1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Kılıçdaroğlu’nun Atletli Fotoğrafı ve Toplumun CHP’ye Bakışı
Kılıçdaroğlu’nun Atletli Fotoğrafı ve Toplumun CHP’ye Bakışı

Kılıçdaroğlu’nun Atletli Fotoğrafı ve Toplumun CHP’ye Bakışı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafının Hürriyet gazetesinde yayımlanmasının ardından başlayan tartışmalara değindiği yazısında Dr. Yusuf Özkır, söz konusu fotoğrafın toplumda bir karşılığının olup olmayacağını sorguluyor.

04 Eylül 2017 Pazartesi 15:20A+A-

Propaganda, Algı, Samimiyet ve Gerçeklik

Dr. Yusuf Özkır (İstanbul Medipol Üni. İletişim Fak. Öğretim Üyesi) / Star

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “atletli” fotoğrafı 22 Ağustos tarihinde Hürriyet gazetesinde manşet haber olarak verildi. Hürriyet gazetesinin siyasi mühendislik ürünlerinden biri olarak değerlendirilen bu haber için tercih edilen başlıksa “Vatandaş Kemal” idi.

Fotoğrafta CHP lideri, kızıyla birlikte karavanın içinde sıradan bir masanın başında oturmuş yemek yerken görülüyor. Üzerinde bir atlet var. Masada ise patlıcan, yoğurt, salata ve fasulye bulunuyor. Buraya kadar her şey normal, her evin içinde mahrem alanda olabilecek türden bir içerik. Meselenin tartışılan boyutu Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi bir aktör olması ve bu tür kurguların toplumu etkilemek amacıyla sık sık yapılmasıdır. Çünkü propagandanın en temel amacı gerçeğin yerine kendi gerçeğini kurma çabasıdır. Bu anlamda geçmişe dönük birçok örnekten bahsedilebilir.

Fotoğrafın nasıl çekildiğini ise fotoğrafçı Selahattin Sönmez anlatıyor. Zaten fotoğraf da Sönmez’in Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a uzanan “adalet” yürüyüşünü konu edinen kitabından alınmış.

“Karavana davet edildim”

T24 sitesinde “Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafı nasıl çekildi” başlığıyla yer alan haberde Selahattin Sönmez’in ifadeleri detaylı bir şekilde işlenmiş. Biraz uzun olacak ama meselenin anlaşılır olabilmesi açısından Sönmez’in ifadelerini doğrudan alıntılamakta fayda var.

“Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşte özel anlarını görüntülemek için çok çaba sarf ettim. CHP liderine bu isteğimi ekibinden bir isim aracılığıyla ilettim. Kendisi de, sadece kitapta kullanmam koşuluyla yardım edebileceği yanıtını verdi. Bu fırsatı İstanbul sınırında yakaladım. Özel fotoğraf çekimi için, 7 Temmuz günü saat 12.30 sıralarında karavana davet edildim. İçeri girdiğimde Kemal Kılıçdaroğlu kızı Zeynep’le öğle yemeği yiyordu. Üzerinde atleti vardı. Masada yemek olarak bulgur ve pirinç pilavı, taze fasulye, patlıcan, yoğurt ve salata gözüme çarptı. Hemen birkaç kare fotoğraf çektim. Kılıçdaroğlu yemek masasından kalktı. Önce beyaz gömleğini, sonra da oturup spor ayakkabılarını giydi. Fotoğrafları çekerken aramızda herhangi bir diyalog yaşanmadı. Karavanda üç dakika kadar kaldıktan sonra yürüyüşün öğleden sonraki bölümü için Kılıçdaroğlu’yla birlikte tekrar yola çıktık.”

Hürriyet gazetesi foto muhabiri Selahattin Sönmez’in ifadeleri söylem analizine tabi tutulduğunda CHP’li yetkililer tarafından fotoğraf çekimi için özel olarak karavanaya davet edilmesi ve bu fotoğrafları çektiği sırada bir diyalog yaşanmaması; yani bu özel anların kamusallaştırılmaması bağlamında kendisine bir telkinde bulunulmaması olarak kayıt altına alınabilir. Sonuçta fotoğrafı çekilen kişi Türkiye’nin en eski partisinin genel başkanı ve genel olarak işi toplumu etkileyecek şekilde propaganda yapmak ve böylece siyasi temsiliyetini daha güçlü hale getirmek.

