1. YAZARLAR

  2. Ekrem Dumanlı

  3. Keskin virajlar
Ekrem Dumanlı

Ekrem Dumanlı

Yazarın Tüm Yazıları >

Keskin virajlar

14 Nisan 2008 Pazartesi 03:59A+A-

Gazetecilik, enerjisini akıldan alır, fikirden alır, düşüncenin sentez gücünden alır. Boş teneke misali mutantan yayın yapmanın da bir mantığı vardır elbet; ancak ma'şeri vicdanın uyanışında, akıl ve mantığın yerini kuru gürültü dolduramaz. Şövalye gazeteciliği emirlerini şatolardan alabilir ve ona karşı çıkıyormuş gibi gözüken Sanço Panço'lar da bu nizama karşı çıkar gibi yapıp kavgayı kızıştırabilir; ancak gazetecilik heyecan köpürtme sanatı değildir.

Türkiye çetin virajlar alıyor. Demokrasi yolunda ağır imtihanlardan geçilirken savrulup gidenleri, şarampole yuvarlananları görüyor yüreğimiz burkuluyor. Bir güne sığan onlarca yıllık vebali uzun uzun anlatmaya ne yerimiz müsait ne tahammülümüz yeterli; ancak bazı işaret taşları bırakabiliyoruz geride. Zira inanıyoruz ki kare kare ortaya konan demokrasi fotoğrafı tarihî bir manzaranın tamamlayıcı unsurudur. O yüzden bir haftaya sıkıştırılmış önemli kareleri sizlerle paylaşmayı tarihî bir vazife addediyoruz. Umarım bu gerçekleri görmek azme, gayrete vesile olacaktır; ümitsizliğe, karamsarlığa değil.

Darbecilik suç değil mi?

Hafta içinde yaşanan en çarpıcı olay, Nokta Dergisi davası için verilen beraat kararıdır ve bu karar, daha şimdiden darbe tarihimiz açısından müstesna bir yer işgal etmiştir. Hatırlanacağı üzere Nokta Dergisi, Sarıkız ve Ayışığı adı verilen darbe girişimlerini ortaya çıkarmış, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek'in günlüğünü yayınlamıştı. O günlüklere göre Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur iki kez darbe planlamış; ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün tavrı üzerine eyleme geçememişti. Kapanan Nokta Dergisi'ne, Örnek Paşa "iftira" davası açtı, yapılan teknik incelemede resmen denildi ki "Günlükler Örnek Paşa'nın bilgisayarından alınmadır" ve beraat kararı çıktı. Bunun anlamı çok açık: Türkiye 2004'te iki darbe tehlikesi geçirdi. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur başta olmak üzere pek çok üst seviyeli yetkili bu teşebbüsün parçasıydı. Bu ürpertici iddiaları gündeme getiren Nokta Dergisi ve Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş sorgulandı, yargılandı ve beraat etti; darbecilerin keyfi yerinde ne arayan var ne soran, ne sorgulayan var ne yargılayan.

Siyasi partilerden tık yok, sivil toplumun çıtı çıkmıyor. Her şey bir yana; medya suskun. Ne oluyor ki darbe iddiasından dolayı yargılanan gazetecilere sahip çıkılamıyor; hatta onların beraat haberini iç sayfaların içinde bir yere sıkıştırıp mahcup bir eda ile haberciliğin bütün kriterleri yerle bir ediliyor. Olacak şey değil! Mahkeme Alper Görmüş'e beraat veriyor; ama soruşturmanın genişletilmesine de "hayır" diyor. İşte tam bu noktada "Araştırmacı gazetecilik"in devreye girmesi lazım. Heyhat! "Karıştırmacı gazetecilik"ten yakasını kurtaramayanlar, Nokta'ya beraat haberini birinci sayfadan görme hürriyetine bile sahip değil. Demek ki durum bazıları için çok vahim!

Kışkırtıcı yayıncılığın mazereti olmaz

Son dönemde yaşananlar açıkça ortaya çıkarıyor ki bu ülkede gözü dönmüş, kanun-nizam tanımayan, darbe için yanıp tutuşan, ekonomik kriz çıksın diye deliren bir zümre var. Bunların en büyük arzusu, kendi hezeyanlarına karşı taraftan da yankı bulmak. Çatışma büyüdükçe etkilerinin artacağını düşünüyor; hatta provokasyonlarını bunun üzerine bina ediyorlar. Tahrik ediyorlar; ta ki sessiz çoğunluğun tahammül sınırları tükensin ve çatışma alanları genişlesin.

Kapalı kapılar arkasında planlanan kamplaşma hesaplarına balıklama atlayan safderun insanlar da yok değil. Marjinal yaklaşımlara, marjinal tepkiler verip; sonra bir de cesaret nutukları atanlara yakın tarihimizin cehalet ve gaflet örneklerini hatırlatmayı zaid sayıyorum. Gazetecilik gaza getirme sanatı olmadığı gibi gaz çıkarma eylemi de değildir. Bazıları bağırıp çağırmayı cesaret sanıyor. Bazıları aklıselimin kemalatını tırsaklığın ufunetli tıynetiyle karıştırıyor. Manşet atmak şehvet tatmini olmadığı gibi, çatışmanın parçası haline gelerek başkasının senaryosunda rol almak da basit bir figüranlık değildir. "İnceldiği yerden kopsun" tarzındaki efelenmeler, tarihî bir vebali aklıselimle göğüslemek yerine, Don Kişot'luk yapma manasına da gelebilir.

Gazetecilik, enerjisini akıldan alır, fikirden alır, düşüncenin sentez gücünden alır. Boş teneke misali mutantan yayın yapmanın da bir mantığı vardır elbet; ancak ma'şeri vicdanın uyanışında, akıl ve mantığın yerini kuru gürültü dolduramaz. Şövalye gazeteciliği emirlerini şatolardan alabilir ve ona karşı çıkıyormuş gibi gözüken Sanço Panço'lar da bu nizama karşı çıkar gibi yapıp kavgayı kızıştırabilir; ancak gazetecilik heyecan köpürtme sanatı değildir. Hele bu fokurdatma eylemi din gibi, bayrak gibi, laiklik gibi değerler üzerinden yapılırsa bu ülke zarar görür. Ülkeyi tımarhaneye çevirmek için macera aramak, cuntacıların, komitacıların, teröristlerin işi olabilir; ancak gazetecilerin işi (bir kutsal dava uğruna bile olsa) provokatörlük değildir. Bugün şal operasyonlarıyla gerçekleri örtseniz bile bir gün ortaya çıkacak gerçekler nedeniyle tarih huzurunda iğneden ipliğe hesaba çekilebilirsiniz. Gücünü aklıselimden alan cesaretle; her gürültünün peşine takılıp giden cehalet arasındaki fark o gün ortaya çıkacaktır...

Ölçü kaçıyor, gazetecilik unutuluyor

Türkiye'de maalesef bir dergi kısırlığı var. Aksiyon dışında haber dergisi yok aslında. Bir de azıcık haber, daha çok da magazin yazan dergilerden bahsedilebilir. Olsun; yine de dergilere göz atmakta fayda olabilir.

Son dönemde Tempo dergisini hayretler içinde okuyorum. Bir anormallik göze çarpıyor dergide çünkü. Mesela birkaç hafta önce Fethullah Gülen kapağı yaptılar. Kapak dedimse, ciddi bir araştırma dosyası falan sanmayın. Alelacele yapılmış, hiçbir yeni bilginin yer almadığı hazır bir dosyadan bahsediyorum. Kimmiş bu "Gülen uzmanı" diye merak etmeyin sakın; çünkü haberde imza bile yok.

Peki haberde ne vardı? Savcıya çağrı... Bir iki hokus pokus kıvraklığıyla "Ey Savcı, Gülen davasına itiraz süren 7 Nisan'da bitiyor, buna itiraz et!" deniyordu adeta. Gerçekten de öyle oldu. Savcı Bey tam o gün itiraz etti. Bu alelacele yapılmış haberi Hürriyet internet sayfasının tam şakağına flaş haber diye taşımıştı. Merak ediyorum onlar da bu itirazdan mesut ve bahtiyar (!) olmuşlar mıdır?

Neyse... Aynı dergi geçenlerde Ergenekon Savcısı'nın fotoğrafını bastı ve önemli (!) bilgiler sundu. Savcının aile düzeni, arkadaşları, çevresi vesaire... Konu Ergenekon olunca parti kapatma davasında Savcı Abdurrahman Yalçınkaya için söylenen etik sözler ve ilkeler birden unutuluverdi, özel hayatmış, kişilik haklarıymış, yargının bağımsızlığıymış; hafızaları silinmiş bazı gazetecilerin adeta. En tuhaf cümleyi de nakledeyim bari: Deniyor ki: "Savcı en çok Fethullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen STV'yi seyrediyormuş." Şimdi bu yanlışlar zincirinin hangisini düzelteceksiniz? Nereden bildin hangi TV'yi izlediğini ve bunu hangi mantıkla nakledebiliyorsun? Burası Türkiye; çifte standardın terör estirdiği ülke... Merak ediyorum da, bu saygısız ve ölçüsüz yayınları Aydın Doğan Bey görüyor mu; görüyorsa üzülmüyor mu? Aydın Bey gün görmüş bir insan olarak şöyle bir habere rastlasa üzülmez mi acaba: "Savcının Aydın Doğan'ın sahibi olduğu POAŞ'tan benzin aldığı söyleniyor". İşte grubundaki bazı yayınlar aynen böyle densiz benzetmeler yapıyor maalesef; ne insan hakkı tanıyor; ne topluma saygı gösteriyor. Bazen yapılanlar ne insafa ne gazeteciliğe sığıyor. Her neyse, keskin virajlarda bazı gazete ve dergileri daha dikkatli okumak gerekiyor galiba.

Cumhuriyet bir an önce toparlanmalı

Cumartesi baktım ki bizim gazete Cumhuriyet'in 1. sayfasında; hem de manşette. "Hayırdır inşallah reklam kampanyamız sürüyor ama Cumhuriyet'in manşet yerine reklam vermemiştik" deyip göz attığımda ne göreyim; bizim 29 Mart'ta (yani 15 gün önce) 4. sayfasında yaptığımız bir haberi Cumhuriyet 1. sayfasının tepesine taşımış. Bizim haberin başlığı "Savcıya kariyerini tehlikeye atıyorsun mesajı" diyor ve İlhan Selçuk'un yazdığı yazıdan uzunca iktibas ediyor. Gerçekten de yazıda Sayın Selçuk, savcıya gözdağı veriyordu. Yeni olan ne? Adalet Bakanlığı, Şişli Cumhuriyet Savcılığı'na talimat vermiş, soruşturma başlatmış; bu arada bizim haberin kupürünü de iliştirmiş dosyaya.

Cumhuriyet köpürüyor şimdi. Oysa "Savcıya tehdit" haberi, sadece Zaman'da yayınlanmadı; pek çok gazetede ve internet sitesinde de yankı buldu bu yazı. Çünkü yazılanlar bariz tehdit ve gözdağı verme amacı taşıyordu ve bazı medya grupları körebe oynamaya devam etse de kimsenin gözünden kaçmayacak bir pervasızlık sergileniyordu.

Cumhuriyet'teki dostlarıma tavsiyem o ki çıkardıkları gazeteye tekrar bir göz atsınlar; görecekler ki artık mızrak çuvala sığmıyor. Mesela kapatma davası daha hiç kimse tarafından bilinmezken nasıl oluyor da sizin köşelerinizde yer alıyor? Nasıl oluyor da 367 garabeti ilk defa sizin sütunlarınızda salık veriliyor? Nasıl oluyor da devam eden davalarla ilgili ihsas-ı rey sayılabilecek bazı makaleler (üstelik görevli kişilerce) sizde yayınlanıyor? Nasıl oluyor da darbecilik suçlamasıyla karşı karşıya kalan ve "Ergenekon terör örgütü" ile itham edilen bazı kişiler sizde yönetici, yazar, idare kurulu üyesi oluyor? Nasıl oluyor da gazetenize atılan hain bombalarla irtibatlı örgüt hakkında iki satır olumsuz yazıyı kaleme alamıyorsunuz?

Sorular uzar gider; yeter ki siz soğukkanlı kalın ve aynaya bakma cesaretinizi kaybetmeyin. Biz kendi işimizdeyiz; yani doğru, nitelikli, derinlikli habercilik peşindeyiz. Sizlerin de öyle olmasını dilerim; zira solda muhalefet boşluğundan bahsediliyor; yanlış, aslında solda nitelikli gazete boşluğu var. Saldırganlıkla, üslupsuzlukla, düstursuzlukla bir yere varılamaz; hele bu çağda cuntacı gazetecilik hiç yapılamaz. Bu gerçeği görmek, yayın kalitesini yükseltmek varken, hedef saptırmanın kimseye (özellikle de size) faydası yok...

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT