1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. İkinci Donald Trump'ın zihninden geçenler
İkinci Donald Trump'ın zihninden geçenler

İkinci Donald Trump'ın zihninden geçenler

yönetimindeki ideologlar, geçmişe dönmek ve Amerika'yı “mutlu”, uzak ve dünyadan izole hale getirmek bahanesiyle bu küresel gücü parçalamaya kararlılar.

24 Şubat 2025 Pazartesi 20:07A+A-

Mamdouh Al Muhaini’nin alarabiya’da yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.

Tecrübe ve yaş nedeniyle ikinci Trump'ın ilk Trump'a göre daha sakin olmasını bekliyorduk. Ancak Amerikan Başkanı, henüz başkanlığının üzerinden bir ay bile geçmeden aldığı kararlar, yaptığı atamalar ve açıklamalarla bize nefes aldırmadı. Artık onun zihnine girebilir ve önümüzdeki yıllarda neler olabileceğini tahmin edebiliriz.

Şimdi Trump'ın neden tüm deneyimli ve yetkin isimleri yeni yönetiminden dışlamayı tercih ettiğini anlıyoruz. Eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Kuduz Köpek” olarak bilinen General James Mattis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry McMaster gibi isimler göz ardı edildi. Onların yerine Savunma Bakanı Pete Hegseth gibi daha az deneyimli isimleri ya da FBI Direktörlüğü için düşünülen Kash Patel gibi aşırı sadık ve fanatik kişileri atadı. Bunun nedeni, özellikle de Gazze sakinlerini yerlerinden etme ve burayı bir “Rivieraya” dönüştürme önerisini duyduktan sonra artık çok açık.

Trump, yönetimi üzerinde muhalefet olmaksızın tam kontrol istiyor.

Yeni yönetiminden hiç kimse ona karşı çıkmadı, onu düzeltmedi, planlarını değiştirmedi, hatta ona basit bir soru bile sormadı: “Gazze halkının 7 Ekim ile ne ilgisi var? Onlar zaten çocuklarının kanı da dâhil olmak üzere ağır bir bedel ödediler ve şimdi de yerlerinden ediliyorlar.” Doğal olarak kimse onu böyle bir önerinin gaz dolu bir odaya ateş topu atmak gibi bir şey olduğu konusunda uyarmaya cesaret edemedi. Bu tam da önceki yönetim figürlerinin yapacağı şeydi. İlk döneminde ona meydan okumuş ve kararlarını düzeltmişlerdi - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesinin ardından Suriye'den çekilme girişimi ya da Afganistan'dan aceleyle çekilme arzusu gibi. Trump bu kişileri uzaklaştırarak sadece kendisine karşı çıkmayanların ya da sadakatte kendisini geride bırakanların kalmasını sağladı. Bu kişiler kendilerini seçtiği için Trump'a borçlu hissediyor ve bu nedenle X veya Truth Social gibi sosyal medya platformlarında aşağılayıcı bir şekilde işten çıkarılma ile karşılaşmadan ona karşı çıkamıyorlar.

Trump şimdi, önceki yönetimde yer alan kişilerin kendisini kısıtladığına, başarısızlıklarına neden olduğuna ve önemli başarılar elde etmesini engellediğine inanıyor. Bunun yerine, onu kurumsal çerçeveye zorladılar ve kötü seçimler yapmasına neden oldular. Bunların hiçbiri onun yeni dönem vizyonuna uymuyor. Şu anda Trump'ın oyununun gerçek performansına tanıklık ediyoruz.

Hiç kimse Trump'ın Gazze ile ilgili önerilerinde, ağır vergiler koymada, terminolojiyi değiştirmede ya da müttefikleriyle çatışmaya girmede ciddi olup olmadığını tam olarak bilmiyor. Bu gerçek mi, yoksa başkalarını alternatif çözümler bulmaya zorlamak için taktiksel bir hamle mi? Ya da “deli adam teorisini” kullanarak, kontrol edilemeyen bir güç gibi davranıp işleri aşırıya mı götürüyor, böyle bir yaklaşımın diğerlerini de aynı derecede radikal seçenekler benimsemeye iteceğine ve sonunda kabul edilebilir uzlaşmalara yol açacağına mı inanıyor? Foreign Affairs'de yayınlanan bir makalede yazar Roseanne McManus, Trump'ın daha önce Başkan Nixon tarafından da kullanılan bu teoriyi bilinçli olarak kullandığını ve politikalarına yüksek derecede öngörülemezlik katarak tahmin edilmelerini zorlaştırdığını savunuyor. Bu da ona müzakerelerde daha büyük bir koz sağlıyor. Hem rakipleri hem de müttefikleri onun daha büyük hatalar yapabileceğinden korkarak, onu yatıştırmak için istediklerini vermelerine yol açıyor. Bu strateji etkili olsa da aynı zamanda oldukça risklidir ve krizleri çözmek yerine daha da şiddetlendirebilir.

Gerçek şu ki Trump'ın gerçek niyetini anlamak mümkün değil. Sık sık kendisiyle çelişiyor, küresel ilginin merkezinde kalmak için açıklamalar yapıyor, ancak daha sonra bunları geri çekiyor veya tamamen değiştiriyor. Trump'ın yeni döneminde aradığı şey, dünya liderleriyle etkileşimlerinde ve alışılmadık basın toplantılarında bile kurumların ve siyasi geleneklerin otoritesinin dışında hareket etmektir. Kendisi de elit tabakanın bir parçası olmasına rağmen itibarını elit tabakayı dağıtmak üzerine inşa etmiştir. Yine de kendisini destekçilerine başarılı bir şekilde dışarıdan biri ve düzene karşı bir düşman olarak pazarladı. Amerikan toplumunda Trump'ın ustalıkla istismar ettiği kızgınlık, kendisi gibi varlıklı bireylere değil, daha ziyade diğerlerine küçümseyerek bakan kibirli elitlere - danışmanlar, avukatlar ve büyük şehirlerdeki Wall Street spekülatörleri - yöneliktir. Medyaya yönelik devam eden saldırıları da bu stratejinin bir parçası olup, onları Amerikalılardan ziyade göçmenlerle ilgilenen “solcu elitler” olarak tasvir etmektedir.

Trump'ın aklından neler geçtiğini bilmiyoruz. Gerçekten “deli adam teorisini” mi kullanıyor? Ancak daha önemli soru şu: Trump, güçlü siyasi ve ekonomik ittifaklar üzerine inşa edilmiş, kapitalizmi güçlendiren, kalkınma oranlarını artıran, teknoloji ve seyahat alanındaki eşi benzeri görülmemiş ilerlemelerle dünyayı birbirine bağlayan ve nihayetinde dünyaya büyük savaşlardan uzun bir soluk aldıran küresel Amerikan sistemini zayıflatacak mı? Trump dış politikada ideolojik olarak yönlendirilmiyor; temel kaygıları, sanki birincil odak noktasının servet biriktirmek ve toprakları ele geçirmek olduğu merkantilist dönemden geliyormuş gibi, gümrük tarifeleri uygulamak ve korumacı politikalar benimsemek etrafında dönüyor. Ancak kesin olan bir şey var: yönetimindeki ideologlar, geçmişe dönmek ve Amerika'yı “mutlu”, uzak ve dünyadan izole hale getirmek bahanesiyle bu küresel gücü parçalamaya kararlılar.

HABERE YORUM KAT