1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. İsrail-ABD'nin İran'a saldırısı: Netanyahu'nun sonsuz savaşlarının bedeli
İsrail-ABD'nin İran'a saldırısı: Netanyahu'nun sonsuz savaşlarının bedeli

İsrail-ABD'nin İran'a saldırısı: Netanyahu'nun sonsuz savaşlarının bedeli

​​​​​​​Sürekli savaş halinde olan mesihçi bir devlette yaşamak, bir zamanlar onun faydalarından yararlanmış olanlar için bile psikolojik ve mali yükler getirir.

27 Haziran 2025 Cuma 23:39A+A-

Abed Abou Shhadeh’in Middle East Eye’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


İsrail'in İran'a saldırma kararı, hiçbir rasyonel bakış açısıyla yorumlanamaz. Bu karar, somut stratejik hedefleri güvence altına almayı amaçlayan kısa ve kararlı operasyonlara dayanan İsrail'in uzun süredir uyguladığı askeri doktrinle doğrudan çelişmektedir. Bu doktrin, İsrail'in coğrafi, ekonomik ve demografik açıdan sahip olduğu doğal zayıflıklara dayanmaktadır.

Şu anda tanık olduğumuz şey, stratejik gerçekçiliğin terk edilip, sonsuz bir teoloji odaklı savaşın benimsenmesi şeklinde temel bir değişimdir.

Bu dönüşüm çok belirgindir. İsrail, uluslararası meşruiyet arayan Batı destekli bir sömürge projesinden, sürekli savaştan beslenen mesihçi bir sömürge girişimine dönüşmektedir. Dini retoriğin giderek daha fazla kullanılması ve Tanrı'nın savaş mantığına dâhil edilmesi, bu sistemik değişimi vurgulamaktadır.

Washington pazar günü Fordow, Natanz ve İsfahan'daki İran nükleer tesislerine saldırılar düzenleyerek İsrail'in İran'a karşı savaşına katıldı. Donald Trump, saldırıları “çok başarılı” olarak nitelendirdi.

İranlı yetkililer, Kum kenti yakınlarındaki bir dağın yarım kilometre altında gizli bir nükleer zenginleştirme tesisi olan Fordow da dâhil olmak üzere nükleer tesislerin bazı bölümlerinin vurulduğunu doğruladı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Trump'ın İran'ın nükleer tesislerini bombalamaya yönelik “cesur kararını” överek, bunun “tarihi değiştireceğini” söyledi.

ABD'nin saldırılarının ardından Netanyahu, şimdi ciddi bir iç sorunla karşı karşıya. Bir zamanlar onun askeri girişimlerini destekleyen seküler muhalefet, neden sonsuz bir çatışma uğruna yaşam kalitelerinden ödün vermek zorunda olduklarını sorguluyor.

Aynı zamanda Netanyahu, militarist gündeminin ivmesini korumak için Yahudi halkının demokratik alanını aşındırıyor. İran değil, iç cephe onun en zorlu savaş alanı haline gelebilir.

En tuhaf ama anlamlı kararlardan biri, İsrail vatandaşlarının seyahat özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar oldu. Bu kısıtlamalar arasında Ben Gurion Havalimanı'nın yurt dışına seyahatler için kapatılması ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Ürdün veya Mısır üzerinden geri dönüşü caydırıcı uyarısı da yer alıyor.

Uçuşlar hala İsrail'den kalkıyor olsa da, bunlar büyük ölçüde turistler ve yabancı uyruklular için ayrılmış durumda, vatandaşlar ise fiilen kapana kısılmış durumda. Bu hamlenin iç politikada açık bir mantığı var: Uzun süreli yurt dışı seyahatleri karşılayabilen orta sınıf muhalefet seçmenlerini orantısız bir şekilde etkilerken, Likud'un çoğunlukla çevre bölgelerden gelen işçi sınıfı tabanı etkilenmiyor.

Para transferi

Bu arada, Gazze'de savaşın patlak vermesinden bu yana - ve hatta daha önce, İsrail'in yargı reformu sırasında - birçok İsrailli parasını yurt dışına transfer etmeyi tercih etti. Bir finans hizmetleri şirketi, Mart ayında yurt dışına para transferi ve döviz bozdurmak isteyen İsraillilerin sayısında yüzde 50 artış olduğunu bildirdi.

Ekim 2023'ten bu yana, İsrail'den diğer ülkelere para transferlerinde yedi kat artış olduğu ve sadece o yıl içinde yaklaşık 5,6 milyar doların ülke dışına çıkarıldığı bildirildi.

Netanyahu için bu finansal değişiklikler endişe verici olmalı. Yıllardır, İsrail'in güçlü bir ekonomi sayesinde yüksek donanımlı ordusunu sürdürebileceği fikrini savunuyor. Ancak ultra-Ortodoks koalisyon ortakları bu konuda çok az katkı sağlarken, mesihçi müttefikleri daha fazla savaş ve toprak genişlemesi için baskı yapıyor.

İronik bir şekilde, İsrail ekonomisini ayakta tutan toplum kesimleri Netanyahu hükümetine en çok karşı çıkan kesimlerdir. Ancak onlar Netanyahu'nun savaşlarına karşı çıkmamışlardır: aksine, Batı yaşam standardını korumaya çalışırken İsrail'in askeri eylemlerini desteklemeye devam etmektedirler.

Onların, dünyayı doğası gereği antisemitik olarak gören ve kılıçla yaşamaları gerektiğini öğreten Siyonist ahlakı eleştirel bir şekilde incelemekteki yetersizlikleri veya reddetmeleri, Netanyahu ve müttefiklerinin ekonomik güçlerini sömürmelerine olanak sağlamıştır. Böylece, İsrail'in mesihçi bir devlete dönüşmesini hızlandırmış, ırkçı politikaları ve Yahudi üstünlüğü ideolojisini cesaretlendirmişlerdir.

Bu dinamik, İran ile olan çatışmada da görülebilir. Füze saldırıları sırasında Yahudi İsraillilerin Filistinli vatandaşların ve hatta yabancı işçilerin sığınaklara erişimini engellediği birçok vaka belgelenmiştir.

Netanyahu'nun İsrail için vizyonu budur: komşularıyla sürekli çatışma halinde olan, etnik-dini, serbest piyasa ekonomisine sahip bir devlet; ulaştığı her yere yıkım saçan ve çevre bölgeleri aktif olarak istikrarsızlaştıran bir devlet. İronik olarak, bu durum İsrail'in İran'a yönelik eleştirilerini yansıtmaktadır.

Bu savaşın sonuçlarını anlayan İsrailliler, bunların etkilerini şimdiden hissetmeye başlamışlardır. Finansal etkiler, özel mülkiyete verilen zarardan, İsrail'in sivil ekonomisinin kapatılması ve sadece temel işletmelerin ve kurumların faaliyetlerine devam ettiği bir acil durum ekonomisine geçişin daha geniş çaplı yansımalarına kadar uzanmaktadır.

Bir yandan bu durum ekonomik belirsizlik ve artan endişe yaratırken, diğer yandan psikolojik baskı ve İran'ın füze saldırılarına yönelik gerçek bir korku altında gerçekleşmektedir.

Geçici istikrar

İsrail ekonomisi dirençli olmaya devam etse de, İsrailli analistler bu istikrarın geçici olduğu konusunda uyarıyor. İsrail kısa ve kararlı savaşlar doktrinine geri dönmezse, mali kaynakları tükenecek ve ekonomi uzun vadeli zarar görecektir.

İsrail topraklarını başarıyla vuran İran füzelerinin sayısı nispeten az olsa da, her vuruş ciddi sonuçlar doğuruyor ve bütün konut bloklarını yaşanmaz hale getiriyor. Gayrimenkul piyasasının dünyanın en pahalıları arasında yer aldığı İsrail bağlamında, sınırlı hasar bile büyük ekonomik sonuçlar doğurmaktadır.

Kişisel olarak, İran füzelerine karşı gerçek ve alışılmadık bir korku olduğunu doğrulayabilirim - bu korku, ne İsrail'in Filistinli vatandaşları ne de Yahudi İsrailliler tarafından daha önce yaşanmamıştır. Bu durum, yaygın bir panik ve derin endişe yaratmaktadır.

Birçok aile şu anda evsiz durumda, ancak hala ipotek borcu altında eziliyor. Bu nedenle, İsraillilerin özel yatlarla Kıbrıs'a kaçmaya çalıştığına dair haberler ortaya çıktığında, bu hiç de şaşırtıcı olmadı.

Gazze yanarken Tel Aviv'de “espresso” içme hayali çöktü. Sürekli savaş halinde olan mesihçi bir devlette yaşamak, bir zamanlar bunun faydalarından yararlananlar için bile psikolojik ve mali maliyetler getiriyor.

Artık Netanyahu'nun İran ile yetinmeyeceği yönünde yaygın bir inanç var. Pakistan veya Türkiye'yi içeren gerginlikler artık uzak bir ihtimal değil. İsrailli düşünce kuruluşları, Ankara ile gelecekteki çatışmaları haklı çıkarmak için zemin hazırlıyor ve bunları kaçınılmaz olarak gösteriyor.

Rasyonel bir gözlemci için bu delilik. Ancak bu, bugünün İsrail'inin gerçeği: küresel ekonomiyi savaş oyunlarına sürükleyen, bölgesel gerilimleri alevlendiren ve yıkımı meşrulaştırmak için Tanrı'yı çağıran bir devlet. Netanyahu'nun savaşlarını destekleyen seküler İsrailliler artık kaçış planları yapma ayrıcalığına sahipken, Filistinliler sadece İsrail politikasının değil, Batı'nın bu politikayı meşrulaştırmadaki kalıcı suç ortaklığının da bedelini ödemeye devam ediyor.

 

*Abed Abou Shhadeh, Yafa'da yaşayan bir siyasi aktivisttir. Abou Shhadeh, 2018'den 2024'e kadar Yafa-Tel Aviv'de Filistin topluluğunun belediye meclisi temsilcisi olarak görev yapmış ve Tel Aviv Üniversitesi'nden siyaset bilimi alanında yüksek lisans derecesi almıştır.

HABERE YORUM KAT