçlar haline getirilme imkanına bağlıdır.

Onbirinci ve onikinci bölümler, cihadın askeri boyutunda cereyan eden yapılanmaları, mücahid grupları arasındaki savaş stratejileri, bölgesel ve yerel değişiklikleriyle ele almıştır. Direniş gruplarının çokluğu ve aralarındaki ihtilaflar yüzünden Afgan direnişinin karşılaştığı problemler temelde politik problemlerdir.

Roy, Batı'nın, Afgan mücahidlerine sempatik ya da ılımlı bakmasının, Afgan direniş organizasyonlarına "anti-komünist" savaşım veren birimler gözüyle bakılması gibi pragmatik bir yaklaşımın doğal sonucu olduğunu vurguluyor. Yine, Afgan mücahid partilerinin yapısına, ideolojik temellerine, Batı'nın çok az ilgi göstermesinin, bir çok kereler beklentilerine cevap alamamasından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Üç kategoride ele alman Afgan mücahidi eriyle, Sovyet bakışaçısıyla üç bölgede ele alınan savaşın haritası çiziliyor. Silahlı direnişin daimi birlikleri olan mesleki, nizami ya da mutaharrik olarak tanımlanan mücahidler; 'sivil güçler' adıyla bilinen ve olağan hallerde seferber olan askerler ve potansiyel olarak mücahid olan Afganlılar'dır. Ruslar'a göre ayrılan bölgelerse, stratejik Afganistan (Şiburgan-Kunduz arası, Tirmiz'den Celalabad'a giden stratejik yollar); İran sınırının yakın bölgeleri ve Sovyetler'i ilgilendirmeyen bölgeler (Bamyan gibi ortada kalan bazı kesimler).

Çalışmanın 1985 sonrası gelişimleri kapsamaması yüzünden, mücahid gruplarının bu güne uzanan durumları eksiktir. Bu sebeple de geleceğe yönelik tahminlerden çok Roy'un yaklaşımları sorularla karşımıza çıkmaktadır.

Onüçüncü ve son bölüm, dış dünyanın Afganistan'ı ele alışının resmidir. Roy'a göre Afgan direnişi üç ayrı kaynaktan desteklenebilir: Batı tarafından anti-komünist çıkarlarla, Müslüman Kardeşler tarafından İslami sebeplerle, İran, Pakistan ve diğer komşu ülkeler tarafından işgalden kendi adlarına duydukları çekincelerle. Pakistan, ideolojik bağlamda direnişi desteklememekle birlikte ılımlı olarak gördüğü organizasyonlarla doğrudan ilişkilerini sürdürmektedir. Suudi Arabistan, anlayışlarındaki farklılık nedeniyle, -Batı'da Afgan direnişinin müdafisi olsa bile- doğrudan değil, Vahhabilik propagandacıları aracılığıyla desteğini sürdürmektedir. İran'sa, Afgan cihadına birinci derecede önem vermemiştir. Yazar bunu mezhep farkı gibi kısır bir sebebe bağlayarak yardımın ancak Şii kaynaklara yapıldığını ileri sürmektedir. Batı ise, kendisine karşı olanlar hariç diğer direnişler gibi bu direnişin de sözcülüğünü yapmıştır. Ancak bu, salt olarak Afgan direnişinin haysiyetine duyduğu saygıdan değil, bu direnişe kendince sembolik bir anlam yüklemesinden dolayıdır. Buna bağlı olarak Batı, Afgan cihadına yaptığı para ve silah yardımım da azaltıp çoğaltmaktadır.

Görülüyor ki, Olivier Roy'un İslami hareketin Afgan toplumundaki izdüşümlerini çizmeye çalışan bu çalışması, "Afgan toplumunda neler oluyor?" sorusuna cevap verebilecek kapasitededir. Kitabın bir hayli enformatik olmasının yanı sıra, zaman zaman detaylarla esas verilerin örtüldüğü görülmektedir. Analiz ve argümanları sağlam ve ikna edici gibi görünen Roy'un sınırlı sayıda etnografik veriler kullanması, Afgan cihadının temel taşlarım oluşturan kişi ve yapılar Üzerinde -diğer konulara oranla- daha az detaya girmesi, çalışmanın zayıf noktalarından bir kaçıdır.

Bundan başka Roy, "devlet"-"toplum", "şehir"-"etraf", "sivil toplum"-"politik toplum" ayrımlarına giderken toplumun kendi özelliklerinden çok, sosyolojik kalıplan göz önünde bulundurmuştur.

Bir oryantalist olarak Roy, İslami Hareket boyutunda eksik kalsa bile, Afganistan'ın direniş düzeyindeki portresini başarıyla çizmiştir. Afgan cihadını sempatik yaklaşımlar ve değerli bilgilerle aydınlatan Roy, İslami kaygılarla olmasa da bu konudaki çalışmalara önemli derecede katkıda bulunmuştur.

Bu çalışma Afgan direnişini değerlendirmedeki zaafları ortadan kaldıracak mahiyettedir. Çünkü şimdiye dek Afgan direnişi, ya iyi temennilerin toptan gerçekleştirildiği bir cihad olarak değerlendirilip bütünüyle kabul edilmiş ya da mükemmeliyet ölçüsünü yitirdiği için reddedilmiştir. Oysa Afganistan'ın arkaplanını çizen bu çalışma da açıkça gösteriyor ki, Afgan direnişi mutlak anlamda ne bir hamaset destanı, ne de sıradan bir direniş hareketidir.

Öyleyse, İslami kaygılarla olmasa da, Roy'un Afganistan hakkındaki çalışmalara önemli ölçüde katkıda bulunduğu bu kitaptan çıkarılacak sonuç, Afgan toplumunun arkaplanını görmek suretiyle hem toplumun kendi içindeki, hem de direniş boyutundaki çalkantıları değerlendirmek ve cihadın haritasını objektif olarak çizmek olacaktır.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR