1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. İslamcılık Tartışmalarında Hangi Gemideyiz?
İslamcılık Tartışmalarında Hangi Gemideyiz?

İslamcılık Tartışmalarında Hangi Gemideyiz?

Hamza Türkmen, İslamcılık tartışmalarıyla ilgili yazmaya devam ediyor. Türkmen, bu yazısında Ali Bulaç'ın Fethullah Gülen Cemaatine biçtiği payeyi ele alıyor.

01 Eylül 2012 Cumartesi 15:21A+A-

Hamza Türkmen'in yazısı:

Başbakan Tayyip Erdoğan, “İslamcı” geçmişi olan Hakan Fidan’ı MİT başkanlığına getirmişti. Fethullah Gülen’in Hizmet Cemaati yöneticileri, Fidan’a tavır almış, bu tavır AK Parti bileşenleri arasında kamuoyuna yansıyacak şekilde tartışmalara konu olmuştu. Özellikle de Fethullah Gülen cenahından Erdoğan Hükümeti’ne İsrail politikası konusunda itirazlar yapıldığı ve Mavi Marmara olayında İsrail yandaşı demeçler verildiği biliniyordu. Haksöz-Haber sitesinde 15 Şubat 2012 tarihinde “Türkiye’de Muhalefetin Yeni Bileşenleri” başlığı ile bu çatışmanın tahlilini yapmaya çalışmış ve sonuç itibariyle şu öngörüde bulunmuştuk:

“Liberal kanadın da Hizmet kanadının da Siyonizm’e karşı yumuşak, İran’a karşı Amerikancı, Müslüman halkları önemsemeyen ve ilerlemeci söyleme tutunan tutumu toplumda ve özellikle Gülen Cemaatinin tabanında makes bulması oldukça zordur. Bu konuda Erdoğan ve ekibiyle zıtlaşmanın getireceği netice, Erdoğan çizgisini daha donanımlı, kültürlü ve örgütlü olma yarışına itebilir.  Hatta AKP çevresinde cephe içi muhalefet Erdoğan Hükümeti’nin becerikli kadrosunu, ihmal ettiği değerleriyle yeniden buluşmaya bile sevk edebilir. Ayrıca Ak Parti tabanına yansıyacak böyle bir çatışma yeni bir İslamlaşma cereyanına kapı aralayabilir.”

Hakan Fidan tartışmasıyla su yüzüne çıkan çekişmenin üzeri örtülmeye çalışıldıysa da, gittikçe örtünün altında kalan niyetler tavırlaştı ve gün yüzüne çıktı.  Fethullah Gülen tarafı, Zaman gazetesi Paris temsilcisi Emre Demir’in ifade ettiği gibi  (12 Ağustos) seküler hayattaki okul ve iş dünyasındaki başarıların motivasyonunu dini inanç ile oluşturuyordu. Marx Weber'in de savunduğu gibi dinin bu şekilde günlük hayata nüfuz etmesi onu zayıflatmak yerine güçlendiriyordu. Söz konusu olan din, kapitalist büyümede ihmal edilen manevi boşluğu doldurmaya ve motivasyon sağlamaya yarıyordu. Demir’e göre Hizmet hareketi, 20. yüzyılın ideolojik aygıtı olan ulus-devlete talip olmak yerine ulus ötesi bir vizyonla eğitim, medya, iş dünyası ve sivil toplum gibi 21. yüzyılın gerçek dönüştürücü güçlerine yatırım yaparak kamusal alana dini taşıyordu. Bu arada İslami hareketlerin kamusal alanda hâkimiyet sağlamak için çoğulculuk, demokrasi ve serbest ekonomiyi benimserken kaçınılmaz olarak dünyevileştikleri belirtiliyordu. Ayrıca “hizmet kavramı aynı zamanda kamusal alandaki dünyevi başarıya kutsiyet atfediyor, Modern hayata aktif katılımı 'dava' adına teşvik ediyor”du.

Ali Bulaç “Din-Kent ve Cemaat” adlı kitabında cemaatin kolejleriyle, yerel ve küresel diyalog arayışlarıyla küreselleşmeye Türkiye’den bir cevap üretilmeye çalışıldığını belirtiyordu. Tabii ki bu cevap küresel kapitalist sisteme bir alternatif değil, bu sistem içinde Türkiye dindarlarına alan açma olarak değerlendirilmeliydi. Kolejlerden yetişen öğrenciler diğer ülkelerde açılan kolejlerde öğretmen oluyor, kısa süre sonra da Cemaat’le paralel çalışan işadamları derneği TUSKON mensuplarının bir nevi o ülkelerdeki ticari ataşeleri haline geliyorlardı. Böylece yerel ve küresel kapitalist pazara da hareketlilik ilave etmektedirler.

Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma hedefindeki AK Parti kadrosu ve Erdoğan için de, Hizmet kadroları ibadi ritüellere dikkat eden ve Türkiye’nin kalkınma hedefinde katkı sağlayan önemli ve mütedeyyin unsurlardı. Ancak Erdoğan ve yakın ekibi eski kimliklerini terk ettiklerini, “eski gömlek”lerini çıkarttıklarını söyleseler de namaz kılmaya ve Kur’an ayı olan Ramazan’da oruç tutmaya devam ediyorlardı. Namazın insanı fahşadan alıkoyduğunu, Kur’an’ın değer-mana yitimi içinde olan insanlığa bir dünya görüşü veya tüm dünya Müslümanlarını tek bir ümmet kılacak ilahi üst değerler sunduğunu biliyorlardı.

Fethullah Gülen ekibi “devlet ebet müddet” geleneğinde olduğu gibi modernizmin imkânlarına ulaşabilmek için de "kutsalın sıradanlaşması" sürecini de olumlamaktadır.  Onlara göre Weber'in de dediği gibi dinin modernizm içinde günlük hayata nüfuz etmesi onu zayıflatmak yerine güçlendiriyor. Doğuştan getirdiğimiz kutsama içgüdüsüne tekabül eden din de, “ed-din”, yani Kur’an ve Kur’ani ölçüler, itikadımızdan amelimize kadar merkeze alınmadığında gerçekten sıradanlaşma kaçınılmazdır. Bu boyutuyla Fethullah Gülen çizgisine göre küresel kapitalizmin boşluğu, bir inanç ve ritüeller sistemi olarak algılanan Gelenekçi İslam ile doldurulabilir. Bu yaklaşım gelenekçi İslam algısıyla modernizmin izdivacını olumlamaktadır. Ama pozitivist-ateist eğilime karşı kurulan bu izdivaç, aynı zamanda da Sahih İslam geleneğinden yani Kur’ani ölçülerden; veyahut tevhid, adalet,  ıslah çizgisinden bir uzaklaşmadır. (...)

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

HABERE YORUM KAT