1. HABERLER

  2. HABER

  3. MEDYA

  4. Irkçı eylemler sonrası medyanın kullandığı dilin problemleri
Irkçı eylemler sonrası medyanın kullandığı dilin problemleri

Irkçı eylemler sonrası medyanın kullandığı dilin problemleri

Adi vakadan sayılabilecek bir olayın ardından neredeyse tüm medya unsurları ırkçılık ve nefret dilini diri tutan manşetler attı. Oysa sorunları çözecek ve olası sorunları engelleyecek bir dil kullanmaları gerekmez miydi?

15 Ağustos 2021 Pazar 17:30A+A-

HAKSÖZ HABER

Altındağ’da yaşanan ırkçı saldırıların ardından medyanın ırkçı söylemleri ve nefret dilini nasıl kullandığını tüm Türkiye gördü. Irkçı saiklerle harekete geçen kitlelerin üzerinde siyasilerin ve gazetecilerin kullandığı dilin ne kadar hakim olduğunu da yaşanan üzücü olaylardan anlayabiliyoruz.

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici kendi adıyla yayımda olan sitesinde, gazete ve gazetecilerin hatalarına ve bu tür vakalarda nasıl davranmaları gerektiğine dair bir dizi kuralı hatırlatan bir yazı kaleme aldı.

Bildirici yazısında: “Altındağ’da yaşanan saldırılar, mülteci/sığınmacı/göçmen sorununun ne denli büyüdüğünü, tehlikenin çok arttığını gözler önüne serdi. Böylesi dönemlerde “olay yeri gazeteciliği” ile yetinmeyip olaylar çıkmadan konuların üzerine eğilmek ve uyarıcı olmak, çatışmalarda da taraf olmak yerine nedenlerini ortadan kaldıracak çözümler üretmek gerekir. Bu da ancak iki tarafın yaklaşımlarını ve sorunları anlamak, empati geliştirmek, anlık problemler yerine uzun vadeli sorunlara odaklanmayı öngören “barış gazeteciliği” ile yapılabilir. Sorunlar, “provokasyon”, “tahrik”, “kışkırtma”, “galeyan”, “infial” gibi şablonlarla çözülemez.” ifadelerini kullandı.  

Bu tür durumlarda gazeteciliğin iki görevi olduğunu belirten Bildirici yazısında: “…Birincisi, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin üçüncü maddesinde yer alan “Gazeteci, insanlar, topluluklar ve uluslararasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır” ilkesine uygun olarak mülteci/sığınmacı ve göçmenlere insanca davranılmasını, temel haklarına saygı gösterilmesini sağlayacak yayıncılık yapmak.

İkincisi de siyasi iktidarı, bu insanların bir an önce güvenli biçimde ülkelerine geri dönüşü için teşvik edici politikalar oluşturması, geri dönüş koşullarını hazırlaması, kalanlar için de entegrasyon programları yapması için zorlamak …”

 

Sığınmacı ve mülteci haberleri kılavuzu hazırlayan Bildirici uyulması gereken kuralları şöyle aktarıyor:

  “1- Kışkırtmayın: Haberlerde kışkırtıcı (sansasyonel) başlıklar kullanmayın. İnsanları birbirine düşürecek, tahrik edecek dil kullanmaktan kaçının.

    2- Nefret söyleminden kaçının: Haberlerde, paylaşımlarınızda ve konuşmalarınızda nefret söylemi kullanmayın; nefret söylemi içeren alıntı yapmayın.

    3- Damgalamayın: Mülteci veya sığınmacıların karıştığı adli olaylarda ve her türlü olumsuzluğa dair haberlerde etnik kimliklerini belirtmeyin. Haberin unsuru olarak belirtmenin kaçınılmaz olduğu durumlarda da bu kimlik bilgilerini başa çıkararak vurgulamayın.

    4- Marjinalize etmeyin: Ötekileştirici dil kullanmayın, özellikle Suriyeli sığınmacı ve mültecilerin savaştan kaçıp yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldıklarını, insani kriz koşullarında yaşadıklarını ve burada kendilerine yeni bir hayat kurmaya çalıştıklarını unutmayın.

   5- Varsayımda bulunmayın: Genellemelerden kaçının.

    6- Kurbanlaştırmayın: Sığınmacı ve mültecileri sürekli acınacak, hepsi birbirine benzeyen insanlar gibi göstermeyin, aralarında yeni bir hayat kurma amaçlarına ulaşan ve başarı hikayesi yazanların da olduğunu unutmayın.

    7- Mahremiyete saygı gösterin: Sığınmacı ve mültecilerle konuşmadan, fotoğraflarını çekmeden önce mutlaka izin alın. Görüntülerinin medyada çıkacağını net olarak anlatın. Konuşurken kibar ve hassas olun, bu insanların çoğunun travma yaşadığını unutmayın.

     8- Klişelerden uzak durun: Klişeler hem yaratıcılığı hem okurun/izleyicinin ilgisini öldürür, hem de gazeteciyi yanılgıya düşürür.”

Medya çalışanları ve yayımcıların bu tür kurallara ne kadar riayet ettiği ise ayrı bir tartışma konusu olacaktır. Medya okur-yazarlığı adı verilen eğitimin de okullarda zorunlu tutulması gerektiği bu son yaşanan elim hadiseye yaklaşımda ikircikli davranan; vatandaşları/okuyucu/izleyici kitleleri düşününce oldukça anlamlı hale geliyor.

Yanlış ve yalan haberlerden korunmak için temel ahlaki ilkeleri her daim el altında tutması gereken kitlelerin, manipülasyon ve dezenmorfasyona karşı güvende olacağı açık bir gerçek olarak karşımızda duruyor.  

 

Bazı gazetelerin manşetlerinde Altındağ'da 11-12 Ağustos gecesi yaşanan ırkçı saldırılara ayırdıkları yer ve olaylara bakış açıları,

 

Akşam

aksam-002.jpg

 

Aydınlık

aydinlik-003.jpg

 

Hürriyet

hurriyet.jpg

 

Karar

karar-001.jpg

 

Posta

posta.jpg

 

Sabah

sabah-gazetesi.jpg

 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum