
İsrail uluslararası yargı organlarıyla savaşa girmenin eşiğinde
İsraillilere karşı yaygın uluslararası kovuşturma ve boykotların gerçekleşmesi halinde İsrail'in teorik tartışmalardan pratik gerçeklere geçmek zorunda kalacaktır.
Aziz Mustafa’nın MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Uluslararası hukuk kurumları tarafından çıkarılan tutuklama kararları, İsrail işgaline karşı yürütülen küresel hukuk kampanyasında bir başka adımı temsil ettiğinden, İsrail işgali üzerinde ciddi etkiler yaratmaya devam etmektedir. Bu mahkemeler yakında işgal ordusundaki daha üst düzey yetkililer hakkında tutuklama kararları çıkarabilir ve bu kararların yürürlüğe girmesi halinde, uluslararası hukuku ihlal ettikleri gerekçesiyle subay ve askerleri hakkında çeşitli ülkelerde yapılan suç duyuruları da dâhil olmak üzere, işgale karşı yürütülen daha geniş çaplı yasal eylemlerin bir parçası olacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri, özellikle de yeni seçilen Başkan Donald Trump yönetiminde, bu uluslararası yasal eylemleri engellemek için yoğun çaba sarf ederken, İsrail'de hâkim olan algı, bu yasal savaşın etkilerinin son savaş sırasında Gazze'deki çatışmalar kadar güçlü bir şekilde hissedilmesinin uzun sürmeyeceği yönündedir. Bunun nedeni İsrail'e yöneltilen, Filistinlilere karşı bir soykırım gerçekleştirdiği şeklindeki ağır tarihsel suçlamadır.
İsrail'in endişesi, uluslararası mahkemelerin işgale önemli zararlar verebileceği ve tutuklama kararlarıyla karşı karşıya kalan yetkililer için büyük zorluklar yaratabileceği gerçeğinden kaynaklanıyor. Bu mahkemeler devletlere değil bireylere karşı hareket etmek üzere kurulmuştur ve savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım gibi ağır uluslararası hukuk ihlalleriyle suçlanan şüphelileri yargılamaktadır. Savaş hukukunu ihlal ettiğinden şüphelenilen kişiler hakkında tutuklama emri çıkarma yetkisine sahiptirler ve Roma Statüsü'nü imzalayan 120'den fazla ülkeyi bu emirleri uygulamaya zorlarlar.
Uluslararası yargı organları tarafından çıkarılan tutuklama kararları, işgal liderlerinin dünya çapındaki hareketleri üzerinde önemli bir kısıtlama oluşturmaktadır. Kanada, Avustralya, İngiltere, Almanya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelere ayak basmaları halinde tutuklanmaları ve çeşitli başkentlerde gözaltı merkezleri bulunan uluslararası mahkemelere sevk edilmeleri söz konusu olabilir. Bu senaryo, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Washington ziyareti sırasında, hakkındaki tutuklama emrini uygulayacağını ilan eden bir başkente iniş yapmamak için uçuş rotasını değiştirmek zorunda kalmasıyla açıkça ortaya çıktı.
Bu birkaç yetkilinin özgürlüklerine yönelik kişisel tehdidin, işgal devletinin bu tutuklama kararları nedeniyle uğrayacağı zarar açısından buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu belirtmek önemlidir. Bunun dolaylı sonuçlarından biri, uluslararası mahkemelerin daha önce Rusya, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi ülkelerde üst düzey yetkililer hakkında tutuklama kararı çıkarmış olması gibi, İsrail'in de bu gruba dâhil edilerek parya devletler arasında sınıflandırılmasına yol açması olabilir.
İşgal yetkilileri hakkında tutuklama kararı çıkarılması aynı zamanda İsrailli bilim adamlarıyla işbirliğinin kesilmesine ve silah satışlarının dondurulmasına yol açarak işgalin önemli kayıplara uğramasına neden olacaktır. Sonuç olarak, Gazze'deki Filistinlilere yönelik saldırılara karışan İsraillilere karşı ceza davaları açılması olasılığının artmasıyla zararın daha da büyümesi beklenmektedir. Bu durum sadece üst düzey yetkilileri değil, pek çok İsrailliyi çeşitli ülkelerde kovuşturmaya maruz bırakacaktır.
İsrailliler, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) kurulmasından sonra bile pek çok ülkenin “evrensel yargı yetkisi” ilkesi uyarınca uluslararası ceza hukukunu ciddi şekilde ihlal etmekle suçlanan kişileri yargılama yetkisini elinde tuttuğunun bilincindedir. Bu ilkeye göre, ağır uluslararası hukuk ihlalleriyle suçlanan bir şüpheliyi kabul eden dünyadaki herhangi bir ülke, ihlaller yabancı ülkelerde işlenmiş olsa bile, bu kişileri yargılama hakkına sahiptir. Diğer hususların yanı sıra, evrensel yargı yetkisi savaş kanunlarını ihlal ettiğinden şüphelenilen kişilere karşı kullanılabilir. Ancak şimdiye kadar bu ilkenin İsraillilere karşı uygulanması nispeten sınırlı olmuştur.
Eğer UCM tutuklama emri çıkararak İsraillileri yargılamaya istekli olduğunu gösterirse, bu İsrail'in kendi soruşturma sistemine olan güvenin kaybolduğunu gösterecek ve diğer ülkeleri de aynı şeyi yapmaya teşvik edecektir. Sonuç olarak, çeşitli Avrupa ülkelerindeki yargı sistemleri kamuoyu baskısına dayanmakta zorlanabilir ve potansiyel olarak İsraillilere karşı açılan davalarda önemli bir artışa yol açabilir. İsrail işgal ordusundaki üst düzey subayların yanı sıra üst düzey hükümet pozisyonlarında çifte vatandaşlığa sahip olanlar da yasal kovuşturmayla karşı karşıya kalabilir. UCM tutuklama emirlerinin çıkarılması, dünya genelinde hâkim olan işgal karşıtı hissiyattan da etkilenmektedir.
Bu hukuki analiz, İsraillilere karşı yaygın uluslararası kovuşturma ve boykotların gerçekleşmesi halinde İsrail'in teorik tartışmalardan pratik gerçeklere geçmek zorunda kalacağının altını çizmektedir. Pek çok İsrailli kendilerini hayatlarını altüst edebilecek ciddi hukuki çıkmazların içinde bulabilir ve bu da ABD'nin UCM'deki diplomatik ve profesyonel çabalarının başarısızlığına işaret eder. Diplomasiyi küçümseyen aşırı sağcı bir İsrail hükümeti altında bu durum koalisyonun çökmesine ya da İsrail'in kapısını çalan hukuki davalardan dikkati dağıtmak için Gazze'ye yeni bir savaş açılmasına neden olabilir.





HABERE YORUM KAT