1. HABERLER

  2. HABER

  3. MEDYA

  4. Medyadaki sinsi ırkçılık
Medyadaki sinsi ırkçılık

Medyadaki sinsi ırkçılık

Göçmenler her zaman sorun ve istisna olarak görülür ve ülkenin sorunları onlara bağlanır. Irkçılık ve dışlanma başlıkları altında konuşulan bu durum, büyük toplumsal sorunlar yumağının sadece bir parçasıdır. Yazarlar bu sorunun neresinde?

03 Eylül 2021 Cuma 10:59A+A-

HAKSÖZ HABER

Sinsi ve gizli ırkçılar, “göçmenlerin uyum sorunu çıkardığını” yazarken kendilerinin yerine başkalarını konuşturmayı tercih ederler.

Yeni Şafak yazarı Hasan Öztürk, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından derlediği “ırkçı” yazısını okurlarına sunarken, ‘İlay Aksoy’un ırkçılığını Hataylı, Urfalı, Antepli esnaf üzerinden dile getirmesi’ gibi yaptığını düşünmeyecektir elbette. Ancak yazdıkları onun gizli ve sinsi ırkçılığını açığa çıkarmaya devam ediyor.

Irkçılığın ikiyüzlülüğü, çoğu zaman üstünün örtülmesinden kaynaklanıyor. Kimi ırkçıları bir söz ele verirken kimilerini de sahte gülümsemeleri. Ve en katı ırkçılık ise ırkçı söylemlerini yapıcı cümlelerin arasına saklayanlarda gizlidir.

Bir çift güzel söz, biraz eleştiri, belki bir tutam öneri ve çözüm cümlelerinin ardında; sinsi bir ırkçılık ‘av’ının zayıf düşmesini beklemekte.

Türkiye’deki kimi yazar ve sanatçı taifesi de sinsi bir ırkçılığa sahip olduklarını asla kabul etmezlerken dahi ırkçı söylemlerde bulunmaya devam eder. Hasan Öztürk’te onlardan birisi.

Hasan Öztürk’ün bugünkü ilgili yazısında (kalın puntolu vurgular yazara aittir); “TÜRKİYE SAHİPSİZ BİR ÜLKE DEĞİLDİR”

“Ankara Altındağ’da yaşanan son hadiseler, Türkiye’nin birçok ilinde ve ilçesinde yaşanabilir. Zira, milletimizin sağ duyusu ve basiretine rağmen, misafirlerimizin çoğunun “mazlum” ve uyumlu olmasına rağmen, birçok “servis” elemanının ve kötü niyetlilerin kaşıyacağı birçok sorunlu alan oluşmuştu.

O yüzden, en son 19 Ağustos 2019’da Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu konuda, bugüne kadar en kapsamlı ve en belirleyici konuşmasının bir bölümünü yeniden dikkatinize sunmak istiyorum.

(…) Türkiye, elbette isteyenin istediği gibi elini kolunu sallayarak girip çıkabileceği, dilediği gibi hareket edebileceği sahipsiz bir ülke değildir.

(…) düzensiz göçmenlerin ülkemizde yol açtığı huzursuzluğun farkındayız. Esasen dünyada bu kadar sığınmacıyı barındırıp da bu kadar az asayiş sorunuyla karşılaşan bir başka ülke yoktur.

(…) Türkiye, elbette yolgeçen hanı değildir. Bu ülkenin kanunlarına, kurallarına, düzenine uymayanların kaos çıkartacak tavırlar sergilemesine asla izin vermeyiz.

Aldığımız sınır tedbirleri ve düzensiz göçmenleri süratle ülkelerine gönderecek mekanizmaları güçlendirmemiz sayesinde inşallah bu sıkıntıları yakında büyük ölçüde çözeceğiz.

(…) Türkiye’nin Avrupa’nın mülteci ambarı olmak gibi bir görevi, sorumluluğu, mecburiyeti de yoktur.”

Klasik medya araçlarında yayınlanan bilgilere ve fotoğraflara bakınca Türkiye’de Suriyelilerin bir uyum sorunu yaşadığını daha da kötüsü, “uyumsuzluk” oluşturdukları anlamı ortaya çıkıyor. Medyanın trajik ve normalin dışında gerçekleşen olayları konu edindiğini düşündüğünüzde bu normal gibi görünebilir. Ama hayır. Klasik medya küçük bir sorunu dahi büyütmeyi, kaşıyarak yara haline getirmeyi sever.  

Örneğin, toplumumuzda farklı ten rengi, farklı kökeni, dili ve dini olan insanların yaşadığını ancak iki durumda öğrenebiliyoruz. Ya saldırıya uğradıklarında ya da saldırıda bulunduklarında. İki durumda saldırı ile ilintili iken “ırkçılık” da tam bunu fırsat bilerek ortaya çıkıyor gibi sunuluyor. Ama yine hayır. Gizli ırkçılık sadece ortaya çıkarılmayı bekliyordur.

Toplumun büyük bir çoğunluğunun göçmenlerin varlığını bir sorun olarak algıladığı iddiasıyla gündemleştirilen ırkçılık sonucunda: 'uyum sorunları' iddialarının ardından trajik ve sansasyonel olaylar yaşanır. Ankara Altındağ’da da buna benzer bir ırkçı saldırı olmuş, mazlumlar güven içinde olmaları gereken bir ülkede mağdur edilmişlerdi.

Göçmenlerin, onların çocuklarının, siyahların ve Müslümanların toplumun bir parçası olduğunu gösteren normal bir medya haberciliğinin ABD ve Batı’da olmadığı söylenirken, Türkiye’de var mı diye sormamız gerekmiyor mu?

Müslüman gazetelerinde bile zaman zaman, “ırkçıların” hortlayan yazılarını görüyoruz. Öyle “sinsi ırkçılar” ki; kendilerinin söylemek istediği sözler zaten bir başkası hele de ülkenin lideri tarafından farklı niyetlerle kullanılmış olunca, “sinsi ırkçılar” adeta bayram ederler.

Hasan Öztürk yazısında “gizli ırkçılığını” öyle sinsice işliyor ki ilk bakışta güzel şeyler söylediği düşünülüyor. Ancak daha önceki yazılarına kendisi de atıf yaparken bu yazısında işimizi kolaylaştırıyor. Daha önceki düşüncelerinin açıktan dile getirilmesinden dolayı tepki görmüştü. Bu defa gizli ve sinsi bir şekilde ırkçılığı ile yazılarını süsledi.

Hasan Öztürk sinsi ve gizli ırkçılığını yazılarında ve konuşmalarında dışa vururken biz bir hatırlatmada bulunalım: “Onun misafir dediği kişiler bizim kardeşimiz…”

HABERE YORUM KAT

7 Yorum