Bu olağan bilgiler doğrultusunda fotoğrafın Hürriyet gazetesinin manşetine taşınması yeniden okunduğunda kurguya dayalı propagandanın izleri ile karşılaşılır. Bu fotoğrafla yapılmak istenen şey ne yeni ne de son olacak. Kılıçdaroğlu’nun fotoğraf için “mizansen değildi” sözleri; fotoğrafın çekilme süreci ve Sönmez’in anlattıkları ile yan yana konulduğunda propagandanın bir parçası olarak okunabilir. Kılıçdaroğlu’ndan “Evet bu bir mizansendi” demesini kimse beklemiyordur zaten. Yanılgıya düşülen konu bir genel başkanın veya ekibinin kurguya dayalı içerik üretimi ile siyasetin akışında iz bırakabileceklerine inanmasıdır. Siyasetin ve siyasal iletişimin esas dinamikleri eksik olduğunda bu tür çalışmaların beklenen etkiyi üretebilmesi zordur.

Yeri gelmişken kurguya dayalı bir başka propaganda fotoğrafından da bahsetmek gerekir. 15 Temmuz darbe girişiminin faili ve FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’ın sık sık yayınlanan bir fotoğrafı var.

Bu fotoğrafta Gülen kameralar önünde ceketini çıkartmadan tansiyonunu ölçtürdüğü görülüyor. Aynı kare birkaç kez tekrar etti. Verilmek istenen “Yaşlı ve hasta bir kişinin böylesine büyük meselelerle ne ilgisi olabilir” mesajıydı. Fakat Gülen ve terör örgütü ile ilgili ortaya çıkan gerçekler hem işin aksini söylüyor hem de böylesi kurgu çalışmalarının toplum tarafından reddedildiğini gösteriyor. 15 Temmuz’da milletin; canı, malı ve kanı pahasına FETÖ üyelerine karşı direniş göstermesi ve bir destan yazması bunun en açık göstergesidir.

Goebbels’in propaganda notları

Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels’in not defterinde propagandaya dair bol miktarda içerik yer alır. Notların odak noktasında ise iletişim araçları kullanılarak kitleler nasıl etkilenebilir, propaganda nasıl yapılır, dayanakları ne olmalıdır, yapana faydası nelerdir ve propagandanın önemi gibi konular yer alır. Hatta Goebbels’in bu notları günümüzde başta propaganda, kamuoyu ve siyasal iletişim olmak üzere pek çok dersin de kurucu dinamikleri arasındadır. Çoğu yerde eleştirilse bile Goebbels’in propaganda uygulamaları Amerikalıları olabildiğince etkilemiş ve uzun soluklu araştırmalara sevk etmiştir. Goebbels’in bulunan bu notlarındaki dikkat çekici detaylardan birisinde propagandanın fayda etmediği durumlardan da bahsedilir. Onun altı madde ile özetlediği bu durumlardan birisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafı ile yan yana konulduğunda oldukça açıklayıcı bir düzlem ortaya çıkıyor.

Almanların savaş meydanında arka arkaya aldığı yenilgilerden sonra Goebbels 1943’te defterine şu notu düşer: Şu anda bir askeri zafer dışında hiçbir şey toplumu etkilememize fayda sağlamaz. Bize bir zafer lazım, küçük veya büyük olsun fark etmez. Propagandanın yeniden işlev kazanabilmesi için mutlaka bir zafere ihtiyacımız var. Yeni bir askeri zafer olmadan toplumu kendimize inandırabilmemiz mümkün değil.

Goebbels’in bu notu propagandanın sınırlarını vurgulaması açısından önemlidir.

Sadece imaj ve söylem üretmenin gerçeklikleri değiştirmeye yetmeyeceğini, toplumu etkileyecek bir sonucun ortaya çıkması için sahada da karşılık üretmek gerektiğine dair bir yaklaşım ortaya koyuyor Goebbels.

