
İsrail'in İran'a saldırısı bölge çapında bir patlamaya yol açabilir
Diplomasiye olan güvenin azalması, Ortadoğu'da yeniden askerileşme ve artan kutuplaşma ile birlikte uzun süreli istikrarsızlığa yol açabilir.
Hesham Gaafar’ın Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.
İsrail'in İran'ı vurma kararı, bölgesel gerilimde derin bir tırmanışa işaret ederek Ortadoğu jeopolitiğinde yeni ve değişken bir aşamayı başlattı.
İsrail'in kod adı Yükselen Aslan olan askeri operasyonu, İsrail ile İran arasında doğrudan bir çatışmaya geçişin sinyallerini veriyor. İran'ın insansız hava araçları ve balistik füzelerden oluşan bir yaylım ateşi içeren misillemesi sadece beklenen bir şey değildi, aynı zamanda Tahran'ın caydırıcılığını ve ulusal gururunu koruması için siyasi olarak da gerekliydi.
Şimdi durum her iki ülkeyi de öngörülemez bir şiddet tırmanışı döngüsüne sokma tehdidi taşıyor.
İsrail saldırılarını İran'ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmayı amaçlayan önleyici bir tedbir olarak gerekçelendirse de, pek çok analist ABD desteği olmadan bunu başarma kabiliyetini sorguluyor. Fordow gibi derine gömülü bir tesis, gelişmiş Amerikan sığınak imha mühimmatları olmadan vurulamaz.
Bu saldırılar İran'ın nükleer emellerini durdurmak yerine, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan tamamen çekilmesine neden olabilir ve Tahran'ı Kuzey Kore'nin meydan okumasını andıran bir senaryoyla açıkça nükleer silah peşinde koşmaya itebilir.
İran'ın uranyumu halihazırda yüzde 60 saflığa kadar zenginleştirmiş olması ve yeni zenginleştirme tesislerini duyurması, geri dönüşü olmayan bir nükleer gidişata ilişkin korkuları arttırdı.
İsrail saldırıları aynı zamanda kırılgan ABD-İran nükleer müzakerelerini de tehlikeye soktu. Görüşmelerin saldırılardan birkaç gün sonra yeniden başlaması bekleniyordu. Washington resmi olarak bu saldırılara karıştığını reddetse de, Amerika'nın suç ortaklığına dair yaygın inanç Tahran'ı ABD'ye ortak savaşçı muamelesi yapmaya iterek diplomatik çabaları zorlaştırabilir ve İran'ın bölgedeki ABD varlıklarını hedef alması halinde Amerikan güçlerinin müdahalesi riskini doğurabilir.
Yeni ittifaklar
Birçoğu ekonomik çeşitlilik ve bölgesel istikrar arayışında olan Körfez ülkeleri, İsrail'in eylemlerinden duydukları endişeyi dile getirdiler. Bu hükümetler daha büyük bir savaşa sürüklenmekten korkuyor ve gerilimi azaltma ve diplomasiyi savunuyorlar.
Ancak İsrail'in baskın bölgesel güç olarak algılanması giderek artıyor. Bu değişim, kırılgan da olsa İsrail'in caydırıcılık gücü etrafında yeni ittifaklara yol açabilir ve kamuoyu İsrail'in saldırganlığına şiddetle karşı çıkmaya devam ettiği için Arap dış politika stratejilerini karmaşıklaştırabilir.
İsrail'in askeri stratejisinin İran'ın askeri ve nükleer liderliğini çökertmeyi hedeflediği anlaşılıyor. Tahran dirençli olduğunu kanıtlamış olsa da, devam eden ekonomik yaptırımlar ve iç huzursuzluk daha büyük bir iç istikrarsızlığı körükleyebilir.
Öte yandan İsrail kendi krizleriyle karşı karşıya: Gazze'de 600 günden fazla süren savaş, artan askeri harcamalar, derin siyasi bölünmeler ve kişisel siyasi kazanç için çatışmaları uzatmakla suçlanan bir hükümet. Bunun sonucunda İsrailliler arasında, rehine görüşmelerinin durması ve devletin uluslararası itibarının zedelenmesi de dâhil olmak üzere giderek artan bir hayal kırıklığı yaşanıyor.
Kısa süreli çatışmalardan ziyade İsrail'in daha geniş kapsamlı stratejik hedefi Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmek, “direniş eksenini” dağıtmak ve hegemonyasını sağlamlaştırmaktır. Hamas ve Hizbullah zayıflatılmış olsa da aktif olmaya devam ediyorlar. Özellikle ABD'nin İsrail ile güçlerini birleştirmeye karar vermesi halinde daha geniş çaplı bir savaş olasılığı yüksektir.
Ekonomik sonuçları da ciddi: petrol fiyatlarının yükselmesi ve Hürmüz Boğazı gibi kritik nakliye yollarında olası aksamalar.
İsrail'in İran'a yönelik saldırıları ve Gazze'deki soykırımı Arap dünyasında geniş çaplı bir halk öfkesine yol açtı. İbrahim Anlaşması'nı imzalayan ülkelerde bile İsrail ile normalleşmeye destek keskin bir şekilde azalırken, halkın Batılı güçlere olan güveni Ekim 2023'ten bu yana dibe vurdu.
Son aylarda Arap ülkelerinde patlak veren protestolar otoriter rejimleri devirmese de siyasi karar alma mekanizmalarını kısıtlıyor ve hükümetleri halkın duygularını yatıştırmak için dış politikalarını yeniden ayarlamaya zorluyor.
Uzun süreli istikrarsızlık
İranlıların güvenilirliklerini yeniden tesis etmek için tepkilerini arttırmalarına neden olabilir; bu siber saldırıları, batılı askeri üsleri hedef almayı veya deniz ticaretini aksatmayı içerebilir. Böyle bir zincirleme reaksiyon, Rusya ve Çin dahil olmak üzere büyük küresel güçleri de içine çekebilir.
Tahran'ı izole etme veya çökertme çabaları da geri tepebilir. Eğer İran etnik hatlar (Kürt, Arap, Beluç, Azeri, vs.) boyunca parçalanırsa, sonuç Kaddafi sonrası Libya'ya veya Salih sonrası Yemen'e benzeyebilir: teröristlerin yerleşmesine yatkın, yönetilmeyen alanlar. Böyle bir senaryo El Kaide gibi ulus ötesi grupların genişlemesine davetiye çıkaracaktır.
Bölge zaten İsrail'in Gazze'deki soykırımı nedeniyle kaynıyor.
İsrail'in askeri eylemleri zaten kırılgan olan devletleri zayıflatmış, merkezi otoriteyi aşındırmış ve devlet dışı aktörlerin istismarına açık güç boşlukları yaratmıştır.
İran'a karşı savaş, nükleer tehditleri etkisiz hale getirmeyi hedefleyen bir misyon olarak çerçevelenmiş olabilir, ancak daha geniş amacı Ortadoğu güç yapısını İsrail hakimiyeti lehine yeniden şekillendirmek gibi görünüyor. Bunun bedeli ise halkın artan öfkesi, zayıflayan Arap rejimleri ve cesaretlenen aşırılık yanlısı aktörlerdir.
Bölgenin yeniden askerileştirilmesi, diplomasiye olan güvenin azalması ve kutuplaşmanın artması, uzun süreli istikrarsızlık tehlikesini beraberinde getirmektedir. Bu durum kalkınma gündemlerini baltalıyor, ittifakları parçalıyor ve hızla kontrolden çıkabilecek daha büyük bir savaş riskini doğuruyor.
* Hesham Gaafar, İslami düşünce ve hareketler ile çatışma çözümü konularında uzmanlaşmış bir araştırmacıdır. 2000-2010 yılları arasında IslamOnline.net portalının Arapça bölümünün genel yayın yönetmenliğini yapmıştır. Bölgesel Arabuluculuk ve Diyalog Merkezi'nin kurucularındandır ve çatışma çözümü alanında bir dizi uluslararası kuruluşa danışmanlık yapmaktadır.
HABERE YORUM KAT