1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. İstanbul'da Bir Yaralı Evi
İstanbul'da Bir Yaralı Evi

İstanbul'da Bir Yaralı Evi

Suriye'deki katliamların vurduğu hayatlar İstanbul Fatih'te bir yaralı evinde kesişti. Ameliyat veya protez beklerken bir yandan da savaşın izlerine rağmen yaşam mücadelelerine devam ediyorlar.

01 Mayıs 2014 Perşembe 14:33A+A-

Fatih'in Kıztaşı semtinde eski bir apartmanın girişi zor bulunan bodrum katında bir yaralı evi... En küçüğü 7 yaşında olmak üzere çoğu yirmili yaşlarında 9 hasta ve 3 refakatçi yaşıyor, yaşamaya çalışıyor.

8 ay önce bir Suriyeli yaralının hastanelere yakın olduğu için kiraladığı bu daireye diğer mağdur yaralılar da sığınmış ve sayı gün geçtikçe çoğalmış. Evin ilk kiracısı iyileşip ülkesine dönmüş fakat diğer yaralılar tedavilerinin tamamlanmasını bekliyor. Burada kalmalarının bir çok nedeni var... "Hastanede yer yok" gerekçesiyle böyle bir çare üreten Suriyeli yaralıların hikayeleri ise çok sarsıcı.

yaralievi2jpgc3f1520c.jpgHiçbirinin çalışması mümkün değil. Çoğu ayaklarını, bacaklarını kaybetmiş. Neredeyse hepsinin ameliyat olması gerekiyor. Ancak devlet ameliyat masraflarının tamamını karşılamıyor. İlaçlarını ise parayla almaları gerekiyor. "İlaçlarınızı nasıl temin ediyorsunuz" sorusuna, "doktorlardan, eczanelerden dilenmek zorunda kalıyoruz" diyorlar.

Fırsatçı ev sahibi bin 500 TL alıyor

Normal şartlarda oturulur durumda olmayan, daha çok kömürlüğü andıran, zemin kattaki bu 'dairenin' kirası bin 500 lira. Fırsatçı ev sahibi, "kalabalıksınız sizi kimse kabul etmez, buradan çıkarsanız ev bulmanız imkansız" diyerek bu kirayı ödemeye zorluyor onları. Doğalgaz faturasını ödeyemedikleri için uzun süre soğukta kalmışlar. Bazı yardım kuruluşları zaman zaman çeşitli yardımlar ulaştırıyor ancak düzenli bir yardım yok.

Uzun süredir yaralı evinde kalan Nidal Hallag 38 yaşında. Humus'ta bulundukları mahalleye düşen bombalar sonucu 72 kişinin öldüğü kıyamet ortamında ağır yaralanmış. Yakınlarının hepsi bu saldırıda can vermiş. Tedavi için İstanbul'a gelmiş ve bacağından ameliyat olması gerekiyor. Yoksa bacağını kaybedecek. Neyi beklediğini bilmeden yaralı evinin karanlık ve soğuk odalarında bir mucizenin gerçekleşmesini ve tedavisine devam etmeyi umuyor. Yaralı evinin bir diğer sakini ise Zeyd Hilal. 25 yaşında. Humus'ta yaşanan bombardıman sonucu bacağından yaralanmış. Suriye'de bacağına platin takılmış ancak yaşadığı kötü şartlar nedeniyle yarası mikrop kapmış. Doktorlar bacağını kangrenden kaybetme ihtimali olduğunu söylemişler. Ağır ve pahalı bir ameliyat olması gerekiyor. Yoksa tüm bacağı kesilecek. O da diğerleri gibi umutsuzca bekliyor.10308609f21f4a11.jpg

Yaralı ceylan Muhammed

Bu yaralı evinin en küçük konuğu ise Muhammed. Henüz 7 yaşında. Annesi, kardeşi ve kuzeniyle ananesini ziyarete gittiği o gün tüm hayatı alt üst olmuş. Halep'teki eve isabet eden bombalar sonucu o anda evde bulunan 8 kişiden 5'i ölmüş. Muhammed annesini, kardeşini, ananesini, dayısını ve amcasını aynı anda kaybetmiş. Ve vücudunun da belden aşağısını.. Enkazdan çıkarıldığında herkes öldüğünden eminmiş. Ama hayata tutunmuş Muhammed. Halep'te defalarca ameliyat olmuş, 3 ay boyunca kaldığı hastanede protez temin edilemediği için İstanbul'a gelmiş. Babası onun eli, ayağı. Bütün ihtiyaçlarını babası karşılıyor. Özel bir merkezde ücretsiz olarak tedavisi yürütülen Muhammed'in protezi takılmış. Biraz destekle ayakta durabiliyor artık. Ancak tedavisi sürüyor.

Savaşın bütün izlerini taşıyan kız: Denya

Muhammed'in belden aşağısını kaybettiği o saldırının diğer bir kahramanı ise 7 yaşındaki Denya... 8 kişinin öldüğü o evden kuzeni Muhammed ile aynı kaderi paylaşarak yaralı kurtulmuş Denya. Kolları ve bacaklarında bomba parçaları var hala. Bembeyaz teninin büyük kısmı siyah artık. Halep'te gittiği hastanede yer olmadığı için Kilis'e getirilen Denya, 3 ay yoğun bakımda kalmış. İki ay önce geldiği İstanbul'da yürüyebilmek için fizik tedavi görüyor. Kolundaki platinde sorun çıkan Denya'nın kemikleri yanlış kaynamış ve daha uzun bir tedavi süreci onu bekliyor. Okula gitmeyi çok isteyen Denya, kuzeni gibi doktor olmak istiyor. Tek istediği bir çanta ve kırtasiye seti. Babası terzilik yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyor. Annesi ise küçük kızını tedaviye götürüp getirme işini tek başına üstleniyor.

muhammed_iman_hanim47fcf9722.jpgOnların en büyük destekçisi: İman Anne

Bizi yaralı eviyle ve bu iki yaralı kuzenle buluşturan kişi ise, 'Suriyeli yaralıların Annesi' olarak anılan İman Bedir. İman hanım, Baba Esed'in 1982 yılında 40 bin sivili katlettiği Hama katliamı zamanında İdbil'ten çıkmış. Canlarını kurtarmak için kaçtıkları Medine'de 10 yıl yaşadıktan sonra eşinin dayısının yanına İzmir'e gelmişler. Son durak ise İstanbul olmuş. İkisi mühendis, biri Radyo Televizyon ve Sinema bölümü son sınıfta okuyan 3 oğlu var. Devrim tüm Suriyeliler gibi onun hayatını da değiştirmiş. Devrimden önce hafızlık yapıp, Arapça dersleri veren İman Bedir, şimdi gecesini gündüzünü Suriyeli muhacirlere adamış bir yardım gönüllüsü. Mavi Marmara günlerinden beri İHH gönüllüsü olarak çalışan İman Bedir, hikayesinin bundan sonrasını şöyle anlatıyor; "2011 yılında devrim başladı ve hemen destek vermek istedim. Tercüme konusunda yardım edebileceğimi düşündüm. Bir yaralı evi açmışlardı. Oraya gidip gelmeye başladım. Yaralı çocuklar vardı orada ve bana anne diyorlardı sonra benim adımı 'yaralılarının annesi' koydular. Mesela Cuma diye 4 yaşında bir çocuk vardı gözünü kaybetmişti. Abdullah diye 14 yaşında bir çocuk vardı, sağ gözü yok, sağ ayağı yok, sağ kolu yok, sağ tarafı tamamen kopmuştu. Sık sık ziyaretlerine gidiyordum, yemek yapıp götürüyordum. Bir gün kapıda ikisini öylece beni beklerken görünce öyle sarsıldım ki, elimden tencere düşecekti. 'Üzülme anne, bir gözümüz yoksa başka gözümüz var. Bir elimiz yoksa başka elimiz var, biz sakat değiliz' dediler.

Devrimden bu yana hayatının nasıl değiştiği sorusuna şöyle cevap veriyor İman Bedir: "Geceleri en fazla 2 saat uyuyorum. Onları düşünmekten. Aç olan var, gazı biten var, hastalar var. Onlarda yerlerde yatarken ben nasıl yatacağım diyorum. Yönetmen Tülay Gökçimen ile Haykırış Belgeselini çekmek için 30 yıl sonra ülkeme gittim. Atme kampında bir gece yattım, soğuktan uyuyamadım. 47 yaşındayım en uzun gecem o geceydi hayatımda. Türk halkı ne zaman başımız sıkışsa bize her daim merhem sürdüler, ensar oldular, kapılarını açtılar, Allah hepsinden razı olsun."

Muhammed'in sesini duymadığım günü saymıyorummuhammed_imanhnmdb00f31c.jpg

Muhammed'le nasıl tanıştığını soruyoruz kendisine: "Muhammed benim parçam, bir gün sesini duymazsam saymıyorum o günü. Bacaklarının koptuğu zamana ait bir resim vardı, onu görünce şok oldum. Sosyal medyada paylaştım, 'inna lillah ve inna ileyhi raciun' yazdım. Sonra birisi bana ulaştı, 'o çocuk ölmedi biliyor musunuz, İstanbul Fatih'te kalıyor' dedi. O gece sabaha kadar uyumadım, Muhammed'i göreceğim için. Ertesi gün hemen onu görmeye gittim. Muhammed benim dördüncü oğlum."

Suriye'deki kahraman doktor İstanbul'da da karşılarında

Muhammed ile yaptığımız görüşmenin ardından tarif edilemez bir rastlantı yaşanıyor. İman hanım ilaç almak için gittiği eczanede, kendisi gibi ilaç almaya gelmiş bir Arap ile karşılaşıyor. Arapça tercüme için yardımcı olduğu kişinin doktor olduğunu öğreniyor. Hemen aklına Muhammed ve yaralı evindekiler geliyor. "Sizi bir yaralı evine götürsem gelir misiniz, 7 yaşında sakat bir çocuk var" diyor. Teklifi hemen kabul ediyor Yemen'li doktor. Eve girdiklerinde Muhammed'in babası doktora koşuyor ve "beni tanıdınız mı?" diye soruyor. Ve Muhammed'i görüyor doktor. Bundan 10 ay önce bacakları kopmuş bir halde önüne gelen küçük Muhammed bu. Gönüllü olarak Suriye'de çalışmalarda bulunan doktor, Muhammed'i ameliyat eden kişi. Bir kongre için geldiği İstanbul'da, eczanede ilaç alırken birden kendisini artık ayakta durabilen Muhammed'in karşısında buluyor.

Kalp ve Damar Cerrahı Uzman Doktor Tarık Noman ile bu inanılmaz buluşmayı ve Suriye'yi konuştuk. Yemenli doktor 50 yaşında. Tıp fakültesini Sana Üniversitesi'nde okumuş ve uzmanlığını yapmak için İngiltere'ye gitmiş. Birkaç yıl sonra döndüğü ülkesinde gayet iyi bir işi var. Fakat 2008'de yaşanan ve bin kişinin öldürüldüğü Gazze saldırıları sırasında aniden Gazze'ye gitmeye karar veriyor. Bir doktor ve bir Müslüman olarak hissettiği sorumluluk onu tek başına Gazze'deki ateşin altına girmeye itiyor. Bir yıl sonra bu sefer bir ekip kurarak yeniden gidiyor Gazze'ye. Birçok ameliyatta yer alıyor. Suriye'de saldırıların en çok şiddetlendiği günlerde yine yollara düşüyor. Lazkiye, İdlib, Hama ve Halep'teki köy ve kasabaları geziyor. Bir ay bölgede kalıyor. Daha sonra 8 kez daha Halep'e gidiyor.

yaralievijpg490ab3cb.jpgBöyle bir katliam görmedim

Dr. Tarık Noman'a Yemen'de gayet iyi bir hayatı olduğu halde neden hayatını tehlikeye attığını soruyoruz:"Müslüman kardeşler, nerede olsa kardeştir, seyirci kalamayız. Yemen, Filistin, Suriye, Türkiye ya da başka bir yer fark etmez. Benim için hepsi aynı, kim için olsa yardıma koşarım."

Suriye'de neler yaşadığı sorusuna ise, "25 yıllık doktorum, Yemen'de devrim saldırıları oldu, Gazze'de saldırılar oldu ama hayatımda Suriye gibi bir durum görmedim. Her şeyi yok ettiler, insanlığı yok ettiler. Böyle bir katliam hiç görmedim" şeklinde yanıt veriyor.

Muhammed ile olan bağını ise şöyle anlatıyor: "Sahur hastanesinde görev alıyordum. Bomba haberi geldi. Muhammed geldiğinde ayakları kopmuştu, kesilmesi lazım. Şoka girmişti. Zor da olsa ameliyatını yaptık. Daha sonra ne durumda olduğunu hiç bilmiyordum. 10 ay sonra Allah bizi çok şükür karşılaştırdı. Eczanede İman hanımla karşılaştığımızda gideceğim hasta evinde Muhammed'i bulacağım asla aklıma gelmezdi. Muhammed'i görünce çok şaşırmış Doktor Tarık, "Eve girdim baktım, ayağında bot olan, normal pantolon giymiş bir çocuk, ayakta duruyor. Gözlerime inanamadım. Türk doktorlarını tebrik ediyor ve çok teşekkür ediyorum."

 
muahnnedin_kuzeni_denya998193e6.jpg

Bundan sonraki hayatına da savaş bitene dek iki ay Yemen'de, bir ay Suriye'de çalışarak devam edeceğini belirtiyor Doktor Tarık. Suriye'deki çalışma şartları için ise, günde bir saat uyumadığını belirtiyor. "4-5 farklı hastaneyi dolaşıyorum. Damar uzmanı doktor çok nadir bulunuyor. Hiç vakit yok. Uyumak mümkün değil. Yemek, içmek yok neredeyse. Bazen sadece ekmek buluyoruz, bazen de nohut oluyor yanında. Kuru pilav yiyoruz genellikle. Ama bana hayatımda yediğim en lezzetli yemek o geliyor". Defalarca sıfır noktasında bombalardan son anda kurtulan fedakar doktor Tarık Noman, insanlığa hizmet etmeye devam ediyor.

Nuriye Çakmak/Yeni Şafak

HABERE YORUM KAT

1 Yorum