
Netanyahu'nun Cumartesi günü yaptığı konuşma, stratejisini açıkça ortaya koyuyor
Netanyahu’nun stratejisi açık: İncil'deki “Büyük İsrail” ve “Tapınak'ın inşası kehanetlerini” yerine getirmek için yerinden edilmeye yol açan soykırım savaşını sürdürmek ve savaşın kapsamını genişletmek.
Suhail Kewan’ın Arab48’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Binyamin Netanyahu alışılmadık bir hareketle Cumartesi akşamı, Şabat'ın sonunda İsrail halkına hitap etti. Bu, çok ciddi bir konu hakkında konuşmak üzere olduğunu gösteriyordu. Peki, ne söyledi?
Esir takası anlaşması ihtimalini reddetti ve 7 Ekim 2023'te yaşananların tekrarlanmasını önlemek için Hamas ortadan kaldırılana ve tam bir zafer kazanılana kadar savaşı daha büyük bir güçle sürdüreceğini açıkladı. Hamas'ın bir anlaşma istemediğini ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini talep ederek engeller koyanın Hamas olduğunu iddia etti. “Bunun gerçekleşmeyeceğini çünkü çekilecek olsalardı içeri girmenin ne anlamı olacağını” söyledi.
Bu, direniş hareketi tarafından zaman zaman yayınlanan ve İsrail kamuoyunu işgal hükümetine ve Trump'a savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varmaları için baskı yapmak üzere harekete geçirmeyi amaçlayan kayıtlara verdiği bir yanıttır. Bu aynı zamanda bir anlaşma talep eden ve artan askeri baskının Hamas'ı Netanyahu'nun şartlarını kabul etmeye zorlayacağını iddia eden esirlerin ve mahkûmların ailelerine de bir cevaptır: esirlerin serbest bırakılması, Hamas'ın silahsızlandırılması ve koşulsuz teslimiyet.
“Silahsızlanma” birçok cephede savaşı sürdürmek için bir bahane haline geldi. Lübnan'da İsrail başbakanı Hizbullah'ın ağır silahlarının teslim edilmesini ve Lübnan devletinin de aynı şeyi yapmasını talep ediyor. Lübnan'da bir iç savaş çıkmasını ve bu sayede güneydeki stratejik mevzilerde kalmayı sürdürmek istiyor. Ayrıca İsrail'in saldırganlığını ve yayılmasını meşrulaştırmak için güney Suriye'nin silahsızlandırılmasını talep ediyor.
Dahası İsrail, Mısır ordusunun Sina'daki “teröristlerle” savaşmayı bitirdiği ve Kahire'deki rejimin Gazze Şeridi üzerindeki kuşatmasını yoğunlaştırdığı ve bölgeye kaçakçılığı önlemek için sınır duvarını genişlettiği göz önüne alındığında, Mısır'ın artık ihtiyaç duymadığı askeri teçhizatı Sina'dan çekmesini talep ediyor. Mısır “yerinden edilmeyi” reddettiğine göre, Camp David'de kararlaştırılandan daha fazla kuvvetin orada kalmasına gerek yok. Hatta Mısır, Kızıldeniz'de seyrüsefer özgürlüğünü yeniden tesis etme bahanesiyle Husilere karşı savaşta ABD'ye katılırsa işgal devleti buna göz yumabilir.
Netanyahu liderliğindeki İsrail işgal rejimi silahlardan arındırılmış yeni bir “Orta Doğu” istiyor.
Tabii ki işgalle ve Filistinlilerin yerinden edilmesine yönelik ilan edilmiş daha büyük projeyle işbirliği yapan devletler hariç.
İkincisi ise bölgede daha fazla kaos gerektiriyor. Mısır, direnişin silahsızlandırılmasını öneriyor ki bu da temelde direniş gruplarının yok edilmesi ve Mısır, Arap ve Amerikan sponsorluğunda teslim olarak beyaz bayrak çekmeleri anlamına geliyor. Bu, askeri işgale karşı direnmeyi düşünen herkes için bir ders olarak görülecektir.
Mısır, direnişin ortadan kaldırılmasını desteklemesine rağmen resmi olarak yerinden edilmeyi reddettiğini söylüyor. Yetkililer her açıklamalarında ve herhangi bir yabancı ya da Arap yetkiliyle görüşmelerinde “terörle mücadeleden” bahsettiklerinde bunu kastetmektedirler. Mısır yönetimi soykırım savaşındaki suç ortaklığını “Mısır başkalarının savaşında savaşmaz” ve “Mısır Hamas'ın içeceğini içmez” gibi saçma iddialarla geçiştirebilir ama aynı zamanda yerinden edilmeyi de kabul edemez.
Ürdün de benzer şekilde direnişi destekleyen herhangi bir halk hareketini çeşitli bahanelerle bastırabilir.
Ayrıca Husi saldırılarına karşı koymaya da katılabilir ama Filistinlilerin kendi topraklarına göç etmesini kabul edemez çünkü bu Haşimi Krallığı için bir tehdit oluşturmaktadır.
Zorla yerinden edilme, şu anda gerçekleşmekte olanlardan daha büyük savaş suçları ve katliamların işlenmesini gerektirir. Bu da şu anda mevcut olandan daha büyük bir kaos gerektirmektedir. Netanyahu bunu Gazze Şeridi'ndeki korkunç katliamları sürdürerek, yerleşimcileri Batı Şeria'da serbest bırakarak, Ramallah Yönetimi'nin rolünü sıfıra indirerek, Lübnan ve Suriye'ye yönelik saldırganlığını sürdürerek ve İran'ı tehdit ederek başarmaya çalışıyor. Konuşmasında İran'ın nükleer programına devam etmesine izin vermeyeceği tehdidinde bulundu.
İsrail, ABD'nin koordinasyonu ve ortaklığı olmadan İran'ın nükleer tesislerine saldıramaz.
Bu tehdidin Trump yönetimini İran'la bir anlaşma imzalamamaya iteceğini umuyor çünkü Tahran nükleer programını tamamen durdurmayı reddedecek ve bunu sadece kısmen yapmayı kabul edebilir. Yaptırımların kaldırılması karşılığında programını azaltmayı müzakere ediyor, tamamen durdurmayı değil.
Netanyahu, Trump'ı İran'a karşı güçlü bir askeri saldırı başlatmaya ve sadece nükleer programını değil konvansiyonel füze kapasitesini de ortadan kaldırmaya çağırıyor. Bu riski göze alıp bir savaşı ateşleyebileceğini, böylece Amerika'yı ve bölgeyi, askeri ve ekonomik sonuçları gibi sonucu da öngörülemeyen belirsiz bir savaşa dâhil edebileceğini ima ediyor.
İsrail liderinin stratejisi açık: İncil'deki “Büyük İsrail” ve “Tapınak'ın inşası kehanetlerini” yerine getirmek için yerinden edilmeye yol açan soykırım savaşını sürdürmek ve savaşın kapsamını olabildiğince genişletmek. Bölgede suç ortağı olarak hareket eden çok sayıda küçük yöneticinin varlığı göz önüne alındığında, kendisini bu Siyonist rüyayı gerçekleştirecek tarihi lider olarak görmeye başladı.
HABERE YORUM KAT