1. YAZARLAR

  2. NURAY KAYACAN

  3. Kadın Hastalıkları Erkeklere de Bulaştı
NURAY KAYACAN

NURAY KAYACAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Kadın Hastalıkları Erkeklere de Bulaştı

12 Eylül 2011 Pazartesi 16:36A+A-

Bu haftaki yazımda bir değişiklik yapıyorum. Nereye gitsek değil, nereye gitmesek sorusuna yanıt arıyorum…

En Kötü Karar Kararsızlıktan Evla

Ne güzel bir sabaha uyandım. Saçımı tımar edip, yumurtayı sahanda fokurdamaya terk edip, çaydanlıktan gelen buhurdanın tütsüsünde düşünmeye başladım. Aslında ve genellikle düşünmekten nefret ederim. Düşünmek, zihnimin karanlık koridorlarında kararsızlığımla karşılaşmaktır. Orada uzun, birbirinden farklı yollar vardır ve ben hala tam olarak ne yöne sapacağımı bilemem. Ve bir yola girdiğimde diğerini neden tercih etmedim diye hayıflanmaktan hissedilecek keyif denen bir anlık taze çiçek de ellerimde sönüverir.

Pişmanlık ve keşkelerim amansız hastalığımdır benim. İçimi kemirir, kendimi güçsüz ve değersiz hissederim. En kötü karar, kararsızlıktan evladır bilirim. Ama bilmek, içi doldurulmamış, çok ve boş konuşan bir kelimedir. Bilmeden yaptığımız hata, günahlarımızın yüzde kaçına tekabül etmektedir?

Kapalı Mekânda Kısa Paslaşmalar

Bu gün ne yapsam, nerelere gidiversem? Bir alışveriş merkezinde tatilimi bertaraf mı etsem? Geldim ve gördüm. Aman ben ne doğru bir karar verdim. Kararsızlığıma göz kırpıp, keşkelerime hava attım. Oluk oluk insanlar devasa binalara hücum etmekte, ne güzel. Tarama cihazından geçebilmek için sıraya girmiş bu insanlar potansiyel suçlu muamelesi görmekte, ne hoş. Güvenlik... Boş bir kelime daha… İnsan, diğerine beslediği paranoyak kuruntularını geri dönüşüm kutusuna gönderip, en çok da kendi yapabileceklerinden korksa dünya daha yaşanılası bir yer olurdu sanırım.

Kara Kedi Miyav Dedi, Kadınlarımız Kafayı Mı Yedi

Mağazalar, mağazalar... Hınca hınç dolu bazısı, bazısı da ya çok pahalı ürünleri, ya da kısmet denen şifresi çözülememiş çok dilimli çarkıfelekten payı oranında paydasından muzdarip öylece beklemekteler. O gömleği alsam mı, kırmızı mı yoksa sarı mı, bunu ne ile kombinlerim, şimdi bu eteği alsam üzerine ne giyerim ve türevi onlarca soru havalarda uçuşurken soyunma kabinlerinde elindeki çulhalarla sıra bekleyenler, ödeme noktalarında sıra bekleyenlere göz kırpmaktadır. Ödeme noktasında bekleyenler relakstır, nitekim karar verebilmişlerdir artık.

Etek 50 TL, Özgüvenin Değeri Paha Biçilemez

En büyük hazinedir aslında, alınan karardan mutmain olmak. En aptalca bir hareket bile sahibi tarafından sahipleniliyorsa saygı uyandırır. En saygın insan kendine inanan insandır. Çünkü zordur. Bu bedende yaşamaya mecburdur zihin ve ruh bu zorunluluktan sıkılır sıklıkla. Kaçmak ister, ama nafile bir çabadır bu aslında.

Uyku da bu yüzden vardır. Ruh bir hava değişimi alır, bir yerlerde gezer dolaşır. Demli bir çay içer belki. Belki sadece yerdeki taşları tekmeler; soylu bir hayvan tekmeler gibi acımasızdır. Uçar, kaçar sabaha kadar, uzak kalır tutsaklığından. Sabah iş başı… Rutininde günün, geceyi iple çeker. Ruh karanlıktır. Karanlık uykuyu, özgürlüğü hatırlatır.

Bonus Tuzağında Sönen Ocaklar

Kısa mesajla indirim davetiyeleri atan enternasyonal markaların cazibesine kapıldı milenyum uşakları şanssız bedenler. Müjdesini istedi kasa görevlisi. “100 lira daha harca, diğer aldıklarının üçte birinin dört fazlasının kendi kareköküne bölümü oranında bedavanız var.” Nur topu gibi bonuslarımız oldu çok şükür. Elde ne var? Sıfırın dayanılmaz hafifliği oranında amaçsız, güdümlü güdülen koyun statüsünde, adına müşteri denmiş toplum mühendisliği kurbanı zavallı mahlûklar.

Bizlere biçilen rolü şöyle ya da böyle oynayabilme gayretindeyiz hepimiz: Çalış, didin, harca, harca, harca… Çünkü vaktin olmasın düşünmeye, hayatı sorgulamaya, bozuk düzeni değiştirmeye, bu dünyaya gelmenin mantığına bir nebze olsun yaklaşmaya vaktin olmasın.

Bir Kadının Kendini Kaybettiği Alan

Analar analıktan çıktı, elindeki poşetlerle dükkân tavaflarında dönen başlarının etkisiyle savruldu hayatları. Eşlerinden göremedikleri ilginin acısını maaş bordrolarından çıkardılar. Sevgisizlikten ve yaşlarının getirdiği toyluğun etkisiyle harcandı genç bedenleri evlatlarımızın.

Kadın Hastalıkları Erkeklere de Bulaştı

Alışveriş diyince deliye dönen sabırsız kocalar bile evrimleşti. Tesbih çeker gibi günde beş çarpı otuz üç öğün tekrar etti kredi kart şifresini. İşaret parmakları tevhidin sembolüydü bir zamanlar, “Allahu ekber” nidalarıyla göğe uzanan parmaklar, hangi ara pos cihazı pistine zorunlu iniş yaptı? Şifre tuşlamaktan başkaca bir işe yaramaz oldu eski aktivistler. Saat ve ayakkabı erkek için çok önemli bahanesiyle sarmaş dolaş oldular. Bu yasak ilişkinin tesirinde kendilerini, yüzüncü çift ayakkabıyı alırken kol düğmeleri koleksiyonlarıyla caka satar halde buldular.

Sesime Kulak Verin…

Allah rızası için bari şu sıcak güzel havalarda kapitalizme iltica etmeyin. Önümüz kış durun, acele etmeyin. Derin nefes alacağınız oksijen dolu mekânlar dururken klima soğukluğunda teneffüslerinizi zayi etmeyin. Hemen çıkın oradan, bir çay bahçesine gidin. Kendinize bol köpüklü acı bir Türk kahvesi söyleyin. Boğazı da oturtun karşınıza keyfinize keyif ekleyin.

Bir Beden, İki Tercih

Çıkın oradan… Öğleyi eksi bilmem kaçıncı katın otoparkında bulunan havasız, suni ve daracık mekânda telef ettiniz evet, bari ikindi namazını bahçesinde kokusu keskin ve etkileyici bitkileri olan şanlı tarihimizden miras yüzlerce yıllık camilerde ifa edin. Avlusunda itikâfa girin, abdest alan müminleri izleyin, tefekkür edin, fıskiyesinde serinleyen kedilere bayat ekmek verin.

Çıkın oradan… Manifaturacı Aysel Abla’dan kumaş alın, şöyle afili bir takım elbise diktirin terziye, Kunduracı Memik Emmi’nin kasasına gitsin pabuç paranız; mahallenizdeki peynirciden şöyle okkalı Ezine tadında, bol delikli bir kalıp peynir alın. Boş verin, boş geçin fastfood işlerini. Aile et lokantasına gidin. Pahalı mı? Eski usul bir lezzeti tadın. Mahalle bakkalından yarım ekmek arası kavurma isteyin. Yanına açtırın buz gibi bir gazoz. Çıkın oralardan… Paranızı cebinize, huzuru bünyenize, zamanı sermayenize terk edin.

***

NE APTALIZ ÇOĞU ZAMAN

Kapitalizmin çocuğu seküler hayatlar…

AVM furyası Ak Merkezle başladı. Liseli kızlar olarak bu ışıltılı dünyanın nurundan nasiplenme adına üzerimize dikilen “Burada ne işiniz var!” bakışlarına aldırmadan avere evire devire dolaşırdık mekânda. Sonrasında neler neler, akabinde daha neler, son dönem Kalyonlar İstinye Parklar ile yok daha neler türedi. Bu devasa kapital merkezlerde toplu taşıma araçları boşalır oldu.

Ey Akıl Sahipleri, Nerelerdesiniz?

Zaten kılığı kıyafeti ile müdavimleri kendini belli ederdi. Şık kıyafetini devasa güneş gözlüğü ile kombinleyen bir kızın o durakta inmemesi düşünülemezdi. Ya erkeklere ne demeli? Salaş pantolon üzeri yaka bağrı açık tişörtleri ilginç saç kesimleri ile birleşen ve olmazsa olmaz tuhaf bir şapkayı başında paralayan, bileklikli, küpeli, kaprili, dar kesim ceketli, conversli son dönem ergenler. Görmeseniz bile onları yoğun parfüm kokularından şıp diye tanıyabilirsiniz. Onlar AVM’lerin mekân profiline uyumlu bireyleri.

Altı da Üstü de Birdir Yerin…

Altını, üstünü giydirir insan, altı üstü bir kıyafettir alınan. Belki bir pabuç, bir çorap, bir eşarpla tamamlanan alışverişin ardından üst katlara çıkılır. Osmanlı dönemi aşevleri gibi sıra sıra restoranlarda menü denen kombine lezzetler sunulur. Yabancı fastfoodcuların hegemonyasında ezilen biçare yerli şirketler onlar gibi ekmek arası, fırsatlar sunmaktadır. Cips ve içecek takviyeli menüler her zaman iş görür, farkındadırlar. Ve halk dış güçlerin yeteri kadar güçlendiğini bir nebze de olsa fark edebilmiştir ve yerel sermayeye bir nebze de olsa yönelebilmiştir artık.

Bir Menü Alana Diğeri Yarı Fiyatına

Üçe beşe bakmayan, menü sekizde karar kılan AVM’sever siparişini verir, ayrıca nakit mi kredi kartı mı, bir lira karşılığı büyük seçim farkı mı, onlara da karar verir. Birkaç dakikada sağlıklı bir şekilde(!) pişen etini alır ve bu camiada kendine bir masa bir yer bulmak için son etaba doğru yönelir. Sandalye kapma yarışında muvaffak olan AVM’sever etine yumulur, içeceğine pipetini daldırır ve pahalı markalarda doyurduğu gözünün ardından midesini de doyurarak günün en önemli ritüelini de bu şekilde tamamına erdirir.

Frigo Arası Fuaye Molası

Sinemayı unutur muyum hiç? İnsan bir AVM’ye öncelikle film izlemek için gider. Kıyafet bakmak yemek yemek arasıcaktır aslında. İlk iş üst kata çıkar, posterlerden film beğenir, seansına karar verir ve dalar kara kutuya, frigo arası fuaye molası, fragman belası eşliğinde... Sinemayı elbet ben de çok severim. Lakin ‘mümin bir delikten iki kez ısırılmaz’ hadisine kulak vermeden her gidişimde bir güzel tövbe ederim. En güzel tatlar bırakan, emek işi büyük veya küçük bütçeli yerli veya yabancı her filmde toplu bir şeklide zina izleme realitesi, oturduğum koltuğu dikenli tele çevirir, “Allah’ım çabuk bitsin ne olur!” gibi aptalca dualar ederim. İlk yarıda ve hatta film gösterimi sırasında terk ettiğim çok film olmuştur. Ve ahlaka muhayyer sahnesi olmayan çok az filme denk gelebilmişimdir nitekim.

AVM Severlere AVM Savar Teknikleri

Bakkalı çakkalı mahveden, tuhafiyeci, oyuncakçı, manifaturacıyı delirten, mahallenin şirin butiğinin kepengini indirten alışveriş merkezleri… Size iki çift lafım var. Sevmiyorum sizi. Siz ki benim küçük esnafımı mikroskopla görünür hale getirdiniz, siz ki yabancı sermayeyi vezirken padişah ettiniz, siz ki günümüzü, ömrümüzü yediniz; tüketime, daha fazla kazanmaya, daha fazla kazıklamaya, haram paraya, faize sevk ettiniz, kadınları o daracık giysilere sığmak adına spor salonlarına, diyet ürünlerine yani daha fazla tüketime yönlendirdiniz, evimizde pişi kokuları değil, bilmem hangi çiçeğin esansından yapılan yüzlerce euroluk parfümlerin kokuları duyulur oldu.

Gelecekten Ürkmekteyim

Mahalle baskısı duyulmaz oldu, mahallelerin gazı kaçtı nitekim. Ev sahipleri muhitlerinde çalışamadıklarından yuvalar otel odalarına döndü neyleyim. Konu komşu birbirinden alışveriş yapamaz, kapılar çalınmaz, akşam oturmalarına gidilmez oldu. Fabrikasyon ilişki ağının samimiyetsiz müşterilerine dönüşüverdik. Gelecek günler korkutuyor beni…

Ve Akşam Olur…

Bir gün daha nihayete ermiştir. Ömrümüzden bir takvim yaprağı daha eksilir. İnsan tercihlerinin bütünüdür aslında. Hatalarından aldığı ders, doğru olanı arama çabasıdır onu insan yapan, değerli kılan. Ve akşam olur… Bir türbeyi, bir camiyi, Rezzak’ın yarattığı bir güzelliği görebilme ihtimali tepilmiştir. İnsan ne zayıftır. Ne zayıftır insan…

 

YAZIYA YORUM KAT