Algı üretimi yeterli değil

Mesela CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun atletli fotoğrafı aracılığıyla oluşturulmak istenen yeni imaj ile millet nezdindeki CHP algısı ve olgusu arasında bir uçurum vardır. Fotoğrafın yayınlanma amacı CHP ile ona oy vermeyen toplumun geniş kesimleri arasındaki hayatı anlama ve anlamlandırma konusundaki anlayış farklılığına dayalı makası daraltma çabasıdır.

Fakat oluşturulmak istenen yeni imajın bir karşılığının olabilmesi için Goebbels’in belirttiği türden bir “zafer” yani CHP’ye gerçek bir değişim gereklidir. Toplumun hafızasındaki yeri değişmeyen bir CHP’nin sadece masa başında üretilmiş fotoğraflarla hedefine ulaşması zordur. Gündemi oyalar fakat geçici bir heves olarak gazete sayfalarıyla birlikte arşive kalkar. Atletle yemek yiyen bir genel başkan fotosu ile toplumun geniş kesimlerine ulaşarak onların zihninde “bizden biri” imajını oluşturmak ancak gerçekten öyle ise bir anlam ihtiva edebilir.

Yoksa sadece atlet giymekle sınırlı kalan bir davranış biçimi ile toplumun CHP konusundaki yargısını değiştirmesi çok zor bir ihtimaldir.

Samimiyet hissi verebilmek

Bunun temel nedenlerinden birisi yine propaganda alanının ve şimdilerde siyasal iletişimin temel kuralları arasında yer alan toplumun dini değerleriyle, tarihiyle ve gelenekleriyle barışık olmak ve onların yeniden üretimine katkı vermektir. Yoksa sadece reklam çalışmalarıyla, propagandayla, kes-kopyala-yapıştır mantığıyla ve tabii medya desteğiyle lider üretmenin toplumdaki karşılığı bir yere kadardır. 90’lardan yana masa başında kurulan pek çok siyasi hareket ilk seçimde hezimete uğramıştır. Bunların arasında Boyner, Bayar, Derviş ve Uzan hareketleri ilk sırada gelir.

Kurgusal olmayan bir örnekle detaylandıralım. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ağustos 2012’de bir fotoğrafı sosyal medyada yer almıştı. Ev ziyaretinden bir kare.

Fotoğrafta Kılıçdaroğlu, CHP’li temsilciler ve ev sahibi görülüyor. Evdeki eşyalardan, koltukların üstünün örtüyle kapatılmış olmasından ailenin ekonomik durumunun pek de iyi olmadığı anlaşılıyor. Gözler Kılıçdaroğlu’na dönük. O da ellerini kovuşturmuş durumda. Buraya kadar normal.

Anormal olan ise Kılıçdaroğlu dahil CHP’lilerin çoğunun ayağında ayakkabı olması. Muhtemelen evin en temiz ve yeni olan bölümüne buyur edilmişler, onlar ise ayakkabılarını çıkartmadan eve girmişler. Halbuki eve girilirken ayakkabıları çıkartmak yaşadığımız toplumun kültürel bir geleneğidir.

Fotoğrafta yer alan diğer detay ise tabloyu daha da acı bir noktaya taşımış. Ev sahibi Remzi Koç ayakkabılarını çıkartmış olduğu için fotoğraf çekilirken ayakları görünmesin diye halının altına sokmaya çalışıyor.

CHP ile toplum arasındaki yabancılaşma ve kültürel farklılığın yıllar geçtikçe bir uçuruma dönüşmesi imaj çalışmalarıyla değişecek bir noktayı çoktan geçmiş durumda. İşte tam da bu yüzden Tek Parti devrinin sona erdiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden bu yana millet CHP’ye bu ülkeyi “tek başına” yönetme hakkını vermemiştir. Birkaç koalisyon ortaklığı ve darbecilerin egemen olduğu dönemler hariç toplum CHP’yi iktidarın uzağında tutmayı başarmıştır. Çünkü CHP’nin toplumsal hafızadaki karşılığı büyük ölçüde baskı, şiddet, yoksulluk ve dindarların dışlanması gibi negatif muhteva ile özdeşleşmiş öğelerden oluşmaktadır.

Yani CHP gerçekten değişmek istiyorsa ve gerçekten CHP ile vatandaş arasındaki mesafe kapatılmak isteniyorsa önce geçmişle sahih bir hesaplaşma ve özeleştiri yapılmalıdır.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum