
İsrail’e yönelik akademik boykot stratejik tehdite dönüşüyor
Mahmut Alrantisi, 7 Ekim sonrası hızla kurumsallaşan akademik boykotların İsrail’in birçok alanda derin ve uzun vadeli bir izolasyona sürüklenmesine yol açtığını savunuyor.
Mahmut Alrantisi/Fokusplus
İsrail’e Yönelik Akademik Boykot Yeni Bir Evrede mi?
İsrail işgal devletinin Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bu yana işlediği suçlar, katliamlar ve suikastlar, ülkeyi belirgin bir kültürel ve akademik boykotla karşı karşıya bıraktı ve dünyanın birçok bölgesinde geniş çaplı kınama dalgalarına yol açtı.
7 Ekim sonrasında işgal devletinin daha fazla tecrit edilmesiyle birlikte, giderek kurumsallaşan bir yapı oluştu, İsrail işgal devletindeki akademik kurumlara yönelik boykot daha da yaygınlaştı.
Bu artan izolasyonun, iptal edilen davetler, araştırma makalelerini yayınlamayı reddetmeler ve sosyal medyadaki tepkiler gibi başlangıçta sadece gürültüyle karşılanan münferit olaylardan kaynaklandığını ve geliştiğini belirtmek önemli.
Ancak bu örnekler, elit çevrelerde çoğaldıkça ve üniversiteler ile sendikalarda resmi kararlara dönüşmeye başladıkça kurumsallaştı. Boykotun kapsamı tekil vakalardan çıkarak her ay yüz binlerce kişinin dahil olduğu stratejik bir harekete dönüştü.
İsrail’in içine girdiği yeni izolasyon biçimlerini tartışmadan önce, ülkenin bilimsel araştırmaların merkezinde yer alan bir konumdan, küresel bilim dünyası içinde giderek izole edilen bir yapıya doğru kaydığını belirtmek gerekiyor.
Bu, tarihte hiçbir ülkenin yaşamadığı bir dönüşüm ve bugün, 7 Ekim sonrasında bunun somut bir gerçekliğe dönüştüğü görülüyor.
Yeni izolasyon modelleri
Akademik alandaki tecrit ve boykot biçimleri, alışılmışın dışında yeni modellere doğru evriliyor.
Bu eğilim, söz konusu süreçlerin devam etmesi ve genişlemesinin, İsrail’in stratejik düzeyde tecrit edilmesine hizmet edebileceğini gösteriyor.
Öte yandan, akademik boykotlardaki niceliksel artışın yanı sıra iki temel boyut özellikle dikkat çekiyor.

İlk olarak, akademik boykotların bireysel araştırmacıları hedef almaktan çıkarak, İsrail kurumlarının yer aldığı tüm akademik kuruluşları ve uluslararası programları kapsayacak şekilde genişlemesi öne çıkıyor.
İkinci olarak ise, İsrail işgali altındaki topraklarda ve dışında yaşayan Yahudi akademisyen ve konuşmacıların boykot edilmesi, önceki dönemlerde pek görülmeyen bir kırılmaya işaret ediyor.
Nitekim 26 Kasım 2025’te İsrail kamuoyu, New York Üniversitesi’nde profesör olan Yahudi yazar Peter Beinart’ın, yoğun tepkiler üzerine Tel Aviv Üniversitesi’nde İngiliz Dili Bölümü öğretim üyesi Yoav Fromer ile birlikte yapması planlanan konuşmadan çekildiğini duyurmasıyla büyük şaşkınlık yaşadı.
Aktivistlerin çağrıları doğrultusunda ziyaretini iptal eden Beinart’ın kararı, İsrail’in sağ çevrelerinde sert eleştirilere yol açtı.
Bu bağlamda, sağcı aktivist grup “Im Tirtzu”nun lideri Matan Jerafi, Tel Aviv Üniversitesi rektörüne yazdığı mektupta Beinart’a yaptırım uygulanmasını talep ederek, “Burası Columbia Üniversitesi değil” ifadelerini kullandı.
Alışıldık kalıpların dışında kalan ve önceki bölümlerde yer vermediğim bir diğer dikkat çekici gelişme ise onlarca İsrailli akademisyenin anonim bir internet sitesi üzerinden tehdit ve uyarı alması oldu.
Söz konusu uyarılarda akademisyenlere, “suç teşkil eden faaliyetlerinden vazgeçmeleri” çağrısı yapılırken, aksi takdirde “meşru hedef” sayılacakları belirtildi.
Birçok İsrail üniversitesinin, örneğin Ben-Gurion Üniversitesi’nin Hava Kuvvetleri pilotlarını yetiştirme programı gibi askeri projelere doğrudan destek verdiği biliniyor.
Bu tehditlerin ardından Mossad ve Şin Bet, akademisyenlere güvenlik uyarıları göndererek dikkatli olmalarını ve özellikle yurtdışı seyahatlerine ilişkin ayrıntıları kamuya açık şekilde paylaşmamalarını istedi.
Boykotu izlemek için kurumsal raporlar
Birkaç gün önce İsrail’deki Üniversite Rektörleri Komitesi tarafından yayımlanan bir rapor, işgal devletini kaygılandıran bulgular içerdi.
Rapora göre ateşkes ilanı, özellikle Avrupa’daki akademi çevrelerinde hızla büyüyen boykot dalgasını durdurmadı, ateşkes sonrasında boykotun şiddetinde herhangi bir azalma görülmedi.
Anadolu Ajansı’nın (AA) aktardığı verilere göre, Avrupa’daki İsrail’e yönelik akademik boykot vakaları 2025 Kasım ayı itibarıyla 1000’e ulaştı. Bu rakam, yılın başında kaydedilen seviyenin iki katına işaret ediyor.
Ayrıca 2025’te, İsrailli akademisyenlere Avrupa Birliği’nin (AB) önde gelen bilimsel araştırma programı Horizon Europe tarafından verilen araştırma hibelerinde de belirgin bir düşüş kaydedildi.
Son dönemde Avrupalı akademisyenlerin, İsrailli akademisyenler ve İsrail üniversiteleriyle iş birliği yapmayı reddettiği vakalar da hızla arttı.

Üniversite Rektörleri Komitesi raporuna göre boykot vakalarının yüzde 57’si bireysel araştırmacıları etkiliyor ve bu durum çoğunlukla uluslararası araştırma gruplarından dışlanma şeklinde ortaya çıkıyor.
Vakaların yüzde 22’si Avrupa ve İsrail üniversiteleri arasındaki kurumsal boykotları içerirken, yüzde 7’si mesleki dernekler tarafından uygulanıyor.
Boykotların yüzde 14’ü ise öğrenci değişimi ve doktora sonrası araştırma programları gibi uluslararası akademik ortaklıkların askıya alınmasını kapsıyor.
Bu tablo, boykotun bireysel alanı aşarak kurumsal bir nitelik kazandığına dair değerlendirmeleri doğrular nitelikte.
Dahası, akademide ve diğer sektörlerde İsrail’in 7 Ekim sonrasında izlediği politikalar nedeniyle maruz kaldığı zararın, çatışmalar sona erse bile telafi edilemeyecek kadar derinleştiği görülüyor.
“Akademik Boykotu İzleme Ekibi” tarafından hazırlanan raporda ise, Avrupa’da İsrail’e yönelik olumsuz algının “son derece yerleşik” bir hal aldığına dikkat çekildi.
Rapora göre bu algıyı değiştirmek, yalnızca siyasi girişimlerle mümkün görünmüyor.
Genişleyen akademik boykot, İsrail’de yükseköğretimi “ciddi bir izolasyona sürüklüyor” ve bu ülkenin uluslararası konumuna yönelik “gerçek bir stratejik tehdit” oluşturuyor.
Rapora göre en kaygı verici unsur, akademik boykot eğiliminin bu doğrultuda uzun bir süre daha devam etme olasılığı.
Raporu hazırlayan uzmanlar, İsrail'e yönelik akademik boykotlar konusundaki ilgiyi başka yöne çekecek ve ortalığı yatıştıracak büyük bölgesel ve jeopolitik değişikliklere de vurgu yaptı.
Bu çerçevede, 2024’ün ikinci yarısında yaklaşık 500 boykot kaydedildi. Bu rakam, 7 Ekim 2023 sonrası ilk altı aya kıyasla yüzde 66’lık bir artışa karşılık geliyor.
Aynı dönemde en fazla boykot vakası Belçika, İspanya ve İngiltere’de görüldü. Bu ülkeleri Hollanda, İtalya ve Kanada izledi. Özellikle İtalya’da son aylarda boykotların belirgin biçimde arttığı kaydediliyor.
İtalya’daki 61 devlet üniversitesinden 11’i, Eylül 2025 itibarıyla İsrail ile akademik iş birliğini sınırlayan veya tamamen durduran somut kararlar aldı.
Floransa Üniversitesi’nde ise beş bölüm, İsrailli kurumlarla yürütülen ortak projeleri askıya alma ya da sonlandırma kararı verdi.
Bu adımlar, akademisyenler, araştırmacılar ve öğrencilerden oluşan 500’den fazla kişinin imzaladığı, ilişkilerin kesilmesini talep eden dilekçeler doğrultusunda hayata geçirildi.
Bugün İtalya’da akademik boykot, İsrail ordusunu destekleyen kurumlarla sürdürülen bağların etik açıdan sorgulanmasını talep eden geniş bir ulusal gündeme dönüşmüş durumda.
Akademinin teorik olarak güçlü bir etik temele dayanması göz önüne alındığında, İsrail’in artan akademik izolasyonu, ülke için ciddi bir “ahlaki yenilgi” olarak değerlendiriliyor.
Aynı zamanda bu gelişme, akademi dünyasının kendi etik ilkeleriyle tutarlı hareket ettiğine işaret ediyor.
Bu nedenle akademik boykotun etkisi ne küçümsenebilir ne de sembolik bir eylem olarak görülebilir.
İsrail’deki üniversiteler, bazıları işgal devletinin kuruluşundan önce kurulan, ülkenin askeri ve teknolojik kapasitesinin inşasında tarihsel olarak belirleyici rol oynamış stratejik kurumlardır.
Askeri üstünlüğe önemli ölçüde katkıda bulundukları için İsrail ulusal güvenlik sisteminin bir parçasıdırlar. Dolayısıyla bu kurumların zarar görmesi, doğrudan İsrail’in ulusal güvenliğine zarar vermek anlamına geliyor.







HABERE YORUM KAT